“İran’da kadın devrimi hayaleti dolaşıyor”

13 Eylül’de İran Ahlak Polisi tarafından ‘başörtüsünü İslam yasalarına göre takmadığı’ gerekçesiyle Tahran’da gözaltına alınan ve uğradığı şiddet sonucunda 16 Eylül’de hayatını kaybeden Mahsa Jina Amini’nin ölümünün ardından ülke genelinde protestolar başladı. Aralıksız olarak devam eden gösterilerin 12. gününde gazeteci ve yönetmen Mehdi Shabani, İran’da yaşanan eylemlerin gidişatını, diğer eylemlerden farkını ve İran halkının tutumunu Agos’a anlattı.

İran’da yaklaşık iki haftadır gösteriler devam ediyor. Bu protestoların öncekilerden farklı olduğunu söylemiştiniz. Nasıl başladı? Nasıl bir fark görüyorsunuz?

Bu protestolar Mahsa Amini’nin ölümünün ardından başladı. Birkaç tel saçı dışarıda kaldığı, örtmediği için ahlak polisi tarafından karakola götürüldü, darp yedi ve bir gün komadan sonra hayatını kaybetti. Onun mezarında Kürtçe iki pankart vardı. Biri “Mahsa, sen ölmezsin. Ve artık senin adın bir semboldür” diyordu. İkincisinde ise Türkiye’de de iyi bildiğimiz “Jin, Jiyan Azadi” Kadın, yaşam, özgürlük yazıyordu. Bu iki pankart bütün İran’ı ayağa kalkmak zorunda bıraktı. O günden beri bu sloganlarla birlikte “Diktatöre ölüm”, “Eşitlik, özgürlük” sloganlarıyla binlerce insan farklı bölgelerde sokaklarda eşitlik ve başörtü konusunda seçmeli uygulama talep etmeye başladı. Mahsa Amini’nin adı sokağa taşındı. Okuyucular da biliyordur çünkü dünyada toplumsal mücadeleye dair en ufak fikre sahip herkes adını duymuştur kesinlikle. Bu, yaşanan eylemlerin bir sonucu aynı zamanda. İranlıların sözü gibi oldu: “İsmin unutulmayacak.”

Yaşanan protestolar, sadece Mahsa Amini veya İranlı kadınlar için değil, bütün Ortadoğu ve dünyayı değiştirir nitelikte. Bugün eylemlerin aralıksız devam ettiği 12. gündeyiz. Ara verilmeksizin, köy, kasaba, şehir demeden her bölgede, İran’ın her bir köşesinde eylemler sürüyor. Bu eylemler de tıpkı İran’daki diğer eylemler gibi bir şey isteyerek başlayıp radikalleşti.

Size göre bunun, diğer protestolardan farkı ne?

En büyük farkı bana göre şu: Bu bir kadın devrimidir. Kadın mücadelesi değil artık, kadın devrimi. Mücadeleden çıktı, dünyada ilk kez bir feminist devrimin ortaya çıktığını görüyoruz. Neden böyle diyorum? Kadınlar önde olduğu için değil. Bu eylemlerle birlikte yeni bir mücadele varlığı, yeni bir beden, yeni bir hayalet ortaya çıkıyor. Hayalet temsilini çok kullanıyorum bunun için. Çünkü bir hayalet gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor.

Hayal mi, hayalet mi?

Hayalet. Yeni, tanımadığımız bir şey. İlk kez İranlılar için hem İran’da hem yurtdışında bu hayalet üzerinden bir hayal gerçekleşti. Bu, özgürlük hayalidir. İslam rejimi olmayan bir ülkede yaşama hayalidir. O hayal şimdi inanca dönüştü. Kendim dahil gördüğüm herkeste, izlediğim videolarda, yazılarda gördüğüm, okuduğum şu: Artık inanıyoruz. Eşit, özgür ve laik bir İran çok da uzak değil artık.

Kadın devrimi diyorum çünkü bu bir yaratıştır. 2016, 2017 yıllarında yaşanan ve büyük katliamlarla, büyük şiddetle sonuçlanan eylemlere katılım daha çok alt sınıfa mensup halktandı. Eylemler kenar mahallelerde, yoksul semtlerde oldu ve orta sınıf o eylemlere dahil değildi. Daha çok ekonomik sebeplerden çıkan eylemlerdi. Onlarca sene sonra ilk kez orta sınıfla alt sınıf beraber mücadeleye giriyor. 2009’daki eylemlerden veya kadın mücadelesinden düşünce, sloganlar kaldı, ruh olarak var. İki, üç yıl önceki ekonomik temelli eylemler de beden, biçim olarak var bugün. Yani radikaldir. Rejimden bir şey talep etmiyor, rejimin kendisini istemiyor. Bu anlayış ortaya çıktı, şimdi damarlara yayılma süreci var. Köy mü, muhafazakâr yer mi, deniz kıyısı mı, ilerici mi, fark etmeksizin her yere yayılıyor. Kum şehrini düşünelim. Şiilerin Vatikanı’dır. Kum, medreseler üzerine var olan bir şehir. Bütün mollalar Kum’dan çıkıyor. Ve orada eylemler yapılıyor. Kadınlar başörtülerini yakıp “Özgürlük, özgürlük, özgürlük” sloganlarıyla sokağa çıktı ve erkekler tarafından alkışlandılar. İki gün önce Kum’da çekilmiş videoda insanların molotoflarla sokağa çıktığını gördük. O yüzden ‘devrim’ diyorum aslında. İlk kez İran halkı “Devlet şiddet yapıyor ama biz barışçıyız” demiyor. “Onlar bunu yapıyor, yapacaklar ama biz bunu yok edeceğiz” diyor halk. Artık bütün İran üzerinde, hatta yurtdışında kadın devrimi hayaleti dolaşıyor.

