Hürriyet gazetesinde gezi yazıları kaleme alan Saffet Emre Tonguç, Kutsal Kitap’ta önemli bir yere sahip olan Antioch’daki kalıntılar hakkında yazdı. Tonguç, ‘Isparta’nın Yalvaç ilçesi yakınlarındaki Psidia Antioch, İncil’e aşina olanlar için önemli bir yerleşim. Bu antik kenti mutlaka görün’ diyor.
Saffet Emre Tonguç – Hürriyet (15.10.2012)
Efes, Afrodisyas ya da Perge ile kıyaslandığında Psidia ören yerinde yazacak fazla bir şey olmadığını söyleyebilirim. Bununla beraber buradaki farklılık huzur dolu uzaklık. Faytonlarla gelip giden gruplar var elbette ama gruplar gittikten sonra tüm kent ve devedikenleri arasında uçuşan kelebekler ve kuşlar tamamiyle size kalıyor.
Adı, doğduğu Tarsus’la anılan Aziz Pavlus, İsa’nın ölümünü takip eden yüzyılda Anadolu’yu boydan boya kat eden dört yolculuk yapmış. Biri haricinde tümü onu Psidia Antioch’a getirmiş. Burası, Helen krallığının yöneticisi Birinci Seleucus Nikator ya da oğlu Antiochus tarafından Büyük İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan kaotik ortamda kurulmuş bir şehir. Orontes yani Asi Nehri üzerindeki Antioch’tan (Dilimizdeki adıyla Antakya) ayırt edebilmek için şehre “ad Psidiam” (Psidia bölgesine bitişik) unvanı verilmiş. Zamanla şehir önce Roma’nın Galatya Eyaleti’ne bağlanmış, sonra Colonia Caesarea Antiocheia ismiyle koloniye dönüşmüş. İncil’de Aziz Pavlus’un vaaz verdiği yer olarak tarif edilen binanın bir sinagog olduğuna inanılıyor. Bu sinagog günümüzde muhteşem bir kilisenin kalıntıları altında. Kilise ise büyük gri taş levhalardan inşa edilmiş yarım kubbeleriyle hatırı sayılır ölçüde ayakta. Efes’te yaşananların bir benzeri burada da meydana gelmiş. İlk gelişindeki sözleri öfkeye ve tepkiye neden olunca hem Aziz Pavlus hem de beraberindeki Aziz Barnabas şehirden kovulmuş.
İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Pavlus, Hıristiyanlığı yayma çalışmaları sırasında burada iki yıl yaşamış. Bu nedenle Hıristiyanlığın yayıldığı yer olarak kabul edilen Psidia Antioch’da Hıristiyanlık serbest bırakılınca bu kilise yapılmış. Aziz Pavlus’un ilk vaaz verdiği sinagogun yerine, 325 yılı civarında inşa edilen bina, Aziz Pavlus için yaptırılmış ilk kilise. Zemini renkli mozaiklerle kaplı, süslemede bitki ve geometrik desenler kullanılmış.
Kentteki ikinci kilisenin 5’inci yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Latin haçı şeklindeki yapı geniş alana yayılmış, ibadet yeri ferah tutulmuş.
Bu geniş alana darmadağın yayılmış taşlara hayat verebilmek için güçlü bir hayal gücüne ihtiyaç duyacaksınız. Girişin yanındaki kalıntılar bir zamanlar şehri koruyan duvarlara aitmiş. Yanındaki üç kemerli kapıyı hayalinizde canlandırmak için bilgi panosuna güvenmek zorundasınız. Daha sonra şehrin ana caddesi olan Decumanus Maximus’u kaplayan büyük gri döşeme taşları adımlayarak yolun büyük bölümünü yürüyebilirsiniz. Sağa doğru dönüp tepeye çıkan uzun bayır boyunca yerdeki taşların üzerinde geçmişin arabalarının tekerlek izlerini göreceksiniz.
Antik kentte geçmişi en çok hatırlatan harabe, tanrılaştırılmış Roma imparatoru için yapılmış Augustus Tapınağı’ndan ayakta kalmayı başarmış olan küçük bir podyum. Tapınağa açılan bir propylon (tapınak kapısı) üzerinde imparatorun başarılarının anlatıldığı ve Res Gestae Divi Augusti (Tanrısal August’un yiğitlikleri) olarak bilinen resmi bir kayıt varmış, bu yazıtın bir kopyası ise Ankara’da Hacı Bayram Camii’nin yanındaki Augustus Tapınağı’nın duvarlarını süslüyor. Tapınağın arkasındaki kıvrık kaya bir perdeyi andırıyor. Arkeologlar bu yapının bir zamanlar iki katlı, sütunlu bir bina ile çevrilmiş olduğunu düşünüyor. Zemin kat ise tıpkı Atina Stoa’sında olduğu gibi halkın yürüyüş, sohbet mekânıymış.
Ağustos ayına adını veren İmparator Augustus’un tanrısal özellikleri olduğuna inanılıyordu. Böylesi görkemli bir tapınağı ölümünden sonra inşa edip ona adamışlar. Podyumu, arkasındaki iki katlı galerisi kayalara oyulmuş. Katlardan birinde Dor, diğerinde İyon tarzı kullanılmış. Tapınağın önündeki Augustus Meydanı’nı Tiberia Meydanı’na bağlayan üç taklı kapı da ziyaretçilerin ilgisini çeken detaylardan. Kapının üzerindeki yazıt tapınağın eksik kısımlarının tamamlanmasına yardımcı oluyor. Bu anıtsal kapı (Propylon) muhteşem heykel ve kabartmalarla süslenmiş, ulaşmak içinse yine ziyaretçilerin dikkatine mazhar olan bir merdiveni çıkmanız gerek. Tapınakta, Eros, Nike, Demeter gibi tanrı tasvirlerinin kullanıldığı kabartmaların yanı sıra insan figürlerine de yer verilmiş. Savaş gemileri, çeşitli silahlar ve hayvan kabartmaları süslemede kullanılan diğer detaylar. O zamanda da insanlar yaşam koşullarından şikayetçilermiş ve zaman zaman bunu ifade etmek için bir araya gelirlermiş. Tiberia Meydanı, bu ve benzeri amaçlar için halkın kullandığı alanmış. Heykel ve sütunlarla süslenmiş ana caddesi, uzunluğu 3 bin metreyi bulan surları, tüm şehri kucaklayan bir noktaya inşa edilmiş tiyatrosu, su kemerleri, hamamı, stadyumu ile bu antik kent görkemli tarihini gözlerinizin önüne sermek için sizi bekliyor.
Kentin 15 bin kişilik tiyatrosu kötü durumda. Aziz Pavlus’un müridi Azize Thecla’nın (Bugün mezarının Suriye’de olduğuna inanılıyor) vahşi hayvanlara atıldığı yer burası olmalı. Hayvanların Azize Thecla’yı parçalamayı reddetikleri ve böylece mucizevi bir şekilde burnu bile kanamadan alandan ayrıldığı anlatılıyor.