Dersim belgeleri, Ayşe Hür ve Los Angeles Examiner

Ayşe Hür’ün sahte olduğunu ileri sürdüğü benim yayınladığım mektuplar Hasan Saltık arşivinden. Dersim Gazetesinde yayınlanan belgelerin biri Hasan Saltık diğerleri Cumhuriyet Arşivinden. Ayşe Hür her iki arşivdeki belgelerin “iktidara yakın bir mahfil tarafından üretilen bir dizi sahte belge” olduğunu iddia ediyor. Bu iddia, normal düşünce sınırlarımızı zorlayan çok tuhaf bir iddia.

Ayşe Hür, Hasan Saltık arşivinde bulunan ve Agos gazetesinde yayınlanan Dersim soykırımı ile ilgili iki belgenin de sahte olduğunu iddia etti. Üstelik bu suçlamayı, belgeler üzerinde hiçbir analiz yapmayarak, sadece twitter ve Facebook üzerinden bir kanaat olarak ilan etti. Bilirsiniz ki kanaatler üzerinden tartışmak zordur. Bu nedenle, Ayşe Hür’ün bu kanaate nasıl ulaştığı konusunda yazmasını bekleyeceğiz. Ancak böylesi bir yazıdan sonra, belgelerin sahteliği konusunu konuşabiliriz.

Birinci belge, Şükrü Kaya’nın  Alpdoğan Paşa’ya yazdığı mektup. Konu kimyasal silah kullanılması. Şükrü Kaya, bu mektubunda hem şu anda Cumhuriyet arşivinde mevcut bir başka belgeden alıntı yapıyor hem de altında kendi imzası var. Kaya’nın imzasını, arşivde bulunan onlarca başka imza ile kıyaslamak ve gerçek olduğunu göstermek mümkün. Ama, ne resmi başka bir belgeden alıntı yapılmış olması ne de Kaya’nın imzası Ayşe Hür’e yeterli gelmemiş, şu tweet’i atmış: “Şükrü Kaya'ya ait denen mektubun iktidara yakın bir mahfil tarafından üretilen bir dizi sahte belgeden biri olduğunu düşünüyorum. Resmi sipariş yazışmalarının sonucu ise Alman arşivlerinden kontrol edilmeli. Henüz bir Alman belgesi görmedik.” 

Buradan anlaşılan Ayşe Hür, sadece Şükrü Kaya mektubunun değil, Dersim Gazetesi’nde, 24 Mayıs 2019 tarihinde Hüsnü Gürbey ve Mahsuni Gül tarafından yayınlanan dokuz adet resmî belgenin de sahte olduğunu ima ediyor. Makul olan da bu, çünkü Şükrü Kaya’nın yayınladığım mektubu, bu dokuz adet resmî belge ile uyum içinde. Yani, Kaya’nın mektubunun sahte olduğunu ileri sürmek ancak diğer dokuz resmî belgenin -veya hangileri seçilecekse onların da sahte olduklarını kabul etmekle mümkün. 

Yayınladığım ikinci belge, General Alpdoğan’ın koruması olan Çavuş Ali Öz’e ait bir mektup. Ayşe Hür, yine bir tweet ile bu belgenin de sahte olduğunu ileri sürdü. Kendi ifadesiyle, “bu mektuptaki mantık hataları çok bariz, hikâye ediş ‘fazla mükemmel’. Bence bu mektup sahte.” Benzeri bir iddiayı, Facebook sayfasında da tekrar etti: “1926'da Emile Hilderbrand adlı İsviçreli gazetecinin Mustafa Kemal'le yaptığı röportajın kurgu olduğunu söylemişken şunu söylemezsem dürüst davranmamış olurum. Taner Akçam'ın… ‘Hasan Saltık arşivinde bulunan, … 17 Aralık 1946 tarihli mektup’un da kurgu olduğunu düşünüyorum. Mektuptaki mantık hataları çok bariz bence. Sizler ne düşünüyorsunuz?”

