Ermenistanlı araştırmacı Anahit Ğazaryan, üç aydır İstanbul’da, Türkiye’nin ilk profesyonel kadın fotoğrafçısı olarak kabul edilen Maryam Şahinyan’a dair bir araştırma yürüten Ğazaryan’la Maryam Şahinyan ismiyle tanışma hikâyesini ve İstanbul’da yaptığı araştırmaları konuştuk.
Ermenistanlı araştırmacı Anahit Ğazaryan, üç aydır İstanbul’da, Türkiye’nin ilk profesyonel kadın fotoğrafçısı olarak kabul edilen Maryam Şahinyan’a dair bir araştırma yürütüyor. Konuyla ilgili olarak ABD’de de temaslar kuran Ğazaryan, İstanbul’daki hemen her sahafı gezerek fotoğrafçının çektiği, daha önce yayımlanmamış fotoğraflar buldu. Şahinyan’ın arşivindeki negatiflerin bir kısmı Tayfun Serttaş tarafından dijitalize edilmiş ve 2011’de Aras Yayıncılık etiketiyle yayımlanmıştı. Ğazaryan ise, Şahinyan’ın basılı fotoğraflarını da buldu ve ayrıca, onu tanıyan isimlerle görüşmeler yaptı.
Anahit Ğazaryan’la Maryam Şahinyan ismiyle tanışma hikâyesini ve İstanbul’da yaptığı araştırmaları konuştuk.
Maryam Şahinyan’ın ismini ilk kez nerede, ne zaman duydunuz?
Kasım 2016’da, Hrant Dink Vakfı’nın yürüttüğü bir proje vesilesiyle İstanbul’daydım. Arkadaşlarımdan Sona Dilanyan, Sabancı Üniversitesi’nde görev yapan bir öğretim üyesinin, Beyoğlu’nda yaşamış etnik ve cinsel azınlıklar üzerine çalıştığını söyledi. Ardından, Ayşegül Altınay’ın ‘ilk profesyonel kadın fotoğrafçı’ olarak tanımladığı Maryam Şahinyan’a dair bir sunumunu dinledim. Ermenistan’da Çağdaş Sanat Enstitüsü’nden yeni mezun olmuştum, plastik sanatlara ve resme ilgi duyuyordum. Bunların üzerine bir de kadın sanatçılara duyduğum ilgi eklenince hemen Ermenistan’daki hocalarıma yazıp, Maryam Şahinyan’ı tanıyıp tanımadıklarını sordum. Sadece iki hocamdan olumlu cevap aldım.
Bu araştırmaya ne zaman, nasıl başladınız?
Önce, Aras Yayıncılık’ın yayımladığı kitabı aldım. Şahinyan’ın arşivinin kimde olduğunu öğrenmeye çalıştım. Salt ,Galata’da Şahinyan’ın fotoğraflarının yer aldığı bir sergi yapılmıştı, oraya gittim ve dijital arşivi görmek istediğini söyledim. Bütün telif haklarının, kitabı da hazırlayan Tayfun Serttaş’a ait olduğu yanıtını aldım.
2018’de Budapeşte Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferansta Maryam Şahinyan’dan bahsettim. Konuyla ilgili akademik çevrelerin duymadığı bir isimdi; onu fotoğraf dünyasında tanınır kılmak için yapılacak epey bir iş olduğunu fark ettim. Bu yıl, 26 Nisan’da Michigan Üniversitesi Ermeni Araştırmaları Bölümü’nde Şahinyan’ın çektiği fotoğraflar üzerine bir sunum yaptım. İlginç rastlantılar sonucunda, Detroit’te İstanbul’dan göç etmiş bir aileyle tanıştım. Aile albümlerinde Şahinyan’ın stüdyosunda çekilmiş fotoğraflar vardı. Hatta ellerinde bu fotoğrafların negatifleri de vardı. Bu karşılaşmanın ardından birçok fotoğraf ve negatife ulaştım, çok sayıda önemli hikâye dinledim. Bu hikâyeler bana, Şahinyan’a dair araştırmamı derinleştirme ve ayrıntılandırma fırsatı sundu. Bir kez daha İstanbul’a gelip, Şahinyan’ın stüdyosunda fotoğrafları olan ailelerin izini sürmeye başlamalıydım. Yarın çok geç olabilirdi.
Aras Yayıncılık tarafından yayımlanan kitapta, Şahinyan’ın arşivinin küçük bir kısmı yer alıyordu. Siz, Maryam Şahinyan’ı tanıyanlarla da konuştunuz...
Kitapta negatiflerin %30’u yer alıyor. Araştırmam kapsamında Şahinyan’ın akrabaları ve dostlarıyla tanıştım, yeğeniyle konuşma fırsatı buldum. Küçük kardeşi Vrej Şahinyan geçen yıl ölmüş; onunla karşılaşma imkânım olmadı. Maryam Şahinyan konusunda görüştüğüm hemen herkes, bana “Maryam seni tanıyabilseydi, çok mutlu olurdu” dedi. Bu bende büyük bir heyecan yaratıyor. Maryam başka bir halkın evladı olarak doğmuş olsaydı bugün çok tanınmış bir isim olurdu. 50 yıl boyunca, hiç durmadan fotoğraf çekmiş – cumartesi ve pazar günleri dahil... Birkaç gün önce görüştüğüm biri, bana Maryam Şahinyan’ın yaşamının son günlerine dair tanıklıklarını aktardı, çok yorgun olduğunu söyledi.
