Tutuklu belgeselci Sibel Tekin’i arkadaşları anlatıyor

Sibel Tekin’in evine 16 Aralık’ta yapılan baskında kendisine ait iki bilgisayar, belgesel arşivleri, kamera ve bazı kitaplarına el kondu. Tekin’i gözaltına alma ve yakalama kararına, çekim yaptığı sırada infaz koruma memurlarının olduğu servis aracı ile yoldaki polis noktasının görüntülere girdiğini iddia eden ihbar gerekçe gösterildi. Tekin, 8. Sulh Ceza Hakimliği’ndeki sorgusunun ardından 17 Aralık akşamı ‘örgüt üyeliği’ şüphesiyle tutuklandı.

Belgesel yönetmeni ve öğretim üyesi Sibel Tekin, 17 Aralık akşamında ‘örgüt üyeliği’ şüphesiyle tutuklandı. Tekin, kalıcı kış saati uygulaması nedeniyle gün aydınlanmadan işe giden insanlarla ilgili ‘Karanlıkta Başlayan Hayat’ belgeseli için sabah erken saatlerinde Ankara’da çekim yapıyordu. 15 Aralık’ta Tuzluçayır semtinde çekiminden 19 saat sonra ev baskını ile gözaltına anılan ve bir aydan fazla süredir tutuklu bulunan Sibel Tekin’i arkadaşlarından dinledik.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu Sibel Tekin 1998’den beri bağımsız belgesel yapıyor. Yedi yıl TRT’de asistan ve kurgucu olarak çalıştıktan sonra 2007’de başladığı Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak kurgu, belgesel sinema ve video aktivizm üzerine dersler veriyor.

Sibel Tekin’e Özgürlük başlıklı bir kampanya grubu oluşturan arkadaşları, Tekin’i böyle anlatıyor:

Sevinç Koçak: “Ankara sokakları onu iyi tanır”

Sibel en az konuşup en çok iş yapanımızdır. Dayanışma insanıdır. Aklına yatmayan bir şeyi asla yaptıramazsınız Sibel’e. Tartışmaya açıktır ama aynı zamanda da inatçıdır. Bir belgeseli, bir eylemi, bir duruşmayı çekmeyi kafasına koymuşsa eğer, bir yolunu bulup çeker mutlaka. Herkesin baktığı yöne değil, görmezden gelinen yere bakar. Türkiye’de yaşanan katliamların da direnişlerin de hafıza kaydını tutmaya çalışan bir belgesel sinemacı ve video eylem aktivistidir. Ankara sokakları iyi bilir, tanır Sibel’i. Trajikomik bir suçlamayla bir ayı aşkın süredir tutuklu. Güvenlik kamerası olan, oldukça hareketli bir taksi durağından herkesin gözü önünde el kamerasıyla yaptığı çekimlerden suç uydurulmaya çalışılıyor. “Karanlıkta Başlayan Hayat” belgeselini ‘karanlıkta’ çekmekle suçlanıyor. İler tutar yanı olmayan iddialarla tutuklanmış olmasına kızgın ve öfkeliyiz. Ama şaşırma duygumuzu yitirdik uzun zamandır. Sibo çıkınca bu sürecin de belgeselini yapar belki.

Gül Büyükbeşe: “Hakikate sarılmak tarihsel bir sorumluluk”

Sibel hiç durmadan güler, güler, güler. Bir de çalışır. Uğraştığı her neyse, bir kurgu, bir yazı, bir planlama, o kadar uzun süre, o kadar odaklanır ve öyle kalır ki; şaşarsınız. Hep bir şeyle uğraşır zaten. O yüzden eli herkese değer Sibo’nun; sokaktaki direnişçiye, eylemciye, kendisinden yardım isteyenlere, bir şekilde hak ihlaline uğramış herhangi bir başkasına, göçmenlere, göçmenler için çalışanlara. Siz de bir işi, bir meseleyi aklınıza takmaya görün, ilk arayacağınız insan Sibel olur. Hemen yanınızda belirir; kocaman ve hep dolu çantası, bitimsiz gülümsemesi, aklında fikirler ve yüreğindeki olanca iyilik ile.

