İmrozlu Rumlar Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren ayrımcılığıa uğradı. Anadil yasağı gibi ayrımcı uygumaların yanısıra, adanın gayrimüslim nüfusunun topraklarına el konulup okulları kapatıldı. Tarih boyunca çeşitli şiddet olaylarına da tanıklık eden adada İstanbullu girişimci Arek Boğosyan ile İmroz macerasını konuştuk.
İmroz’un (Gökçeada) yerli ahalisi olan Rumlar, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ayrımcılığa uğradı. Anadilin yasaklaması ile başlayan ayrımcı uygulamalar 1970’lere gelindiğinde, adanın gayrimüslim nüfusunun topraklarına el konulup, okullarının kapatılmasına kadar vardı. Türlü saldırı ve tecavüz olayları yaşandı. Kökleri Şebinkarahisar ve Boğazlıyan’a dayanan İstanbullu girişimci Arek Boğosyan, böyle karanlık bir tarihi olan İmroz’da, kendine bir yer buldu ve turizm alanında çalışmaya başladı. Adalılar, Boğosyan’ın adanın tarihi dokusuna uygun işletmeler açarak diğer işletmelere de olumlu bir örnek olduğunu, rakiplerinin de kendilerine ‘çeki-düzen’ verdiğini söylüyor. Asıl mesleği elektrik mühendisliği olan, Bezazyan ve Mıkhitaryan okulları mezunu Boğosyan’la, İmroz macerasını konuştuk.
EMRE ERTANİ
emreertani@agos.com.tr
- İmroz’a ilk ne zaman geldiniz?
İlk defa 2002 yılında kışın, çok kötü bir havada adaya geldim; kimseler yoktu. Ertesi gün Zeytinliköy’e gittim, orada gördüğüm Rum evi beni çok etkiledi. Parayı bulup buluşturup evi aldım. Buraya yerleşip iş yapmak gibi bir fikrim yoktu. 60’lı yılların Kınalıada’sını hatırlattı bana burası; Rumlar, Türkler, herkes birlikte yaşıyor, hem kilise hem de cami aktif. Kentte yaşayan insan “Emekli olsam” der hep. Emekli olmak, ölüme doğru yaklaşmaktır. Adada kimseden duymadım “Emekli olayım” sözünü. Adada yaşarsın; kentte yaşlanırsın. 2006 yılında bir arkadaşım “İstanbul’daki restoranını çok beğeniyordum. Adada da böyle bir yer açsana” dedi. Ne böyle bir isteğim ne de arzum vardı ama çok ısrar etti. Sonra işe başladık. Üzerimde bahisler oynanmış “Temmuz’u bile göremez” burada diye. Şimdi ise, meyhanede oturacak masa bulmak zor akşamları. 5 yıl önce Kaleköy’de ilk ‘Son Vapur’u açarak işe başladım. Başarılı olmamdaki en büyük etken amatörce yapmamdı. Amatörlük heyecanı yüksek tutar ama dışarıya da sezdirmemek lazım. Sırf iyi yemek yapan restoran iyi restoran değildir. Müzik çok belirleyicidir; kitleni oluşturur.
- Ermeni olduğunuz için bir zorluk yaşadınız mı?
Devlet dairelerinde herhangi bir zorluk yaşamadım. Ama bu ülkede öteki olmak kolay değil, Ermeni olmamdan rahatsız olmuşlar. Bir Ermeni’nin adada başarılı olması, çok sevilmesi bazılarının ağırına gitmiş, kulağıma geliyor. Arkamdan “Ulan bir Ermeni geldi hepinizi bilmem ne yaptı. Yuh olsun size” gibi sözler söylendiğini duydum. Meyhanemizdeki sandalyeler mavi-beyaz diye bana Yunan propagandası yapıyor diyenler bile oldu.
- Rumlar geçmişe dair neler anlatıyor?