Burada da benzeri bir sorun var, Ayşe Hür gene bir kanaat belirtiyor. Kanaatlerin tartışılması mümkün değildir ve bu kanaatin oluşmasına yol açan gerekçelerin (burada ‘mantık hatalarının’) bilinmesi gerekir. Çünkü, orijinalliğinden kuşku duymayacağınız belgelerde de ‘mantık hatası’ bulabilirsiniz. Ayşe Hür burada da bizi ikna edecek bazı argümanlar iler sürecektir, diye ümit etmekteyim.

Sadece Cumhuriyet arşivi değil Hasan Saltık arşivi belgeleri de sahte

Ayşe Hür’ün sahte olduğunu ileri sürdüğü benim yayınladığım mektuplar Hasan Saltık arşivinden. Dersim Gazetesinde yayınlanan belgelerin biri Hasan Saltık diğerleri Cumhuriyet Arşivinden. Ayşe Hür her iki arşivdeki belgelerin “iktidara yakın bir mahfil tarafından üretilen bir dizi sahte belge” olduğunu iddia ediyor. Bu iddia, normal düşünce sınırlarımızı zorlayan çok tuhaf bir iddia. Hele hele Hasan Saltık arşivini zan altında bırakması çok vahim. Ümit ederim, Ayşe Hür gibi tiziz olmaya dikkat eden bir tarihçi-gazeteci ne söylediğinin farkındadır ve elinde bu iddiasını kanıtlayacak bilgiler mevcuttur.

Konuyu fazla uzatmadan, Hasan Saltık Arşivi ve benim belgeleri nasıl aldığım konusunda kısa bir bilgi vermek isterim. Bilen bilir, Hasan Saltık Dersim ve erken Cumhuriyet tarihi konusunda son derece zengin bir arşive sahiptir. Bu arşiv sadece resmi hükümet belgelerinden ibaret değil aynı zamanda zengin bir fotoğraf koleksiyonunu da içerir. Nitekim bu fotoğrafların önemli bir kısmı, çok titiz bir çalışma sonucu Cemal Taş ve Nilüfer Saltık tarafından bir albüm olarak yayınlandı.

Hasan Saltık, arşivindeki belgeleri isteyenlerle paylaşmayı seven birisiydi. Nitekim, benim yayınladığım belgeleri de Saltık arşivinden alan Nevzat Onaran’dır. Onaran, ‘Devletin Dahili Harbi’ adlı kitabında, Hasan Saltık arşivinden çok sayıda belge kullanmıştı. Önemli bir kısmı Umumi Müfettişlik Raporları olan bu belgeler çok dikkatimi çekmiş ve Nevzat Onaran’dan belgelerin orijinallerine bakma izni istemiştim. Sağ olsun, Onaran belgeleri benimle paylaştı. Bu belgelerden iki tanesi söz konusu mektuplar idi. 

Gerek Nevzat Onaran ve gerekse rahmetli Hasan Saltık’ın eşi Nilüfer Saltık ile görüşerek iki mektuba ilişkin ek bilgi rica ettim ve kendilerinden belgeleri kullanma izni istedim. Aslında Saltık Arşivi yabancım değildi. Yıllar önce Hasan Saltık ile İstanbul’da buluşmuş, konu hakkında uzunca sohbet etme imkânı bulmuştum. Hasan Saltık bana arşivindeki belgeleri nasıl elde ettiğinin hikayesini anlatmış ve bu belgeleri yayınlayacağını söylemişti. Şimdi sahteliği iddia edilen iki mektup da bu belgeler arasında yer alıyor.