Savcı’nın hayli ‘iddialı’ iddianamesinde Sibel’e atfedilen sıfat ve suret, biz Sibel’in arkadaşları için olsa olsa trajikomik olabilir. Hakikatin bu denli uzağına itildiğimiz bu çağda, hakikate dört elle sarılmak neredeyse tarihsel bir sorumluluk. O nedenle haykırıyoruz biz de; Sibel iyi bir insan, çok iyi bir belgeselci ve mükemmel bir video aktivisttir. Ondan başka bir kimlik üretemezsiniz.

Sibel bizim canımız, dostumuz, yol arkadaşımızdır, o ayrı ve bâki!

Oktay İnce: “Aradıkları korkuyu bulamadılar”

Ankara Haziran Direnişi sürecinde elimizde kameralarla sokaktaydık Sibel’le. Olan-bitenin kaydını tutuyorduk. Belgesel sinemadan geliyor ama kameranın aktivistidir. Ona bunca dost kazandıran sadece hep gülümseyen çehresi değildi. Gaz fişekleri tepesine yağarken o gülümsemenin devam edebilmesiydi. Polisler veya Sibel’i illaki tutuklatmak için iddianamede o saçmalıkları hukuk diye önümüze süren savcıların tahammül edemedikleri buydu belki de; aradıkları korkuyu bulamamaları.

Emine Kart: “Ankara’nın hafızası”

Sibel gökyüzüdür, aydınlıktır benim için. Gülüşüyle dünyaya bakar. Örneğin 10 Ekim Aileleri’yle birlikteyken ya da bir projede çalışırken, sokakta çekim yaparken yorulmak nedir bilmez. Ağrın, sızın olsa da sesini çıkarmadan, inatla asıl fedakarlığın nasıl olacağını öğrendiğim kişidir o. Sibel Ankara’nın hafızasıdır. Sibel benim için gerçek dostluğun tanımıdır.

Ulaş Akyol: “Sibel’le çok şey öğrendim”

Sibel, Gezi Direnişi zamanından beri en yakın dostlarımdan biri. Gezi Direnişi sırasında ve sonrasında haber ve iletişim konusunda yaşanan eksiklikler çoğumuzu haberci, grafiker, videoeylemci, hatta bazen hukukçu olmaya zorladı, her şeyden biraz anlar hale gelmek zorunda kaldık. Video ve haber konusunda Sibel ile yan yana durmak hem birçok şeyi öğrenmemi sağladı hem de Sibel ile yıllardır süren dostluğumuza vesile oldu. Hak arama eylemlerine katıldığımızda ya da haberleştirip etkisini artırmaya gittiğimizde Sibel elinde kamerasıyla oradaydı. Bir müzisyen olarak, konser yaptığımızda Sibel gelir bizi çekerdi, ses kaydı yapacak olsak kayıt aletini ödünç isterdim. Sadece iş, güç, politika alanında değil, piknik yapmaya da, içmeye de, yıldız yağmuru izlemeye de, tatile de beraber gittik. Şimdi saçma sapan bir şekilde tutuklu, elimden geldiğince ses olmaya gayret ediyorum dostuma, güzel insan Sibel’e.

Gözde Çağrı: “Seneler sonra aynı çağrıyı yapıyorum”

Sibel’i ilk 2013’te sansür eyleminde elinde kamera, gülümseyerek eylemi çekerken görmüştüm. Ertesi gün Esat’ta, Ethem Sarısülük için düzenlenen bir forumda... Saatlerce süren forumu tripotsuz, eli titremeden gülümseyerek çekti. Sibel’i bu anlamda biraz Nadia Comăneci’ye benzetiyorum. İkisi de yaptığı işi çok kolay gösteriyor. Oysa kolay değil. Sibel yorulmaz, kışın ortasında TOMA saldırısına maruz kalıp ıslanır ama üşümez. Sibel acıkmaz. Sibel, gazın içinde öksürmeden nefes alır, gözleri kör olmaz. Daha önce yine evden baskınla gözaltına alındığında bir basın açıklaması yapmıştık. O zaman Ankaralı hak savunucuları, aktivistler, gazeteciler olarak her birimizin Sibel2e borcu olduğunu söyleyip şunu anlatmıştım: “Sibel, son gözaltı aracı uzaklaşmadan kamerasını kapatmaz. Eylem alanından her zaman en son ayrılandır. Sibel, bu gözaltı araçlarını, eylem alanından ayrılan gözaltı aracı belgeseli yapmak için çekmiyor. Biz bir hak ihlali yaşadığımızda kanıtları sunmak için yapıyor bu çekimleri. O nedenle, Sibel gözaltından bırakılana kadar herkesin Sibel ile dayanışma içinde olması çağrısı yapıyorum.” Seneler sonra yine aynı çağrıyı yapıyorum. Çok ünlü bir döviz geliyor aklıma: “Sene olmuş 2023, hâlâ bunları protesto ettiğimize inanamıyorum.”

