1915 öncesi Van Gölü kuzeyinde kadim bir Ermeni yurdu: “Fılıstan”

Bitlis’in Akçıra köyündeki eski Ermeni manastırı “Akmanastır”ın taşlarının korunması için çağrıda bulunan ve bu çağrısını sürdüren akademisyen Sedat Ulugana bölgedeki Ermenilerin varlığına dair bir makale de kaleme almıştı. Hrant Dink Vakfı’nın 2016 yılında düzenlediği “Van ve Çevresi, Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi” başlıklı konferansa da sunulan bu makaleyi özetleyerek yayınlıyoruz.

Sedat ULUGANA 

“Fıleh” tanımlamasının, sözcük anlamı “toprak işçisi, çiftçi”  olan “Fellah” kelimesinin Kürtçe’ye uyarlanmış hali olduğu görüşü yaygındır.  Arapça orjinli Fellah sözcüğünün kavramsal olarak, Mısır’da yerleşik olup toprakla uğraşan, ırgat olarak çalışan bir Arap topluluğunu tanımladığını biliyoruz. Daha çok  dağlık ve yüksek arazilerde göçebe olarak  yaşayan, çoban bir halk olan  Kürtlerin, kendileri gibi aşiretsel olarak  örgütlenmemiş, dinen ve ırken kendilerinden farklı, belli bir yerleşim birimine sürekli mensubiyeti olan çiftçi ve zanaatkar kitlelere, bu Arap topluluğuna ithafen “Fıleh” dedikleri  görüşü Kürt entelijansı  arasında mevcuttur. Bu görüş bağlamında, Kürtlerin onlardan çok uzakta (Mısır’da) yaşayan Fellahları tanımadıkları, görmedikleri halde, bu terimin  “toprakla uğraşan, çiftçilik yapan” kişi ya da topluluklar için kullanıldığını bildiklerini  varsayabiliriz.  
Kürtlerin  kendileri ile aynı coğrafyada yaşayan, kendileriyle bariz bazı benzerlikler taşımalarına rağmen  aynı dine ve ırka tabi olmadıkları bu yerleşik, ziraatçı toplulukları ne zamandan beri “fıleh” diye tanımladıkları bilinmiyor. 1797 doğumlu Kürt edip Mele Mehmûdê Bazîdî  “Adat û Rusûmatnameyê Ekradiye”  isimli eserinde “fıle (h)” tanımlamasını, kışın gelmesiyle beraber, yayladan dönen “zorba” Kürtlere “kışlaklık” sağlayan, evini açan Ermeniler için yedi (7) defa kullanmaktadır.   İşin ilginci, Bazîdî çoğu yerde file  terimiminin eş anlamlısı olarak “riya (n)” sözcüğünü  de yazmaktadır. Bu riya  sözcüğü “reaya” yani  “ bir hükümdarın yönetimi altındaki halk, kitle, topluluk”,  günümüz tabiriyle “yurttaş, vatandaş” anlamına gelmektedir.  Bu bağlam, az çok,  Ermeniler ile Kürtlerin ortak vatanını teşkil eden bölgelerdeki güç dengesini  belirtmektedir. Zira Bazîdî‘nin  çocukluğunun geçtiği dönemlerde  zayıf da olsa Kürt mirleri (emirlikler)  varlıklarını hala korumaktaydılar. Bu mirlerin tebasını iki kesim oluşturmaktaydı: Göçebe aşiretlere mensup, daha çok hayvancılık ve talancılık ile yaşamlarını sürdüren,  mirlerin silahlı gücünü oluşturan Kürtler ile,  köylerde kasabalarda ve şehirlerde yaşayan, toprağı ekip biçen, zanaat sahibi, mire aynı anda birkaç vergiyi ödemek zorunda olan, haliyle Kürtlerden kat be kat ekonomik yarar sağlayan   Ermeniler, Keldaniler, Süryaniler, Asuriler ve Nesturiler. Bu bağlamda tebanın belkemiğini yani asıl “vatandaş”ı  reaya olan “Fıleh” ler oluşturmaktadır. 
“Fıleh”, bir tanımlama ve nitelendirme sözcüğü olarak, Kürtler tarafından, özellikle  Hristiyanlar  (Ermeniler, Süryaniler, Asuriler, Keldaniler, Nesturiler ) için kullanılmıştır. Her ne kadar bu sözcüğün  Kürdistan’daki Müslüman olmayan topluluklar için kullanıldığı ya da “ kafir, gavur” terimleriyle eşdeğer bir hakaret terimi sözcüğü olduğu  savı  dillendirilse de bunun doğru olmadığını belirtmek gerekiyor. Örneğin,  Duhok, Mardin, Siirt, Şırnak bölgesindeki Fılehlerin içeriğini  Keldaniler, Asuriler, Süryaniler, Ermeniler;  Hakkari’de Nasturiler ve  Diyarbakır, Bitlis, Muş, Van, Erzurum  çevresinde de  yine tek başına Ermeniler oluşturur. Nitekim asıl konumuz olan “Fılıstan”nın fılehlerini de  sadece Ermeniler oluşturuyordu. 

