Yönetmen Ezel Akay'la, eve kapanma sürecinde neler yaptığını, sinema sektörünün salgından nasıl etkilendiğini ve salgın sonrasında sektörü nelerin beklediğini konuştuk.
Tüm dünyada etkisini sürdüren Covid-19 salgını bu yıl belki de en çok kültür-sanat alanını olumsuz etkiledi. Özellikle, salgının bahar aylarına rastlaması birçok konser, müzik ve sinema festivalinin ertelenmesine neden oldu. Bu süreçten, Ezel Akay'ın yeni filmi '9 Kere Leyla' da nasibini aldı; 20 Mart'ta vizyona girmesi planlanan film, salgın nedeniyle izleyiciyle buluşamadı. Filmin galası ileri bir tarihe ertelendi. Akay'la, eve kapanma sürecinde neler yaptığını, sinema sektörünün salgından nasıl etkilendiğini ve salgın sonrasında sektörü nelerin beklediğini konuştuk.
Pandemi sürecini nasıl geçiriyorsunuz? Salgın olmasaydı bu dönem ne yapacaktınız, şimdi ne yapıyorsunuz?
Biraz daha aktif bir hayat olacaktı diyebilirim. Filmi galası, vizyonu, vizyondan sonraki çeşitli etkinlikler, filmin sinemadan sonra satışı, oradan eğer para kazanırsak yeni projelere atlama gibi bir süreç olacaktı. Yine de, ilginç bir şekilde, bu süreci evde ama çok çalışarak geçirdim. Filmi biraz hızlı bitirmiştik, fırsat bu fırsat deyip renk, efekt, ses tasarımı, müzik gibi şeyleri bir daha ele aldık. Epey vakit aldı, biraz da zor oldu ama bitirdik.
Öte yandan bir başka sinema filmi daha çekecektim. O filmin çekimlerine de normalde Nisan ayında başlayacaktık ama Temmuz-Ağustos gibi bir zamana erteledik. Onun senaryosuyla uğraşıyorum. Senaryo ve yönetmenlik atölyeleri yapıyordum, onların bazılarını çevrimiçine çevirdik. İlginç oldu, ben de alışmış oldum. Onun dışında yemek yap, sevgilinle ilgilen, internet üzerinden günlük muhabbetler yap, alışverişe çık şeklinde geçiyor günler.
Türkiye sineması pandemiden sonra nasıl bir süreç yaşayacak sizce?
Öncelikle şunu söylemeliyim: Bütün sinema ve televizyon sektörü, çok tecrübeli ve profesyonel bir atmosfere sıçradı zaten. Bu sektörün dünyayla ilişkisi değişti. Üretim arttı, profesyonellerin sayısı arttı, eğitim kurumlarının sayısı arttı. Şu anda da, bu dönemde bu konuyu düşünenlerin sayısı olağanüstü bir artışa sahip. Hep birlikte düşünüyor ve problem çözmeye çalışıyoruz. Bizim sektörde şu an, “Ne olacak halimiz?” diye çok ciddi bir analiz, düşünme çabası var. Hem finansal problemler sektörün geleceğiyle ilgili... Hatta dünyada sektörün geleceğiyle ilgili bir sürü şey düşünülüyor.
Önümüzdeki günlerde sete çıkacağız. Bu Allah'ın emri, yapacak bir şey yok, mutlaka çıkmamız lazım. Haziran ortasından itibaren setlerin başlayacağını düşünüyorum. Büyük ihtimalle önce reklamcılar başlar. Sonra belki sinema filmleri devreye girer çünkü onlar diziye göre daha kısa sürerler. Arkasından da televizyoncular işe başlar.
Hangi koşullarda çalışmaya başlanacak?
Sinema Televizyon Sendikası'nın desteği ve bütün meslek birliklerinin katkısıyla bir kurallar kitapçığı hazırlandı. Ben bizim sektörün lonca, sendika, meslek birliği gibi örgütlenmelere çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sette mutlaka güvenlik ekibi gibi bir hijyen ekibi bulunacak. Covid'e karşı sette nasıl davranılmasını gerektiriyorsa kurallar, onu kontrol eden bir ekip olacak. Zaten genelde sinema setlerine ambulans gelir, bu böyle olmaya devam edecek ve her türlü önlem alınacak. Bu kuralların uygulanması için 40 sayfalık bir tür mini anayasa hazırlandı. Bunun dışında yine sendikanın ve İKSV'nin desteğiyle 2-4 milyon TL arasında bir meblağlık, sinema sektörü çalışanlarını destek fonu oluşturulmaya çalışılıyor. Bunları kendimiz yapıyoruz. Devlet bizim kadar acele davranamıyor. Her zaman böyle olur zaten, bizim örgütlenmemiz gerekir. Ancak bir devlet desteğine de ciddi ihtiyaç var. özellikle sektörün set çalışanları, yani en az ücretle çalışan ve zor iş bulan kesimini destekleyecek bir takım formüllere ihtiyaç var. Tüm dünyada da buna benzer şeyler konuşuluyor.
Sizce sinema salonları ne zaman açılacak?
Esas meselemiz de sinema salonlarının açılıp açılmayacağı, nasıl açılacağı, seyircinin sinemaya gitmesinin nasıl teşvik edileceği. Bir arzu da var çünkü. Ben, insanların Ekim ayı itibarıyla doğru koşullarda, hijyenik hale getirilmiş sinema salonlarına gidebileceklerini düşünüyorum. Sinema işletmecileri de bu konuda çok ciddi önlemler almaya hazırlar. Dolayısıyla sonbahar gibi sinemaya gidilebileceği, sezonun açılabileceği kanaatindeyim.
