OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Payandasız demokrasi

Bir toplumda, insanlara mazot içirerek öldürmenin hiçbir şart altında kabul edilebilir olmadığını dahi birilerine anlatmak zorunda kalıyorsanız, o toplumda hukuk düzeni, demokratik değerleri vs. nasıl anlatacaksınız, o insanları buna nasıl inandıracaksınız da onlarla barış içinde yaşayacaksınız?

Suriye’den Türkiye’ye gizlice geçmeye çalışırken Türkiye tarafında askerler tarafından yakalanan ve Reyhanlı’daki Kavalcık Sınır Karakolu’nda, mazot içirme dâhil işkence gördükleri ve bu işkenceler neticesinde aralarında hayatlarını kaybedenler olduğu söylenen Suriyelileri duydunuz mu? T24’ten Sibel Yükler’in haberine göre, Reyhanlı Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili olarak, “kasten öldürme”, “netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama” ve “yaralama” suçlarından soruşturma başlattı ve bu kapsamda iki teğmen ile bir üsteğmen tutuklandı. 

Asgari şartları haiz bir hukuk devletinde bu gibi olayların mahiyeti, gerçekten ne olup ne olmadığı, kimin suçlu kimin suçsuz olduğu, etkin ve tarafsız soruşturmayla ortaya çıkarılır. Türkiye’de, özellikle zanlıları asker olan davalarda bu konuda hayli şüphe olsa da, benim üzerinde durmak istediğim başka bir husus var; o da, bu haberin ve askerlerin tutuklanmasının an azından bir kısım insanda yarattığı, sosyal medyada görünür hâle gelen reaksiyon. Bir kere, bu kişiler, askerlerin yaptığı söylenen işkencelere değil, askerlerin tutuklanmasına karşı. Benim görebildiğim, onlarca “İyi yapmışlar, ellerine sağlık” mealinde mesaj var. Suriyeliler kastedilerek söylenen, artık bir klişe olmuş “Al evine besle”leri hiç söylemiyorum bile. Bu nispeten ‘düz’ ifadelerin yanı sıra sarkastik ve korkunç ifadeler de var. Biri, “Fare zehiri bile icirseler yeridir sınır ancak böyle korunur” demiş. Öteki “Az bile yapmışlar … arabına”, beriki “Mazot mu içirmişler? Demek ki dizellermiş. Benzin mi içirselerdi? Senin yakıt fiyatlarından haberin yok galiba..” demiş. Başka örnekler eklemek gerekirse: “Ateş etsede ölecekler”, “kim bilir ne derdi varmış mazot içmiş”, “Ülkeye kaçak girmeye çalışmış belki bir yerlerde terör eylemi yapacaktı? Yaşadışı girmeye çalışana yasadışı muamele yapacaksın”, “Bak hele bu da mazot diyor. Lan sen mazot kaç para biliyon mu? Bizim vatandaşlarımız sınır kaçkınlarına mazot içirecek kadar zengin değil”, “Normal de 8 suriyeliyidi öldürmelilerdi. Sınır namustur. Irzımıza geçilmesine razıysan sorun sende”, “Bunları yaptıysalar adamın dibi bunlar. Elleri öpülür böyle yiğitlerin”. (Küfürleri çıkartıp yazım şekillerini olduğu gibi bıraktım.) Daha buna benzer o kadar çok ifade var ki, ben ‘temsil yeteneği’ olanları seçtim.

Bazıları bunların ‘münferit vakalar’ olduğunu ileri sürebilir. Tabii, bu düşüncede ve karakterde olanların toplum içindeki oranını bilmek mümkün değil ama görünüşe göre, olmaması gerektiği kadar çoklar. En azından Twitter’daki oranları askerlerin yaptığını yanlış bulanlara eşit gibi görünüyor ve her zaman dediğim gibi, bunun bir sorun olabilmesi için bu profilin toplumda ille de çoğunluk olması gerekmiyor, azınlıkta kalan bir oran bile demokratik normları ve değerleri yıpratmaya yetiyor.

Bu insanların bir kötülük örneği sergiledikleri açık fakat onların bireysel kötülüklerinin ötesinde, bu zihniyet, bir toplumda demokratik düzenin varlığı ve devamı için çok büyük bir sorun. Zira, bir toplumda, insanlara mazot içirerek öldürmenin hiçbir şart altında kabul edilebilir olmadığını dahi birilerine anlatmak zorunda kalıyorsanız, o toplumda hukuk düzeni, demokratik değerleri vs. nasıl anlatacaksınız, o insanları buna nasıl inandıracaksınız da onlarla barış içinde yaşayacaksınız? İşkence yapmanın bile olabilir bir şey olduğunu düşünenler, masumiyet karinesi, suçun şahsiliği, savunma hakkı, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı, ifade özgürlüğü gibi hukukun ve demokrasinin temel değerlerini nasıl benimseyecekler? Bu değerler yerleşmeden, demokrasi nasıl yerleşecek ve yaşayacak? Uzun lafın kısası, Türkiye’de demokrasinin ciddi bir toplumsal taban sorunu var, hep vardı, hâlâ var. 

Hadi desek ki, “Bu değerler taban tarafından benimsenmese de olur. Hukuk ve demokrasiyi, gerekirse topluma rağmen, işletecek olan devlet otoritesidir. Devlet yukarıdan demokratik düzeni yukarıdan aşağı tesis edebilir.” Bir ülkede ‘aydınlanmış’ bir devlet eliti belki bunu yapabilir, bilmiyorum, tartışılır. Gel gelelim, Türkiye özelinde bu önerme saflığın ötesine geçiyor, çünkü Türkiye’de demokrasi ve özgürlük karşıtlığı söz konusu olduğunda toplumdan evvel başı çeken devletin kendisi zaten. Yani, demokrasi için devlet seçkinlerinden de pek umut yok. 

Demokrasinin kuvvetini, enerjisini alacağı, dayanağını bulacağı bir yer, bir zemin yok. Yukarı bakıyorsun, otoriterliği kadim geleneği yapmış, cumhuriyet kursa da bundan vazgeçmemiş bir devlet; aşağı bakıyorsun güce tapan, milliyetçilik ve devletçiliğe batmış, kendisinin ve kendisini ait hissettiği kimliğin isteğine ve çıkarına uygun olduğu sürece hiçbir haksızlığa, rezalete, zulme ses etmemek bir yana, destek olmayı kendine şiar bellemiş bir kitle. İçinden çıkılamaz bir kısır döngü, nitekim kuşaklardır çıkılamıyor, debelenip duruyoruz.