Peki, o arada Dolar artmazsa, aynı seviyede kalırsa ya da düşerse ne olacak? Görünürde, her şey yolunda gitmiş olacak. Ama Dolar artmasa bile enflasyon artmaya devam edecek, öyle görünüyor. Dolayısıyla dar gelirliler ve çalışanların enflasyon karşısında ezilmesi devam edecek.
Bu sütunlarda son zamanlarda sık sık ekonomideki gelişmelere değiniyorum. Bu benim de çok tercih ettiğim bir durum değil ama gelişmeler kaçınılmaz olarak bizi buraya getiriyor. Çünkü ekonomik bir krizin içindeyiz ve bu sürecek gibi görünüyor.
Dolar ve Euro’daki yükseliş, daha doğrusu TL’deki düşüş durdurulmadı. Faiz enflasyonun gerisinde kaldıkça Dolar’a yöneliş başladı, böyle olunca Dolar’daki artış dizginlenemez hâle geldi, birçok üründe sert fiyat artışları yaşandı, enflasyon yükseldi, ancak “Faizi düşürmeye devam edeceğiz” denince Dolar’a yeniden yöneliş başladı ve bu döngü böylece sürüp gitti. Yapılacak şey basitti: Enflasyonun üzerinde bir faiz oranı belirlemek.
Bu yapılmadı ve bu politika Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından İslami bir yorumla, ‘Nas’ ile açıklandı. Faiz yükseltilemezdi. Erdoğan’a, çıktığı televizyon kanallarında kimse “Peki faiz için neden yüzde 14 seviyesinde karar kılındı? Neden vergi ve benzeri cezalarda yüzde 30’lara varan gecikme faizi ödeniyor?” sorusunu sormadı. Velhasıl, iktidar eliyle yaratılan bir ekonomik krizin içinde debelenmeye başladık.
Ne zaman ki Dolar 20 TL seviyelerine yaklaştı, bu sefer Erdoğan şapkadan bir şey çıkardı. Buna şimdilik ‘tavşan’ diyemiyoruz, çünkü pek de sevimli görünmüyor. Buna göre, parasını TL mevduatı olarak bankaya yatıran ya da dövizden TL’ye geçenler, eğer vade sonunda yatırdığı güne oranla Dolar’daki yükseliş nedeniyle mağdur olmuşsa, aradaki fark hesaplanıp kendisine ödenecekti. Hazine tarafından. Yani bunda banka için bir maliyet yok.
Bir anlamda TL Dolar’a çapalanmış oluyor. Fakat tüm yük Hazine’nin, yani bizim sırtımıza biniyor. Yani bir kişi diyelim 10 TL’si varsa ve bankaya yatırırsa, 3 ay sonunda yüzde 3,5 faiz alacak. O üç ayda Dolar diyelim yüzde 10 artmışsa sizin faiziniz yüzde 10 olacak ve aradaki yüzde 6,5’lik farkı kamu ödeyecek. Yani çalışanlar, parası olanların faizini fonlamış olacak. Model bu.
Peki, o arada Dolar artmazsa, aynı seviyede kalırsa ya da düşerse ne olacak? Görünürde, her şey yolunda gitmiş olacak. Ama burada iki büyük mesele var. Dolar artmasa bile enflasyon artmaya devam edecek, öyle görünüyor. Dolayısıyla dar gelirliler ve çalışanların enflasyon karşısında ezilmesi devam edecek. Ve faizler hâlâ düşük kaldığından, mevduat sahipleri bu kez başka yatırım araçları aramaya başlayacak ve piyasalardaki dengesizlikler artmış olacak.
Bunlar işin bir yönü. Bir diğer yönü ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu uygulamayı açıkladığı 20 Aralık Pazartesi gecesi yaşanan gelişmeler. Bankalar ve piyasalar kapandıktan sonra yapılan açıklamaya rağmen Dolar bir saatte 18 TL’den 14 TL hatta 13 TL seviyelerine kadar geriledi. Detayları ertesi gün açıklanan bu uygulama için kimler ellerindeki Doları yüksek fiyattan bozdurmuştu? Önceden haber alınması söz konusu muydu? Bu güçlü bir ihtimal, çünkü akşamın bir vakti kurda böylesi bir düşüş yaşanması için büyük miktarda Dolar bozdurulmuş olmalıydı.
İşin bir başka yönü ise siyasi düzeyde yaşanıyor. Erdoğan önceki güne kadar belki de kendi seçmenleri açısından bile Türkiye’yi krize sürükleyen bir siyasetçi pozisyonundaydı, şimdi ise Dolar’ı bir gecede indiren bir siyasetçi durumunda. “Birkaç ay önce 7 TL civarında olan Dolar’ı önce 18’e çıkarıp sonra 13’e indirmek nasıl bir başarı olabilir?” sorusu şu günlerde sorulmuyor pek. Erdoğan’a mesafeli bakan ‘piyasa’ insanları bile şapkadan çıkan bu şeyden kâr etmenin yollarını arıyorlar şimdi.
Muhalefet bu hamleye pek de doyurucu bir karşılık veremedi. Bu uygulamanın kamuya büyük bir borç yükleyeceği belli ama Erdoğan, Turgut Özal’ın da zamanında sık sık yaptığı gibi, bireylerin aklına “Bu işten köşe dönme imkânı var mı?” sorusunu düşürdü. Aklına bu soru düşenler, işin geri kalanını pek umursamaz ne yazık ki.
Sonuçta, aynı Özal döneminde olduğu gibi, insanların önüne alengirli bir yatırım aracı kondu. Yine o dönemde olduğu gibi, piyasanın kurtları/büyükleri bu işten çoktan kazanç sağlayıp, ağızlarını silip masadan kalktılar bile. Şimdi geç kalanlar için bir yarış başladı. Ülkenin geleceğinin ipotek edilmesi ve kabağın yine dar gelirli ve yoksulların başına patlayacak olması ise, işin esas yönü.