2009 Yeşil Hareketi eylemlerinden sonra İran’da bu çapta eylem yaşanmadı. Fakat yaşanan eylemler de hep şiddetle bastırıldı. Şimdilik ülkede internet kesilmiş durumda ve insanların ölüm haberleri geliyor. Bu durumda aynı şekilde şiddetle bastırılmayacağına olan inancınızı anlatır mısınız?

İnternet kesintileriyle ilgili İran’da duyduğumuz çok yaygın bir düşünce var. İran Milli Futbol Takımı eski kaptanı, futbol efsanesi Ali Karimi de önemli bir tweet attı. “1979’daki devrimde internet var mıydı?” diye sordu. İnternet olmadan da bir halk olarak devrim yapmadık mı? Bu sefer de olabilir. Ve bu ihtimali sokaklarda görebiliyoruz. İnsanlar internet kesilse de sokakları terk etmeyeceklerini, vazgeçmeyeceklerini söylüyorlar. Eylemciler “Bizim sesimiz olun” diyor. Bu da çok önemli. Sesler kesiliyor, bastırılıyor, internet kesintileri, baskılar... Bu sefer, dünya da diğer zamanlara göre bu sese daha çok kulak vermeye başladı. Yurtdışında yaşayan İranlılar da bu görevi üstlendiler. Ben bir birey olarak bugünden sonra hayatımı bu sesi duyurmaya adadığımı söylüyorum. Bunlar unutulmayacak. İran’da herkesten tek ses çıkıyor. Bu, 1979’dan bu yana en büyük, en kapsamlı, en ilerici, en radikal eylemdir. Bu eylemler durdurulamaz hale geldi diyebilirim.

Milli takım eski oyuncuların yanı sıra başka oyuncular, aynı zamanda sanatçılar da eylemlere destek oldu. Buna dair neler dersiniz?

İran’da “Artık ortada kalamazsın” diyorlar. Ya bu taraftasın, ya da diğer. Ortada kalmak, ortada oynamak gibi bir laf var Farsçada. Çok yaygın bir şeydi, futbolcular, sanatçılar özellikle sinemacılar halka minicik destek verir ama radikal bir söylemde bulunmazlar, halkı sokaktan geri çağırırlardı. Bu sefer farklı. İlk günden beri çok sayıda oyuncu teker teker başörtülerini çıkardı ve bu zorunluluğu istemediğini söyleyerek sokaktaki eylemcilerin yanında olduklarını açıkladı. Bu, kariyerlerine son verdikleri anlamına geliyor. Birçok sanatçı destek oldu. Futbol kısmı şaşırttı, çok eril bir spordan bahsediyoruz sonuçta. Futboldan Ali Karimi, Karim Bagheri, Ali Daei çok aktif destek veriyor. Futbol, hentbol, satranç milli takımından birçok kişi istifa ediyor. Bu zulüm devam ederse milli takım adına onamayacaklarını açıkladılar. Halkın baskısıyla çok fazla yeni ses duyuyoruz. Hiçbir zaman duymadığımız açıklamalar yapılıyor. Halk ‘ortada kalmalarına’ izin vermiyor.

İran’daki rejim, eylemlere şiddet kullanmanın yanı sıra ünlü isimlere de yaptırımlar uyguluyor. Ali Karimi’nin evine el konmuş örneğin. Eylemciler başka ne gibi yaptırımlara maruz bırakılıyor?