Şimdi siz de yorgun görünüyorsunuz...
Evet. Duygusal bir durum bu. Sanki onun geçtiği yollardan geçiyordum. Bir işe bulaşmıştım ama altından kalkabilecek miydim? Her zaman için, bir sonuca ulaşamayacağım ve boş bir işle uğraştığım kaygısı duydum. Bu çok yorucuydu. Şahinyan’ın çekirdek ailesinden kalan ve Paris’te yaşayan tek kişiyle görüştükten sonra, o kişiyi bir kez de Büyükada’da, kendi evinde ziyaret etme imkânı buldum. O buluşmadan dönüşte bütün gece ağladığımı hatırlıyorum. Maryam Şahinyan’a dair bir algım vardı ama bu algının her zaman gerçekle örtüştüğü söylenemez.
İstanbul’da geçirdiğim bu üç ay boyunca, her gün yaptıklarımı günlüğüme not ettim. Hatta sahaflarda altı saat fotoğraflar arasında dolaşıp tek bir şey bulamadığım günü de... Bir anlamda her gün kendimle hesaplaştım. Halen araştırma yapmaya devam ediyorum. Tanıştığım herkese, Şahinyan’ın adını duyup duymadığını soruyorum. Daha dün biriyle tanıştım, Sivaslıydı; Şahinyan’ı tanıyordu. Gitmeden önce onunla da görüşeceğim. Her günümü verimli geçirmeye çalışıyorum.
ABD’ye bu araştırma kapsamında mı gittiniz?
Evet. Geçen ay tekrar ABD’ye, bu kez Boston’a gittim. Projem için Gulbenkian Vakfı’ndan destek istemiştim. Üç aydır bu destek sayesinde İstanbul’dayım. Şahinyan’ın stüdyosunda fotoğraf çektirmiş, anlatacak hikâyeleri olan insanları bulmaya çalışıyorum. Bu özelliklerde 10’dan fazla kişiyle temas ettim. Hem fotoğraflarını dijitale çevirdim, hem de hikâyelerini dinledim. Bir sürü detay öğrendim. Bu arada sahaflarda da araştırmalar yaptım. Günler boyunca, günde üç-beş saat sahaf dükkânlarında bir köşeye atılmış fotoğrafları taradım. Her birine tek tek bakmalıydım, çünkü anlık bir dalgınlıkla aradığım şeyi kaçırabilirdim.
Bu araştırmada kaç fotoğrafa ulaştınız?
Üç ayda 19 fotoğraf buldum. Kasım sonuna kadar İstanbul’dayım, aramalarım sürüyor. Bir yandan da farklı yerlerden mail’ler alıyorum. ABD’deki Armenian Weekly gazetesinde konuyla ilgili bir söyleşim çıkmıştı, orada da Şahinyan’ın stüdyosunda çekilmiş fotoğraflar ve ona dair hikâyeler aradığımı belirtmiştim. New York’ta tanıştığım biri, bana fotoğrafçılığı Şahinyan’dan öğrendiğini anlatmıştı, hatta elinde onun fotoğrafları vardı. Boston’da Ermenilerle ilgili fotoğrafların toplandığı ‘Project Save’ arşivinde bile, Şahinyan’a dair tek bir örnek bile yoktu. Yine de, o arşivin sorumlularıyla tanışmak ve çalışma yöntemlerini gözlemlemek benim için faydalı oldu. Yaptığım tüm görüşmeleri videoya kaydettim. Bu malzemelerden yararlanarak kısa bir belgesel hazırlama niyetim var. Daha sonra kitap da yazmam gerekiyor.
Sergi açmayı düşünüyor musunuz?
Evet, bulduğum fotoğrafları Yerevan’da bir sergiye dönüştüreceğim. Ardından da birkaç yıllık bir çalışmayla bir inceleme kitabı yazmak istiyorum. Şahinyan, az değil, 50 yıla yakın bir süre çalışmış; çok büyük bir arşivden söz ediyoruz. Ermenilerle sınırlı olmayan bir arşiv bu; fotoğraflarda Ermeniler kadar Rumlar, Yahudiler, Süryaniler de var.
Araştırmaya başlamadan önce hedeflediğiniz sonuçlara ne kadar ulaşabildiniz?
Projemin şu an geldiği durumdan memnunum. Başlangıçta tek bir fotoğraf dahi bulabileceğime ihtimal vermemiştim. Sonuçta buradaki kültüre dair fikrim de yok; örneğin sahaf kavramını bilmiyordum. Ermenistan’da, kültürü muhafaza etme konusunda buradaki kadar duyarlılık olmayabilir. Orada da eski kitaplar bulunuyor elbette ama İstanbul’da fotoğraflara da ulaşılabiliyor. Burada sahaflarla da söyleşiler yaptım, fotoğrafları kimlerin satın aldığını sordum. Hayli ilginç sohbetler ortaya çıktı.