CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 23 Haziran seçiminde CHP’nin İstanbul’da kazandığı seçim zaferinin en önemli mimarlarından biri. 13 Ocak 2018’de yapılan CHP İstanbul İl Olağan Kongresi’nde İl Başkanı seçilen ve seçim kampanyası boyunca adı sık sık gündeme gelen Canan Kaftancıoğlu 6 yıl önce yaptığı bazı sosyal medya paylaşımları nedeniyle hakim karşısına çıktı. 17 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Kaftancıoğlu 'nun davası 18 Temmuz'a ertelendi. Kaftancıoğlu ile bu duruşma öncesinde, 23 Haziran seçim zaferini ve dünden yarına CHP’yi konuştuk.
CHP’yi ve son seçim kampanyasının yakından izleyen gözlemciler, 23 Haziran seçim sonucunun CHP için öncelikle bir örgütlenme başarısı olduğunu belirtiyorlar. Sizin zaman zaman vurguladığınız ‘çok katmanlı ve geniş tabanlı örgütlenme’ anlayışından başlayalım. Örgütlenme tarzınızdan söz eder misiniz?
Aslında biz Amerika’yı yeniden keşfetmedik. Ben CHP İstanbul İl Başkanı olduğum İl Kongresi’nde “Biz artık örgüt olacağız” demiştim. Bunu derken öncelikle, “mış gibi iş yapmayacağız hakikaten çalışacağız” demek istedim. “İş, sözün önüne geçecek. Yaptığımız işleri günü kurtarmak adına değil; planlı, programlı, strateji ve yöntemleri tarif ederek yapacağız” dedim. Yaklaşık 18 aydır da bu perspektiften iş yapmaya çalıştık. Aslında geçmişte kısmen var olan, tarif edilmiş ama uygulanmamış; söylenmiş ama yapılmamış, eksik bırakılmış şeyleri tamamlamaya çalıştık. “Yeni bir örgütlenme modeli yarattık” gibi iddialı bir cümle kurmayacağım. Sadece bugüne kadar hep söylenen ama söyleyenlerin bile yapmadığı işleri yapan bir il başkanı olmaya çalıştım. Bence başarının sırrı bu. Başarının yolu, örgütlenmeden ve örgütlü mücadeleden geçiyor. Örgütlü mücadelenin olmazsa olmazı da mücadele ettiğiniz duyguyu ve inancı ortaklaştırmaktır. CHP il örgütünde bu bilinci oluşturmaya çalıştım. Yani “bir şey olmak için değil, bir şey başarmak için” mücadele ettik. Yine İl Başkanı olduğum 13 Ocak 2018’de yapılan olağan kongrede, AKP’liler için “İstanbul’dan geldiler, yine İstanbul’dan gidecekler. İstanbul nefes alacak, Türkiye nefes alacak” demiştim. Açıkçası bu süreçte örgütle yaptığım temaslarda hep şu cümleyle karşılaşıyorum: “Başkanım siz daha ilk günden bize kazanacağımızı söylemiştiniz” diyorlar. Ben de onlara, “Evet, ben söylemiştim ama ne mutlu ki sizler de inanmışsınız ki hep birlikte başardık” diyorum. İnandıklarımıza İstanbul’u da inandırmışız ki başarı beraberinde geldi. ilk günden kısa, orta ve uzun vadeli planlar yaptık. Bunu sadece İstanbul belediye seçimleriyle ilgili yapmadık. Şunu da her zaman söylüyorum ki yıllardır muhalefette olmasına rağmen emek vererek, özveride bulunarak çalışan bir CHP örgütü var. Ama uzunca bir süredir CHP örgütüne nasıl çalışması gerektiğine dair yöntemler tarif edilmemiş ve çalıştıkları da görünür kılınmamış. Ben il örgütünün çalışmalarının nasıl görünür olabileceğini gösterdim. Ayrıca birbirinden kopuk yapılan çalışmaları eşgüdümlü bir şekilde biraraya getirdik ve başarı böylece gelmiş oldu.
Birkaç örnek verebilir misiniz?