Fılıstan Coğrafyası 

Günümüzde  Van’ın Erciş (Arceş), Ağrı’nın Patnos (Padnots) Bitlis’in  Adilcevaz (Ardske-Alcavazi) ilçeleri ile Van Gölü dörtgeninde yer alan  ve güney ucu Van Gölü’nün içine sokulup yarımadayı oluşturan , içinde Süphan Dağı’nı ve Arin Gölü’nü barındıran, düz bir araziye sahip  olan bölge, yöre Kürtleri tarafından “ Fılıstan” olarak adlandırmaktadır.  Birleşik bir sözcük olan Fılıstan , “fıle(h)” (Ermeni) ile  “-(i)stan” kelimelerinin kaynaşmasıyla oluşmuştur.  Bu tanımlamayı önceleri sadece Kürtler kullanmış, zamanla yöre Ermenileri tarafından da benimsenmiş ve kullanılmıştır.  Yazılı kaynak ve arşiv belgelerinde bu isme dair herhangi bir belge ya da haritaya denk gelmememiz, bu ismin kullanımının  resmiyette pek tercih edilmediğini gösteriyor. Ne var ki  yaşları 80 -100 arasında değişen, görüşme yaptığımız kaynak şahısların anlattıkları ve bölgenin sınırlarına dair belirlemeleri, bu bölgenin yöre halkı nezdinde en az  birkaç kuşak tarafından  böyle tanımlandığını gösteriyor.   Bölgenin tamamı sadece Ermenilerden oluşmuştur,  Erciş Adilcevaz ve Patnos’un dağlık bölgelerindeki Ermenilerin ve Kürtlerin karışık yaşamış olduğu köylerin aksine  bu bölgede hiç Kürt ya da farklı bir topluluğun bulunmayışı, bu tanımlamayı daha da pekiştirmiştir. Dağlık kesimlerde yer alan ve Kürtlerle Ermenilerin karışık yaşadığı ya da sadece Ermenilerin yaşadığı köyler bu coğrafyaya dahil edilmemiştir. 
Hacı Sadık Çelik’e göre Fılıstan’ın sınırlarını   doğuda Erciş’in Pêrtax /Pertag (Dinlence) köyü, batıda Adilcevaz’a bağlı  Koçerî /Gocer (Erikbağı) , kuzeyde Patnos’a bağlı Hozdemir (Özdemir) köyü dolayları  ve güneyde Van Gölü oluşturur. Bu afaki coğrafyada yer alan yerleşim  birimleri şöyledir : 
Adilcevaz’a bağlı Vêçkashor (Vêçgazoruk)  (Günümüzde böyle bir köy yok) , Guzel (günümüzde böyle bir köy yok ) Kara Keşiş (Qere Keşîş -Yarım ada ), Verin Arçira (Axçira -Akçıra), Nerkin Arçira (Terxanî), Arîncgos (Ar (inç)kûs- Kavuştuk ), Arin (Arûn-Göldüzü), Pargad (Pargat-Esenkıyı), Khorants (Xornas-Karşıyaka), Murxus, (mirxûs-İpekçayır), Norşen (Norşîn-Heybeli), Eketsor (Hêkesor-Gümüşdöven), Bêşnakomer (Pêşnekomir-Kömürlü),  Goçer (Koçeri- Erikbağı), Kozox(h) ( Kanzoxa-Aydınlar), Verin Sipan (Sîpanê Jorê -Yukarı Süphan), Nerkin Sipan (Sîpanê Jêrê-Aşağı Süphan), Koğos (Koz), Norşang (Norşînciq-Harmantepe), Manik (marnûk), Kherbesor (Xirbesor-Örentaş ), Perto (Pêto), Qişqilî, Khereşekh (Qereşêx), Zirket  (Zirkêt-Akyazı), Taşuga (Taşquna-Taşkın) ; 
Erciş’e bağlı Pertak (Pêrtax-Dinlence),  Kantzank (Kanzak-Kırkdeğirmen), Panon (Panî-Taşlıçay ), Anzav (Anzaf- Görüşlü ), Tilan (Dilan- Çimen ) , Agısraf (Asraf-Bayramlı), Tonduras (tandras-Taşevler), Muy (Mîh-Gedikdibi), Gurguz (Gursûs-Tekler), Cudgah (Culge -Karatavuk), Deyr (Dêr -Yağlık) , Armizonk (Hevirzong -Karlıyayla), Şerefli (Şereflî-Şerefli),  Zevik ( Zêwuk-Ortayayla ), Hazard ( Hezare-Kayaboyu), Tzagzag (Zagzak -Akçayuva) 
Patnos’a  bağlı Mecuyan (Mecîya -Esenbel),  Orkut (Urkût - Ürküt ),  Zerekli (Zîreklî ), Hozdemir (Özdemir), Marnîk (Marnuk- Malik )