Türkiye'de sinemaya gitme alışkanlığı oldukça azalmışken, insanlar artık her şeyi evde tüketmeye başlamışken bu yaklaşımız bana optimist geldi. Siz 'evde tüketme alışkanlığı' hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben günde üç veya dört bölüm televizyon dizisi, onların arasında da bir tane film izliyorum. Bunu her gün yaptığınızı düşünün. Bir süre de öyle oldu zaten. Sonra her gün yapmaya devam ettiğinizi düşünün. Ve sonra her gün, her gün, her gün devam ettiğinizi... İkrah gelir. Ben şu an artık birçok insandan “Artık televizyon dizisi izleyecek halim de kalmadı” cümlesini duymaya başladım. İnsanın poposu acımaya başlıyor. Otura otura seyrediyoruz ama bundan bıkılacağını, bu duruma bir reaksiyon gösterileceğini de hesaplamamız lazım. İnsanız biz. Böylesine dayanamayız ki. Büyük ekranda sinema filmi izlemek kesinlikle arzu edilecek bir şey haline gelecek. Onun büyüsü başka. Kulaklıklarla cep telefonundan, bilgisayar ekranından müzik dinliyoruz halbuki o müziklerin miksajları, aranjmanları için neler yapılıyor. Ancak büyük bir konserde ya da sinema salonunda o müziğin gerçek değerini hissetmek mümkün. Bunu özlemeyecek mi insanlar? Ben, özleyeceklerini düşünüyorum.
Digital platformlarla birlikte tüketim alışkanlıklarımız da değişti. Örneğin her sezonu 20 bölümden oluşan altı sezonluk bir diziyi “Bu çok uzun” diyerek izlemedim. Bu benim eleştirdiğim bir konu olsa da, ben dahi eleştirdiğim şeyi yapıyorum. Siz günümüz izleyici profilini nasıl yorumlarsınız? Benim gibilerden oluşan izleyici kitlesi bu alışkanlıkları nasıl kırabilir, ya da kırmalı mı?
Şunu kabul edelim: Netflix, Amazon, HBO, Blu TV, Puhu TV gibi kanallarda yayınlanan dizilerle bizim klasik Türkiye'deki televizyon dizileri arasında büyük bir fark var. Bunlar çok önemli, ideolojik, estetik, demografik farklar. Büyük bir oranda televizyon dizi izleyicisi düşüyor, network dizi izleyenlerin sayısı artıyor. Bu, sinema, film izleme kültürünü etkileyen bir şey. Film hikâyesi izleme kültürünü değiştiriyor. Hem de olumlu anlamda. Türkiye'de çekilen birçok sinema filmi bu platformlardaki filmlerden geride kalır. O platformlardaki filmler sofistikasyon açısından, estetik açıdan, teknik açıdan çok daha ileride ve bunu seyretmeye alışmış bir kitle doğuyor. Bu, sektörü motive edecek bir şey. Biz de iyi sineme yapmak zorunda kalacağız. İyi sinema yaptığımız takdirde yeni seyirci doğmuş diye bakmalıyız çünkü az önce de söylediğim gibi sinemaya gitme alışkanlığının gerileyeceğini düşünmüyorum. Dalgalanabilir, bilet fiyatı yüzünden, siyasi atmosfer yüzünden iner çıkar belki ama prensip olarak sinemaya gitmek bir rirtüeldir, insani bir bir araya gelme mecburiyetidir. Çağlar değişse de bu değişmedi, yine de değişmeyecek. O yüzden bir yeni bir seyirci kitlesiyle karşı karşıya olacağız.
Bu yılki festivallerin neredeyse hepsi ertelendi. İstanbul Film Festivali de online gösterimler yaptı. Tarihte ilk kez Oscar'ın önümüzdeki yıl yapılmaması tartışılıyor. Festivaller salgından nasıl etkilendi?
Festivallerin yaşaması hem izleyiciler için hem de sinema sektörü için çok önemli. Bu sene festivallerin olmaması, festivallere zarar verecek bir şey çünkü onlar da oradan gelen çeşitli sponsorluk gelirleriyle yaşıyorlar. Yine de sinema sektöründe en az festivaller etkilenecek. Bence bir yıllığına bu zararı karşılayabiliriz. Başka yerden kaynak bulurlar, belki film seçkileri hazırlarlar, ücretli izletme yaparlar, hepsi böyle şeyler düşünüyor zaten. Bahara denk gelmesi çok kötü oldu tabii ama Eylül sonrası yapılacak festivaller, mesela Antalya Film Festivali yapılabilir. Yapılamayacağını düşünmüyorum.
Ekim gibi sinema salonlarının açılacağını ümit ettiğinizi belirttiniz. '9 Kere Leyla' ne zaman vizyona girecek?
Şu anda işletmeciler ve dağıtımcılar Ekim ayına rezervasyon yapmamızı, bir gün seçmemizi istiyorlar. Filmi ancak görebilecekler. Biz de Ekim civarında, ay sonu, ay ortası, belki Kasım'ın ilk haftasına bir takvim vermeyi düşünüyoruz. Her şey tabii bu salgının bir kez daha atak yapıp yapmayacağına bağlı. Şimdilik Çin'deki, Kore'deki gibi olacağını var sayıyorum.