Örnekler vereyim ama bunlar geçmişi eleştiri gibi değil de durum tespiti olarak algılanırsa sevinirim. Örneğin kime giderseniz gidin “çok çalışmalıyız” diyor ama bunu söyleyenin kendisi çok çalışmıyor. Ben örgüte “saat 6’da sandık başlarında olmalısınız” diyorsam kendim beş buçukta sandık başında olmalıyım. Örgüte “günde 4 saat uyumalısınız” diyorsam ben 3,5 saat uyumalıyım. İl başkanı olduğumda, ilk ilçe başkanları toplantısını sabah 7’de yapmıştım. Onlar için çok şaşırıtıcı oldu. Ne mutlu bana ki bu toplantılara artık alışıldı. Ya da bir ilçe örgütünü ziyarete gittiğimde asla gecikmedim. Bir başka örnek vereyim: İl başkanı olduğumda il başkanlığında profesyonel olarak çalışan arkadaşlarımızla bir toplantı yaptım. Hepsi, “İl başkanı istifamızı mı isteyecek acaba?” diye endişe içindeydi. Çünkü her siyasetçi kendi kadrosuyla çalışmak ister gibi bir anlayış sadece CHP’de değil tüm siyasi partilerde yaygındır. Oysa ben il başkanlığında çalışan insanların ne iş yaptıklarını, iş tanımlarının ne olduğunu bizzat kendilerinden duymak için bu toplantıyı yapmıştım. Bunu söylediğimde de “şimdiye kadar hiçbir il başkanı bize ne iş yaptığımızı sormadı” yanıtını aldım.
Seçimden kısa süre önce CHP’nin Yerel Yönetimlerinden Sorumlu İletişim Uzmanı Ateş İlyas Başsoy’la yaptığım röportajda kendisi “Ekrem İmamoğlu CHP’deki değişimin nedeni değil sonucu” demişti. Canan Kaftancıoğlu da bu değişimin sonucu mu?
Başsoy’un söylediklerine yüzde yüz katılıyorum. Canan Kaftancıoğlu da değişimin bir sonucudur denebilir ama oraya bir ek yapılabilir. Canan Kaftancıoğlu, CHP’de sürdürülmek istenen anlayışa karşı il kongresinde meydan okumuş, örgüt vicdanı o değişimi içselleştirdiği için de o değişimin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yani o doğal bir sonuç gibi olmadı. Örgütlü bir mücadelenin sonucu oldu.
Biraz önce bunun uzun vadeli bir mücadele olduğunu vurguladınız. Önümüzdeki dönem için hedefleriniz neler? Bunu sadece yerel yönetimler için sormuyorum. Genel olarak Türkiye siyasetine yönelik planlarınız neler?
Bugüne kadar kişisel bir hedef koymadan mücadele yürüttüm. Öte yandan kişisel bir hedefim var; onu da paylaşayım. Türkiye’deki siyasetin dilinin, siyasi iklimin değişmesiyle birlikte Türkiye toplumundaki her kesimin kendi alanlarında istedikleri ve hak ettikleri gibi yaşayabilecekleri bir Türkiye’de siyaset yapmayı bırakıp, kendi özel alanımda keyif aldığım işlere yoğunlaşmak benim kişisel hedefim. Haberleri izlerken ya da sokakta yürürken kendimi kötü hissetmediğim bir Türkiye mücadelesi veriyorum. Bunu başarabileceğimize de inanıyorum. Bu topraklarda yaşayan insanlar bunu başarabilir. Aslında Türkiye demokratikleşme tarihinde birtakım kazanımlar edinilmişti. Ama özellikle son 25 yılda bu kazanımlar geriye götürüldü. Bundan sonraki hedefim demokratik kazanımların katlanarak artması olacak.
İBB Meclisi’ne gelince hakikaten İBB hem sembolik olarak hem kaynakları açısından hem de siyasi gücü açısından çok anlamlı ve kıymetli bir kurum. Şunu da çok iyi biliyoruz ki hiç yeni kaynak yaratmadan, mevcut kaynakları şeffaf ve doğru kullanarak 16 milyon İstanbullunun bu kentin kaynaklarından faydalanmasını sağlayabiliriz. Kaldı ki İstanbul’da yaratılabilecek pek çok yeni kaynak da var. Benim İstanbul için hedefim bu. Ekrem İmamoğlu da İBB Başkanı olarak bunu başarabilir. Bunun için kendisine her türlü desteği sunacağız.
Türkiye siyasetine dair planlarınız neler?
Ben bunu sadece İstanbul İl Başkanı olarak cevaplayabilirim. Her vatandaş gibi ben de Türkiye siyasetinde yeni bir kapının açıldığını görüyorum. Ayrıştıran ve kutuplaştıran bir dile ve söyleme karşı barış dilini kullanan, nefret söyleminden uzak duran , birarada yaşamı savunan ama birarada yaşam derken tahakkümü değil, eşitler arasında birarada yaşamı savunan bir siyasi iklimin kapısının aralandığını görüyorum. 23 Haziran seçim sonuçları bu yönüyle de çok kıymetli.