Günümüzde ise üç farklı ilin -Van (Erciş),Bitlis (Adilcevaz) , Ağrı (Patnos)- arasında bölüştürülen bu kadim Ermeni coğrafyasında  sadece  Kürtler yaşamaktadır. 1930’lardan itibaren bölgedeki Ermeni köylerinin isimleri devlet tarafından Türkçeleştirilmişse de, Kürtler tarafından Türkçe isimler  benimsenmemiş, Ermenice (Kürtçe telaffuzuyla) isimler kullanılmıştır. Günümüzde yöre Kürtleri, hala  kendilerini “Xelkê Filistanê (Fılıstanlı )” olarak tanıtmaya devam etmektedirler. 

(Bölgenin 1914'teki haritası)

Kadim izler

1915 öncesinde bu coğrafyada , hemen hemen bütün  köylerde kiliseler ve birkaç büyük manastırın bulunduğu   bilinmektedir. Gölün ortasındaki  Nerkin Arçira (Axçira-Akçıra) köyündeki  “Harab Manastır”  ile Ağısraf (Asraf-Bayramlı), Cudgah (Culge-Karatavuk) köyleri civarındaki “Ağ (ak ) Manastır”  bu manastırların en meşhurlarıydı, bölgedeki Ermenilerin ziyaret ve ibadet yerleriydi. 1915’ten sonra kaderine terkedilen bu tarihi mabetler, zamanla köylere yerleşenler tarafından harap edilmiş, taşları yeni yapıların inşatlarında kullanılmıştır. 1920’lerde çocuk olan  Eyüp Barkış, Arçıra  köyünde iki kilise bulunduğunu, bu kiliselerin birinin,  etrafı meyve ağaçlarıyla çevrili olan Harap Manastır’a yakın , beyaz ve kesme taşlardan yapma devasa  kubbeli bir yapı olduğunu, hatta orada köyün diğer çocuklarıyla birlikte oyun oynadıklarını belirtiyordu.  Arçira köyünde yaşayan, 1960 ve sonraki yıllarda  doğanlar bile  Harap Manastır’ın harabelerini ve meyve bahçesini hatırladıklarını, 1980’li yıllarda köyden “Halil” adlı birinin bu bahçeyi tahrip ettiğini, kesilen bazı ağaçlardan “kan”  fışkırdığını gördüklerini, ayrıca bu  bahçelerin, bölgede ender bulunan bir vaşak ve tilki türüne ev sahipliği yaptığını bildiklerini söylüyorlardı. Ermenilerce  “Kutsal” sayılan bu manastırlar, onlardan sonra   Kürtler tarafından “ziyaret” olarak addedilmiş. Günümüzde de  Arçıra (Axçira-Akçıra) köyündeki  bir zamanlar  Harap Manastır’ın bulunduğu tepeye, köylüler  hala “ Tepê Zîyaretê” (Ziyaret Tepesi ) demeye devam ediyorlar. 