“Belgeselciyim, işim bu”

CHP Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer, Sibel Tekin’i Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde ziyaret etti. Belgesel yönetmeni ve öğretim üyesi Sibel Tekin, milletvekili Çakırözer’e tutuklanma hikâyesini anlattı:

“Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesiyim. Sinema, belgesel, video çekim ve kurgu dersleri veriyorum. 2013’ten bu yana da toplumsal eylemleri çekip filmleştirmeye çalışıyorum. Birçok belgesel çektim, birçoğuna da katkı sağladım. Birkaç yıldır bu kalıcı yaz saati uygulamasının kış döneminde toplum psikolojisini nasıl olumsuz etkilediği üzerine bir belgesel çekmeyi düşünüyordum. Pandemi sonrası kısıtlamalar kalkınca harekete geçtim, planladım. Ankara’nın farklı yerlerinde gün aydınlanırken insanları, hareketliliği çekmeye başladım. 13 Aralık’ta Kızılay’da şehrin en hareketli noktası diye ilk çekimleri yaptım. 15’inde Tuzluçayır’da çekim yaptım. İşçi sınıfının sabah hareketliliğini çektim. Sonraki günler küçük sanayi çalışanları için OSTİM’e ve öğrenci ağırlıklı 100. Yıl Mahallesi’ne geçecek ve 21 Aralık’ta yılın en uzun gecesinin olduğu gün çekimleri Beşevler’de tamamlayacaktım.

Tuzluçayır’da otobüs duraklarında bekleyenleri çektim. Sonra Dikimevi’ne kadar yürüdüm. O yol esnasında da çekimler yaptım. Metroya binip okuluma gittim. Gece 02.00’de eve polisler geldi. Yıllardır yaptığım tüm çekimleri topladılar. 15 CD, yedi hard disk, iki bilgisayar ve kamerama el koydular. Gözaltı ve tutuklanma gerekçem, çekim yaptığım yerlerden birinin ceza infaz memurlarının servis bekleme noktası olmasıymış. Bir de görüntüler arasında bir okul bahçesindeki polis ya da bir başka güvenlik kuvveti arabası varmış. Asla kastım yok. Olmadığı belli çünkü yüzlerce dakikalık başka çekimler var. Caddeler, parklar sokaklar var. Ama sanki sadece onları çekmişim gibi bir algı yaratıldı ve bir aydır sadece bu nedenle buradayım.”

Güne karanlıkta başlamak

Yıllardır belgesel çektiğini dile getiren Tekin, şöyle devam etti: “Tarihe not düşebilmek için özellikle toplumsal eylemleri çekiyorum. 7 Haziran ile 1 Kasım arasında art arda gelen IŞİD saldırılarını konu alan ‘Ölüm Ne Yana Düşer Usta’ belgeselinin yapımcılığını üstlendim. ‘Beyaz Motosiklet – 68 Hikâyesi’ isimli belgeselimiz geçen yıl 6 Mayıs’ta ilk kez gösterildi. Tayfur Cinemre’nin, Hüseyin (İnan) ve Sinan’ı (Cemgil) taşıdığı meşhur beyaz motosikletin belgeseli. Liselilerin kendilerini zincirlediği eylemi çektim. Yine insan hakları konusunda ‘Heykel’ isimli bir belgesel çektik. Bozcaada’da ‘İsloMania’ isminde bir ada belgeseli çektim. Tekel Direnişini ‘1/78 Tekel’ adı altında filme çektik. Bu sefer de sembolik olarak karanlığı yaşadığımız bir dönemde, gerçekte de karanlıkta güne başlamak nasıl bir etki yaratıyor onu aktarmak istedim. Ama kendimi cezaevinde buldum.”




Yazar Hakkında