Hasan Saltık’ın, sadece arşivinde kalması amacıyla kendi keyfi için sahte belge üretmek gibi bir işe soyunacağını düşünmek tam bir saçmalık olur. Birilerinin Saltık’ı kandırmak amacıyla, sahte belge üreterek Saltık’a verdiğini düşünmek ise bir başka saçmalık. Hele hele bu belgelerin Hasan Saltık tarafından nasıl elde edildiğini biliyorsanız… Sonuçta, “kasıtlı olarak, bir amaca yönelik kullanılmak üzere değil, sadece turşu kurmak için” sahte belge üretilmeyeceğine göre, Ayşe Hür’ün sahte olduğunu iddia ettiği tüm bu belgeleri üreten “iktidara yakın bir mahfil” kim veya kimler ve acaba niye “bir dizi sahte belge” üretmiş?

Cumhuriyet arşivindeki ve özellikle de Hasan Saltık’ın elindeki belgelerin en azından bir kısmının sahte olduğu gibi son derece gereksiz ve lüzumsuz bir tartışmaya doğru sürüklenmek üzere olmaktan korkuyorum. Her biri birbiriyle son derece uyum içinde ve birbirlerini destekleyen bu belgelerin doğru olduğu basit gerçeğini kabul etmek yerine, izahı mümkün olmayan mecralara dalarak, meçhul “bir mahfil”in, ürettiği sayısız sahte belgenin var olduğu iddiasında bulunmanın hiçbir gereği yoktu. Ciddi makaleleri ve yazılarıyla tanıdığımız Ayşe Hür, olmayacak çıkarsamalarla tahayyül kapasitemizi zorlayıp, spekülasyon ve komplo teorilerine kapı açan bir işe soyunmak yerine, 2014’ten itibaren bilinmeye başlanan bu belgelerin gerçek olduğu basit olgusunu kabul etse çok daha iyi yapardı. Benim yayınladıklarım bu belgeler zinciri içinde ufak bir halka sadece…

Son söz: Los Angeles Examiner

Ayşe Hür, Dersim belgelerinin sahteliğini ilan ederken, “1926'da Emile Hilderbrand adlı İsviçreli gazetecinin Mustafa Kemal'le yaptığı röportajın kurgu olduğunu söylemişken” ifadesini kullanıyor. Facebook sayfasında, 1926 yılına ait bu röportajın niçin sahte olduğunu Mete Tunçay tarafından 1988 yılında yayınlanmış bir makaleye atıfla anlatıyor. Ayşe Hür, keşke konuyu biraz araştırsa ve uzun yıllar Türk inkarcılarının en gözde tezlerinden olan ve artık ama bayatlamış olan ‘röportaj sahtedir’ uydurmasını tekrar ederek böylesi fahiş bir hataya imza atmasaydı. Emile Hildenbrant adlı bir kişi var ve röportaj da gerçek. Ayşe Hür’e, Gomidas Institute tarafından 2018 yılında yayınlanan Philip M. Pedley, The Ataturk Interview: Armenian Tall Tales Or An Inconvenient Truth? kitabına bakmasını tavsiye ederim. Kitabın 32’nci sayfasında olmadığını söylediği Emile Hilderbrand’ın bir resmini de görecektir. 1926 röportajının gerçek olduğu artık kapanmış, bitmiş bir konudur. 

Türk inkarcılarının, yıllardır Aram Andonian tarafından yayınlanan Talat Paşa’ya ait telgrafların sahte olduğu teziyle, 2016’da benim kitabım yayınlanıncaya kadar hepimizi nasıl kandırdıklarını biliyoruz. Maalesef, 1926 yılındaki Atatürk röportajı da Andonian tezleri benzeri bir tezdir. Korkarım ki, Ayşe Hür’ün Dersim belgeleri konusundaki iddiaları 1926 Emile Hildebrand konusundaki iddialarına benzemektedir. Türk devletinin işine gelmediği, karanlıkları aydınlatmamıza yarayan her belgeye ‘sahtedir’ kulpunu taktığı bir dünyada, Ayşe Hür çapında bir tarihçi-gazetecinin biraz daha titiz davranmasını beklemek hepimizin hakkıdır.

(Agos’un notu: Cevap hakkına her zaman riayet ettiğimizi ve bu konuda bulgulara dayanan yazılara sayfalarımızın açık olduğunu belirtmek isteriz.)

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında