Açılışını 14 Nisan’da, Melike Bayık küratörlüğünde 13 sanatçının işlerini bir araya getiren ‘Düşler, Hakikatler’ başlıklı sergiyle yapan Casa Botter Sanat ve Tasarım Merkezi, İstiklal Caddesi’ndeki dönüşümün en olumlu sonuçlarından biri. Art Nouveau tarzındaki mimarisi ve dış cephesiyle kültleşen, ancak yıllardır metruk hâlde olan Botter Apartmanı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından restore edilerek hayata döndürülüyor. Bu ihtişamlı tarihî binanın yeniden doğuşuna –kızım Defne’yle birlikte– tanık olmak benim için çok anlamlı oldu; binayı sanat işleriyle birlikte görmek ise ilk izlenimimi daha da derinleştirdi.
Serginin küratörü Melike Bayık’ın İBB’ye sunduğu ‘Düşler, Hakikatler’ projesi kabul edildiğinde, sergi mekânı henüz belli değilmiş. Depremden önce, içinde bulunduğumuz dönemin siyaset ve sanat alanlarında hâkim olan belirsizlik ve kısıtlamaları, Bayık’ın ifadesiyle “iyicil” düşlerle karşılamayı planlayan sergi, depremden sonra karşılaştığı hakikatin getirdiği derin acıyı da bünyesine dâhil etmiş. Serginin İBB’nin restore etmekte olduğu 122 yıllık Botter Apartmanı’nda yapılması kararlaştırıldığındaysa fikir, yapının anlatısıyla demlenerek son hâlini almış. Bayık, serginin kavramsal çerçevesinin önerdiği gibi, yola çıkarken kurulan hayallerin gerçekler karşısında dönüşüp evrilmesini, sergiye giden süreçte de bizzat deneyimlemiş.
Botter Apartmanı’nın rüyası gerçek oldu
Botter Apartmanı, II. Abdülhamid döneminde ünlü terzi Jean Botter tarafından, hem üretim ve yaşam alanı hem de vitriniyle kamusal bir mekân olarak kullanılmış. Yani, halkla yıllar sonra ilk kez buluşacak olan yapının, Bayık’ın sergi mekânında da yaratmayı hedeflediği biraradalığı destekleyen bir geçmişi var. Binanın tazelenmiş dış cephesi, ihtişamlı balkon korkulukları, insanı İstiklal Caddesi’nin 1900’lerin başında ‘Grand Rue de Pera’ olduğu zamanlara götürüyor. Sokakta yürüyenler sadece görsel değil, işitsel olarak da içeri davet ediliyor. Cevdet Erek’in ‘Çıngır’ adlı işi, göz önünde olmasına rağmen hatırlardan kaybolan Botter Apartmanı’nın yeniden bulunma çabasını, sürüden ayrılan hayvanların boyunlarına takılan çanların sesiyle bulunabilmesi gibi, caddeye çan sesleriyle ilan ediyor. Cam döküm çanlardan elde edilen sesler, içeride Ali Miharbi’nin ‘Duvarı Gıdıklayan Makina’sından dolayı kıkırdayan binanın titreşimlerine de tercüman oluyor.
Tasarımcı Ulaş Eryavuz’un, duvarda yer alan, günlük not hafifliğindeki neon yazısı ‘Seni rüyamda gördüm’, binanın bunca zaman metruk hâlde beklerken gördüğü rüyaları anıştırırken, kavuştuğu biz ziyaretçilere, bu rüyalardaki figürler olduğumuzu düşündürüyor. Mehtap Baydu’nun baskıya karşı duran dikey kadın beden parçaları, izleyiciyi ilk bakışta düşten hakikate geri çeken, çarpıcı ve rahatsız edici niteliğiyle, ayağımızı yere basmamızı sağlıyor. İzleyiciyi sık sık düş ile hakikat arasında getirip götüren sergide, Orhan Cem Çetin’in resimsel ögeler barındıran, 1988 yılına ait puslu fotoğrafı farklı bir maziyi bugüne taşıyor. Botter Apartmanı, İstanbul’un çokkültürlü döneminden kalma bir hatırasıysa, şu anda Sabiha Gökçen Havalimanı’nın bulunduğu bölgede çekilmiş bu kırsal fotoğraf, çarpık kentleşmeye kurban giden İstanbul’un beton öncesi arkaik bir rüyası olurdu. Studio Pinprick adlı sanatçı ikilisine ait, tuval üzerine nakıştan oluşan eser ise üzerindeki yılan işlemesiyle eski deriyi geride bırakmanın, değişimin ve iyileşmenin habercisi gibi, duvarda parıldıyor.
“Yerden göğe incir ağacı altındayız”
Sena Başöz’e ait ‘Kutu’ adlı videodaki, şefkatle dokunan, okşayan ellerin bir kadının saçları arasından çıkardığı muhabbet kuşu gibi şiirsel bir anlatımı, Botter Apartmanı’na restorasyon aracılığıyla verilen bakımla ilişkilendirmemek elde değil. Emir Yağmurca’nın sanatın dijitalleşmesine karşı bir duruş da barındıran, 19. yüzyılın izlenimcileri gibi doğayı izleyerek yaptığı, tuval üzerine yağlıboya resimler, sanat tarihini de bir olgu olarak sergiye dâhil ediyor. Yağmurca’nın anlık doğa kayıtlarının arka duvarında, doğayı uzun soluklarla izleyen Ece Gökalp’in fotoğraf işleri yer alıyor. 2016’dan beri sürdürdüğü araştırmada Ararat’ı izleyen Gökalp, bu çalışmasında da, Orta Anadolu’daki kuruyan göller ve oluşan obrukları izleyerek, kuraklaşmayı havadan veya uzaktan çekilmiş fotoğraflarla göstermek yerine, insan sömürüsünün boyutlarını, yine insan gözünün görebileceği büyüklükte, yakın kesitlerle görünür kılıyor.
Larissa Araz’ın ‘Karanlıktan Başla Görmeye’ adlı eseri, 1974’te Kıbrıs’ta savaş sırasında öldürülmüş Ahmet Cemal’in ölmeden önce yediği incir çekirdeğinin karnından çıkıp incir ağacına dönüşmesi hikâyesinden yola çıkıyor. İncir ağacının yaşamla ve ölümle ilişkisini, kulağa masal gibi gelen ancak gerçek bir hikâyeyle anlatan bu iş, küratörün, Botter Apartmanı’nın terasındaki duvarın içinden de bir incir ağacının bittiğini öğrenmesiyle bambaşka bir anlam bulmuş. Erdem Varol’un, arkası dönük, karanlık bir erkek figürünün yer aldığı, ‘Yaklaştık’ adlı fotoğrafı, gizlenmiş eril failleri anımsatıyor. Yine düş ile gerçeklik arasında gezinen karakter bir tekinsizlik yaratırken, hemen yanında, Güneş Terkol’a ait, biraradalığın ve dayanışmanın ürünü, üzerlerine dikiş yapılıp tavandan asılmış kumaşlar, tül duvarlardan oluşan bir kalkan gibi izleyiciye güven veriyor.
‘Işık’tan başla görmeye
Sergi, üstte yer alan asma katta son bulmak yerine, bir dönüşüme uğruyor. Berat Işık’ın ‘Gözkamaştıran’ adlı ışık yerleştirmesi, keşfedilmek için, izleyiciyi yanına davet ediyor. Toplumsal körleşmeye dair mesajını fiziksel tesirle iletmeyi hedefleyen yerleştirme, izleyiciye, sergi boyunca gördüklerinden kalan izi silip dönüş yolunda sergiyi yeniden gözlemlemesini öneriyor. Melike Bayık için ise, siyaseten “bir şeyleri sıfırlayıp yeniden başlama ihtimalini” sorgulamamız gereken, içinde bulunduğumuz dönemi de temsil ediyor.
‘Düşler, Hakikatler’ sergisi hakikatin hayal kırıklığı, düşlerin ise arzulanan ama erişilemeyen olması yerine düşlerin ve hakikatin birbirlerine yaklaştığı bir gelecek imgesi sunuyor; Botter Apartmanı’nın gölgesinde kalmayıp kendi sözünü onunla birlikte söylemeyi hedefliyor. Sergi, yetişkin ve çocuk atölyeleri, söyleşi ve film gösterimlerini kapsayan kamusal programıyla, 16 Temmuz’a dek sürecek.