Böyle baktığımızda herkes kazançlı görünüyor. Kürtler hariç. Bölgede yaşayan topluluk, Esad rejimi ile, kendisine hayat sahası tanımayan Türkiye’deki mevcut rejim arasında bir tercih yapmak zorunda kaldı. Üstelik sınırın bu tarafındaki Kürtler için de bu yeni travma kalıcı olacaktır.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyonu birinci haftasını doldurdu. Operasyon öncesinde iktidara yakın çevrelerin oluşturduğu ve yaydığı havanın hiç de gerçekleşmediği görülmüştür diyebiliriz. Öncelikle savaş, ölüm ve yıkım demek. Şimdiden binlerce insan evini terk etmek zorunda kaldı. BM’ye göre bu sayı 100 binin üzerinde. Ayrıca sınırın her iki yanında da sivil ölümleri oluyor. Buna elbette, savaşta olanların ölümlerini de eklemeliyiz. Sonuçta insanlar ölüyor ve her ölüm bir yıkım getiriyor.
Savaşlar hep böyledir. Başta oluşan denklem ile sonda oluşan denklem hep birbirinden farklıdır. Tüm devletler bunun kolay olacağını söylerler ancak düğmeye bir kez basıldığında, işin içine hiç hesaplanmayan dengeler girer ve savaşın ceremesini hep halklar çeker, hem de ağır bir şekilde.
Ancak Türkiye, devletiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle ve medyasıyla hâlâ bu operasyonu kutsar halde. Bu operasyonun neden başlatıldığını geçen hafta elimden geldiğince yazmıştım. Süreç ne yazık ki bu çerçeve içinde ilerliyor. Türkiye’nin temel motivasyonu hâlâ Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinde oluşan yapıyı yıkmak. Oysa, her zaman söylediğimiz gibi, bölgeyi ve halkları bu kan ve ateş çemberinden kurtaracak olan, diyalog ve çözüm masasının tekrar kurulmasıdır.
Türkiye’nin operasyon öncesinde sunduğu tablo da artık değişiyor. Bir hafta öncesinde operasyona ses çıkarmayacağı sinyalini veren ABD, Başkan Trump’ın tüm tutarsız açıklamalarına rağmen Türkiye’ye ateşkes telkin ederken, yaptırımları uygulamaya koymaya hazırlanıyor ve Halkbank iddianamesini cebinde tutuyor.
Trump’ın açıklamaları bir yanda tutulduğunda ortaya çıkan manzara şu ki, ABD’deki siyasi ve askerî çevreler Türkiye’nin ilerlemesini bir aşamada engellemeye niyetli. Bunda iki etken var. İlki, Suriye’nin kuzeyinde etkin güç olan SDG’nin bugüne kadar IŞİD ile savaşan asıl grup olması. ABD bu nedenle kendini SDG’ye borçlu hissediyor. Ancak mesele bundan ibaret değil. ABD açısından terazinin öbür kefesinde de Türkiye var. Durum böyle olunca, yürüttüğü diplomasi hem Kürtlerde haklı olarak “Satıldık” duygusu oluşmasına neden oluyor, hem de Türkiye “ABD bize karşı” mesajını alıyor. İkisi de doğru. Trump’ın aşırı pragmatik politikası “Orada ne işimiz var?” derken, ABD’deki etkili çevreler hem bölgeden çıkmak istemiyor, hem Türkiye’yi frenlemek istiyor, hem de Kürtleri savunmasız bırakmaya tam olarak yanaşmıyor.
Bu tablo içinde Esad’ın kazanımlar elde ettiğini görebiliriz. ABD’nin bölgeden sınırlı biçimde çekilmesi karşısında SDG, Esad yönetimi ile tekrar masaya oturdu ve Suriye Ordusu hem Menbij’e girdi, hem de bu bölgede etkinliği artırdı. Daha da artıracak gibi görünüyor.
Üstelik Rusya’nın da devreye girmesiyle Türkiye ile Esad rejimi arasında bir diyalog kurulduğunu da öğreniyoruz. Çok açık ki, Türkiye’de iktidar “Sınırın öte yanında Kürtler olacağına Esad olsun” noktasına gelmiş. Esad da bu vesileyle Suriye’de daha da geniş bir hâkimiyet kurmakla kalmıyor, önemli düşmanlarından ABD’nin bölgeden sınırlı ölçüde de olsa çekilmesi avantajına kavuşuyor.
Rusya, hiç şüphesiz, bu denklemde etkinliğini daha da artırmakta. Artık bölgede neredeyse Rusya’dan habersiz hiçbir iş olmuyor, herkes Moskova’nın ne dediğine bakıyor. Rusya bugün, Ortadoğu’da son 20 yılda hiç olmadığı kadar etkili bir güç. Ve bir yandan da Türkiye’ye operasyona sonsuza kadar göz yummayacağı mesajını veriyor.
Bu denklem içinde Türkiye gitgide yalnızlaşıyor. AB ile ilişkilerde en kötü dönemin yaşandığı söylenebilir. Çin bile Türkiye’ye operasyonu durdurma çağrısı yaptı. Fakat şu da bir gerçek ki, operasyon hangi aşamada durursa dursun Türkiye eline geçirdiği toprakları muhafaza etmeye çalışacak, Suriye topraklarında ‘güvenli bölge’ adı altında yeni bir cep oluşturacaktır.
Böyle baktığımızda herkes kazançlı görünüyor. Kürtler hariç. Bölgede yaşayan topluluk, Esad rejimi ile, kendisine hayat sahası tanımayan Türkiye’deki mevcut rejim arasında bir tercih yapmak zorunda kaldı. Üstelik sınırın bu tarafındaki Kürtler için de bu yeni travma kalıcı olacaktır.
Zorlu bir süreç bekliyor bizi. Halkların kardeşliğini savunmak, yapılacak en hayırlı iş.
Not: Ateşkes açıklamasından önce yazılmıştır.