Bu rejim, halkı uzun zamandır şeriat yasalarıyla tehdit ediyor. 1980’lerde bunları çok yaşadık. Mal varlığına el koymak da bunlardan biri. Ali Karimi, evine el konduktan sonra çok iyi bir açıklama yapıp, “Evim başınıza feda olsun. Özgür toprağım yoksa evin anlamı yok” dedi. İran’da önemli bir dinamizm var. Acıdayız, ölü veriyoruz, canlarımız tehlikede ama sokağı terk etmeyeceğiz. Tahran, Tebriz, Horasan bölgesinde küçük bir kasabada, adı bile duyulmamış yerlerden aynı haberler geliyor. Tecrübe bize şunu söylüyor: Eğer sokakları terk edersek daha çok acı yaşayacağız. Bu acı, bu baskı son bulsun diye çok radikal ve istikrarlı eylemcilerle karşı karşıyayız. Tabii, kuşak meselesine de değinmek gerek. Şu an sokaklardaki eylemciler ortalama 22 yaşında. Bu kuşak ne istediğini ve istemediğini çok iyi biliyor ve istikrarla istediğini alacak.

Rejim eylemleri bastırmaya çalışıyor, şiddet uyguladığı haberleri yayılıyor. Peki rejimde bir kırılma var mı?

Rejimde kırılmadan ziyade bir şaşkınlık var. Yani eğer Devrim Muhafızların’ın yakın olduğu ajansları, haber siteleri takip ederseniz bütün eylemlerde yaptığı gibi tehditler görürsünüz. Bize de tanıdık olan ‘çapulcu’, ‘Amerika destekli’, ‘dinsiz’, ‘İslam karşıtı’ gibi etiketlerle eylemcileri suçluyorlar. Devrim Muhafızları, çevik kuvvet, polis ve Devrim Muhafızların’ın gençlik kolu yani milisler sokakta yan yana çalışıyorlar. Ama takip ederseniz Devrim Muhafızları sahada olduğunu hâlâ kabul etmiyor. Şaşkınlık var. Rejim içinde tartışmalar sürüyor. Rejim iki kez taraftarlarını sokağa çağırdı. Cuma Namazı’ndan sonra yine çağrı yaptı. Bütün televizyonda, reklamlarda, sokağa çıkacak olan yandaşlarına vaatlerde bulunacağını taahhüt etti. Bu çağrı tam anlamıyla rezillikle sonuçlandı. Hiç başarılı olmadı, hiçbir şekilde taraftarları sokağa çıkmadı. Artık taraftarları yok diyebiliriz. İran halkı ve devlet arasındaki ilişki bu süreçte bir dönüşüm geçirdi. Şimdiye kadar hep bir tarafta halk vardı, diğer tarafta devlet. Devlet baskı yapıyor, zulüm yapıyor, bunu istemiyoruz. Devlet-millet ilişkisi her zaman devam ediyordu. Ama şimdilik çok açık bir şekilde bu ilişki değişti ve bir işgalci devlet ve işgal altında kalan halk ilişkisine sönüştü. Bu zeminde artık eylemin dinamikleri de değişti. Artık biz sokaklarda sadece eylemci değil, partizanlarla karşı karşıyayız. Canımızı bugün verirsek daha iyi, yarın nasılsa alacaklar. Gelinen nokta budur.

İstanbul’da İran Başkonsolosluğu önünde de gerek İranlı gerek Türkiyeli kadınlar eylemler düzenledi. Bunun da ilk kez yaşandığını söylemiştiniz. Yani buradaki İranlılar da kendi güvenliklerini tehlikeye atarak ayaklandı. Buna dair neler diyebilirsiniz?

İstanbul’daki eylemleri Berlin, Londra, San Francisco, Boston ve diğer büyük şehirlerdeki eylemlerle yan yana alalım. Yerli, oradaki İranlılar ilk kez devletlerden bir şey istemiyor. Ne İran devletinden ne diğerlerinden bir talepleri var. “Amerika bunu yapsın”, “Avrupa neden sessiz” benzeri cümleleri eskiden çok duyardık. Artık bunlar söz konusu değil. Başka ülkelerde de istek şu: Halk bize destek versin, başka kadınlar bize destek versin. Bu çok önemli bir nokta.

“Neredeysen bir adım ileri at”

“İran’daki eylemleri takip etmek ve onların derdi olmak çok önemli. Sadece onlar için de değil. Eğer eşit, daha eşit, özgür bir dünya, Ortadoğu ve özellikle Türkiye istiyorsak İran’daki kadınlara, eylemcilere destek vermeliyiz. Siyasi, radikal İslam’ın 1979’dan sonraki rejimden çıkıp dünyaya yayıldığı gibi, bu rejim düşerse Türkiye’de de farklı atmosfer, dinamizm görebiliriz. Suriye için de aynısı geçerli. Dünyadaki ilk kadın ve feminist devrimidir bu.
Bu eylemlerde, birkaç gün içerisinde duyduğum bir söz var: ‘Neredeysen bir adım ileri at.’ Sadece bir adım. İran’da canını eline alıp sokağa çıkanlar için değil sadece. Bu hepimiz için. Bu devrim, bu hareket için, kendi hayatımız için, daha özgür, daha ilerici bir dünyada yaşamak için olduğumuz yerden bir adım ileri atalım.”



Yazar Hakkında