Şöyle bir hikâye anlattı bir dostum: Bir çocuğu babası her sabah 5 buçukta uyandırıyor; birlikte toprağı işleyip, hayvanlarla ilgileniyorlar. Ama çocuk hiç kalkmak istemiyor sabahları. Bir sabah babası uyandırmıyor, çocuk da bir süre uyur numarası yaptıktan sonra babasına neden işe gitmediklerini soruyor. Babası da “Artık o topraklar bizim değil” diyor. Daha sonra tecavüzler, saldırılar oluyor ve Rumların çoğu adadan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bu durumdan nemalanan, onların mallarının üzerinde konanlar var, ama buna tenezzül etmeyen insanlar da var. Bazıları geri gelip mallarını almaya da çalışıyor, bu açıdan olumlu çabalar da var. Eğer adanın halkı gitmek zorunda bırakılmasa burası muhteşem bir yer olurdu. Şu an 300 civarı yaşlı bir nüfus Rum var. Zeytinliköy’deki Rum okulu restore edildi, bu eğitim döneminde açılacak eğer öğrenci bulunabilirse! Nasıl öğrenci bulunacağını bilmiyorum, adadaki Rumlar çok yaşlı insanlar. Okulun açılması buradaki kültürün devam etmesi açısından çok önemli, bu çok sevindirici bir gelişme.
- Adada yaşamak nasıl?
İnsanlar adada yaşamanın zor olduğundan bahsediyor: “Yarın işin var ve İstanbul’a gitmen gerek; hava kötü olsa vapur çalışmaz” diyorlar. Aslında en büyük özgürlük tam da bu, doğaya tabî olarak yaşamaktır. O geminin hava kötü diye çalışmaması bence müthiş bir şey. Ada çok sakin, olaysızdır. İlk geldiğimde arabamın alarmı çaldığında bir arkadaşım “Arek, ilk işin şu alarmı söktürmek olsun” dedi. Haziran’da geldiğimde evimin kapısını açtım, daha da hiç kapatmadım. Eylül sonu giderken anahtarı nasıl bulacağım merak ediyorum. Açık kalsa ne olur, yine bir şey olmaz.
- Son Vapur adı nereden geliyor?
Kınalıada’dayken yaz bitince arkadaşlarla kışın da adada kalalım diye karar verdik. Genciz, adayı çok seviyoruz. Ama adaya olan son vapuru kaçırdın mı İstanbul’da kalırsın. Sıkıyönetim zamanı da 12’den sonra sokağa çıkma yasağı var, ne yapacaksın dışarıda kalsan? Daha önceki vapurlarla adaya gitmeye çalışırdık ama sürekli birbirimize “Aman son vapuru kaçırmayalım” derdik. Buradan geliyor adı. Sloganımız da ‘Son Vapur’u kaçırmayın’ oldu. Eşim bana sürekli “Sana rakip olacağım, ben de ek sefer adlı bir mekân açacağım” diye takılırdı. Yeni açtığımız otelin restoranının adı da ‘Ek Sefer’ oldu.
ÇEVRE TEHDİT ALTINDA
Adada altın rezervi olduğu ve bunun çıkarılması için çalışma yapılacağı söylentileri var. Altın demek siyanür demek; bu da içme suyunun bile kirlenmesi anlamına geliyor. Beş yıldızlı otel yapımı için projeler hazırlandığına dair de söylentiler var; bu adanın kimliğini yok eder. Görüntü kirliliği de var; Yunan adalarında evlerin geneli beyazdır. Ama burada evi mora boyayan bile var. Önceden adadaki zeytin ağacı sayısı 480 binken, 160 bine düşmüş. Yasal olarak zeytin ağacı kesmenin cezası çok büyük. Adaya ilk geldiğimde “Yakmak için zeytin ağacından odun satılır” diye tabela bile görmüştüm. Oysaki adanın zeytininden zeytinyağlık; asit oranı düşük, çok kaliteli yağ üretiliyor. Homeros’un destanında İmroz’daki bağlardan, şaraptan bahseder. İlk geldiğimde bir tane dahi bağ görmedim. Nasıl bağ olmaz? Birkaç ailenin çabası ile yeniden bağlar oluşmaya başladı. Bu adaya getirilen nüfusla ilgili. Gelen insanların adalılıkla hiçbir ilgisi yok. Trabzon’dan getirtilen insanlar sahil kesimlerinden değil, iç bölgelerden getirilmiş. Sahil kesiminden gelenler olsa en azından balıkçılık yaparlardı. Adalı olmak kolay değil, bu belli bir kültürün sonucudur.