Siz sürekli sahada olan bir insansınız. Dindar AKP seçmeninden oy aldınız mı? Böyle bir gözleminiz var mı?
Evet, böyle bir gözlemim var. Ayrıca böyle bir tespitimiz de var. Bizim işimiz seçimle bitmedi. Asıl işimiz şimdi başlıyor. Seçim sonuçlarıyla ilgili kapsamlı bir analiz hazırlıyoruz. Sonuçlanınca kamuoyuyla paylaşacağız. CHP’nin AKP’nin dindar seçmeninden de oy aldığını çok net bir şekilde görebiliyoruz. Ama sadece dindar seçmenden oy aldı demek doğru bir tespit olmaz. Toplumun her kesiminden ciddi oranda oy aldık. CHP insanların inancıyla değil, insanların inancı dışındaki sorunlarıyla ilgilendiği için oy aldı. Yıllardır CHP’nin dinsiz bir parti olduğu söylenir. Kurumların dini olmaz. Devletin dini adalettir. Boşuna “adalet mülkün temelidir” denmemiş. İnanç ya da din kişiyle inandığı arasında kişisel bir iletişimdir. Ona hiç kimsenin ya da hiçbir kurumun karışmaya hakkı yoktur. CHP de bunun için teveccüh gördü. Burada liderimiz Kemal Kılıçdaroğlu’na da bir atıf yapmamız gerekir. Bunun yollarını da Kılıçdaroğlu ‘adalet yürüyüşü’yle birlikte başlattı. Kılıçdaroğlu, ‘adalet yürüyüşü’nde kendisi ya da CHP’yle ilgili adalet istemedi. Tüm Türkiye için, 81 milyon için adalet istedi. Bu nedenle de 81 milyonun sahiplendiği bir yürüyüş oldu bu. 23 Haziran seçim başarısı da adalet yürüyüşünün sonucu gibi okunabilir.
Peki, HDP seçmeninin tavrını nasıl yorumluyorsunuz? ‘İstanbul ittifakı’ bir barış ve demokrasi ittifakına dönüşebilir mi?
Hem 31 Mart hem de 23 Haziran’da vurguladığımız tam da sizin söylediğiniz şeydi. Sadece HDP seçmeniyle değil HDP seçmenini de içine alan; demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük paydasında birleşebilecek tüm partilerin seçmenlerini içine alacak hatta partisiz seçmenleri de içine alacak bir ittifak hedefledik. 23 Haziran bunun mümkün olduğunu gösterdi. ‘İstanbul ittifakı’nın tüm Türkiye’ye yansıyan bir ittifak haline gelmesini istiyoruz. HDP seçmeniyle eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi paydasında biraraya geldik. Stratejik birliktelikle kastettiğmiz seçime giderken HDP’lillerin oyunu almak değildir. Herkesi ve her kesimi ortaklaştıracağımız bir uzun vadeli strateji oluşturmaya çalıştık. Ne 31 Mart’tan ne de 23 Haziran’dan önce seçimi kazanmak için birilerini dışarda bırakıp birilerinin oyunu almaya çalışmadık.
Sizce AKP 25 yıl sonra İstanbul’u neden kaybetti?
Şunu kabul etmeliyiz ki AKP ilk yıllarında iyi belediyecilik yaptı. Son yıllarda ise kibirle halktan koptular. Daha önce bir vatandaş AKP belediyesine gittiğinde sorununu çözüyordu. Son dönemde ise vatandaş belediyeye gidince sorununu çözemiyor. AKP ilçe veya il başkanlığına gidince de çözemiyor. Çünkü kararı saray ve çevresi veriyor.
Öte yandan AKP’ye oy vermeyenleri düşman gibi gördüler. İBB Meclisi’nde halkın yararına olan projelerin geçmesi için oy verdik. Halkın zararına olduğunu düşündüğümüz projelere karşı çıkınca düşman muamelesi gördük. Sultanbeyli Belediyesi’nde otobüs duraklarının üstünün açık olduğunu yıllarca görmediler. İnsanlar bu duraklarda yazın piştiler, kışın ise kardan, yağmurdan sırılsıklam oldular. İşte bunun için halkın desteğini kaybetmeye başladılar. Ateş İlyas Başsoy’la birlikte İstanbul’un nasıl bir belediye başkanı istediğine dair profil analizleri yaptık. Bizim vatandaşa dayattığımız değil, vatandaşın bize tarif ettiği başkan adayı profiline en uygun kişi de Ekrem İmamoğlu’ydu.