Türkiye uzun süredir dillendirdiği Suriye’nin kuzeyine askerî operasyonu başlattı. ‘Suriye’nin kuzeyi’nden kasıt, Fırat’ın doğusunda Kürtlerin hâkim olduğu bölge. İktidar çok uzun süredir buradaki yapılanmayı ezmek için fırsat kolluyor ancak asli olarak ABD’nin izin vermemesi nedeniyle bu harekâtı yapamıyordu. ABD Başkanı Trump’ın gelgitli halinden yararlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonunda Beyaz Saray’ı sınırlı bir operasyon için ikna etti. ABD askerlerinin bölgeden çekilmesiyle de operasyon başladı.Bu operasyonun ilan edildiği gibi amaçları pek yok. İlk elde Kürtlere hem içeride hem dışarıda baskıyı yoğunlaştırma planının bir parçası bu harekât. Bu hiç kuşkusuz, ülke içinde yıllardır kronikleşen Kürt meselesini daha da derinleştirecek, daha da içinden çıkılmaz hale getirecek
‘Barış Pınarı’ adı verilen harekât, hiç kuşku yok, aslında bir savaştır. Ve tüm savaşlar gibi insan canına mal olacaktır. Ancak iktidarıyla ve –HDP dışındaki– muhalefetiyle siyasi partiler bu konuda hemfikir. Yani savaştan yanalar.
Türkiye’nin bu bölgeye neden uzun süredir girmek istediğini daha önce birkaç kez yazmıştım. Bu yaklaşık olarak 2015 yılında çözüm süreci sona erdirildiğinden beri iktidarın kafasında olan bir hamleydi. İlk aşamada iktidar, Suriye’nin kuzeyindeki bölgede, Türkiye’deki Siyasal Kürt Hareketi’ne yakın bir çizginin otonomi elde etmesine karşı çıkıyordu. Çözüm süreci zaten biraz da bu yüzden bitirildi. İktidara göre Kürtler hem Türkiye’de siyasi anlamda pozisyon sahibi olmamalıydı, hem de Suriye’de. MHP ile yakınlaşan Erdoğan’ın kafasındaki plan buydu. Bu amaçla zaten ilk elde HDP güçsüzleştirilmeye çalışıldı. Selahattin Demirtaş ve HDP’li yöneticiler hapse atıldı. Sonra da Suriye hamlesi masaya kondu.
İktidarın önüne daha sonra yeni bir ‘fırsat’ daha çıktı: Türkiye’deki Suriyeli göçmenler. Ne zaman ki iktidar Suriyeli göçmenlere yönelik ayrımcı tepkilerin kendilerine oy kaybettirdiğini düşündü, bu kez Fırat’ın doğusunda ele geçireceği bölgeye Suriyelilerin gönderileceğini dillendirmeye başladı. Son günlerde bu plan tekrar tekrar ifade ediliyor.
Özetle, bu operasyonun ilan edildiği gibi amaçları pek yok. İlk elde Kürtlere hem içeride hem dışarıda baskıyı yoğunlaştırma planının bir parçası bu harekât. Bu hiç kuşkusuz, ülke içinde yıllardır kronikleşen Kürt meselesini daha da derinleştirecek, daha da içinden çıkılmaz hale getirecek. Ve iktidar her soruna askerî açıdan baktıkça, bir ‘çözüm’ ihtimali daha da konuşulamaz hale gelecek.
İkinci olarak, başta da belirttiğimiz gibi, savaş, yıkım ve ölüm demektir. Türkiye’nin girdiği bölgede çok sayıda sivil yaşıyor. Bu siviller için tekrar göç ve yıkım ihtimali belirdi. Harekâtın ilk dakikalarında bölgeden gelen haberler de sivil yerleşim bölgelerinin de ateş altında olduğunu gösteriyor. Ve eklemek gerekir ki, bu bölgede otokton Hıristiyanların yanısıra 1915 sonrasında Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan Ermeniler, Süryaniler de yaşıyor. İçinde çok sayıda İslamcı unsurun bulunduğu TSK’ya bağı Özgür Suriye Ordusu ile girişilecek bu harekât, bölgedeki Hıristiyan azınlıklar için de yeniden sıkıntılı günler ve göç anlamına gelecek.
Bir başka mesele ise, elbette, Suriyeli göçmenler. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’ye sığınan göçmenlerin bir kısmı, orada ‘güvenli bölge’ denen bir alan oluşturulursa, muhtemelen zorla oraya gönderilecek. Bu da, kuşkusuz, insan ve göçmen haklarına son derece aykırı bir durum.
Harekâtın başlamasından sonra gerek AB çevrelerinden, gerek Rusya ve İran’dan tepkiler geldi. Rusya diğer aktörler kadar sert bir tepki göstermiyor ancak Moskova’nın Esad’ın başlıca müttefiki olduğu düşünülürse, çok uzun süre böyle düşük profilden gitmeyecekleri söylenebilir.
Burada elbette ABD’nin bundan sonra nasıl bir tutum alacağı da önem kazanıyor. Trump’ın gelgitli politikasında Washington nasıl bir tavır sergileyecek, öngörmek zor. Ancak ABD’deki siyasi çevrelerin de bu harekâta sıcak bakmadığı aşikâr.
Özetle, yeni bir puslu döneme girmiş bulunuyoruz. Kürtlerin pozisyonlarını zorlaştırmak adına girişilen bu harekât yerine yeni bir çözüm süreci başlatılabilirdi; bu kan ve ateş çemberinin içinde yaşamayabilirdik. Ancak Erdoğan’ın MHP ve diğer milliyetçi çevrelerle oluşturduğu bu koalisyon, hem bahsettiğim plan, hem de iktidarda kalmak adına bu operasyona girişmiş bulunuyor.
Belli ki iktidar yerel seçimler sonrasında sıkıştığı bölgeden ancak savaşla çıkmayı gözüne kestirmiş durumda. Tüm bu manzara karşısında barışı savunmaya devam etmek gerekir. Türkiye ve bölge haklarının esenliği adına.