Bölgedeki Ermeni mezarları    genellikle kiliselere yakın, ya da kilise ve manastırların çevresine serpilmiş haldeydi. Birkaç metre yüksekliğindeki “haçkar”lar gibi bu mezarlıklardan bazıları  2000’li yılların başlarına kadar varlıklarını korumaktaydılar. Lakin son yıllarda  defineciler  ve defineciliğe meraklı köylüler tarafından bu haçkarlar ve mezarlıklar önemli ölçüde tahrip edildiler. Yine de  Arçira köyünde , “Dêra (K)Qulo” mıntıkasında ve  Arîncgos (Ar (inç)kûs- Kavuştuk ) köyü camisi civarındaki  farklı motiflerle bezenmiş haçkarlar kısmi olarak varlıklarını korumaktalar. 
Arîn (Arûn-Göldüzü), Pargad(Pargat-Esenkıyı), Khorants (Xornas-Karşıyaka) köylerindeki mezarlıklar ve haçkarlar günümüzde yok olmuşlar. Yine de bazı evlerin bahçelerinde  hayvanlara tuz  vermek için “yalak” olarak ya da evlerin  duvarlarında  köşe taşı olarak kullanılan haçkarları bulmak mümkün olabiliyor. 

Sosyo-Ekonomik yapı
Fılıstan’daki Ermeni yapıları son derece basit ve kullanışlıydı. Evler, yörede bolca bulunan  Süphan  (Sîpan ) Dağı’nın  lavlarından oluşan  koyu renkli taşlardan inşa edilirdi.  Çoğu zaman ev ile “Maran” (Merek )  denilen killer ve  “Kom” (Gom) denilen  ahır aynı avluda olurdu. Bu üç mekan bazen bir kapı ile “sivder" denilen ara bir hol ile   “havış” (hewş)  denilen avluya açılırdı.  Avlular genelde güneye bakarlardı.  Ahır’ın en arka kısmında  “Tar” adında kanatlı hayvanlar (daha çok kaz ve ördekler  için)  bir kümes bulunurdu. 
Kış mevsiminin çok sert geçtiği Van Gölü çevresi için bu yapılar son derece idealdi. Bütün bu yapılar  o kadar sağlamdı ki, 1915 soykırımından sonra uzun bir süre ayakta kalabildiler. 1915 soykırımına müteakip bölgeye kalıcı olarak yerleşen  İdo ve Xeto ailesinden ilk kuşak olan Eyüp Barkış, bölgedeki bütün evlerin ve yapıların öylece durduğunu, yüzeysel bir temizlikten sonra evlere yerleştiklerini, bu yapılardan bazılarının  1980’lere kadar  ayakta kaldıklarını söylüyordu. 
Hemen hemen her köyde, her evin kendisine ait bir su kuyusu vardı. Arçira köyündeki Ermeniler tarafından inşa edilen  su yolları ve bentler günümüzde de varlığını korumaktadırlar. 
1915 soykırımı öncesi, yöre Kürtleri ile sağlam ekonomik ve sosyal ilişkileri olan Fılıstan Ermenileri, Batı Ermenicesinin yanısıra Kürtçe’nin Kurmanci lehçesini de çok iyi biliyor  ve   kullanıyorlardı Aynı şekilde Fılıstan’da reçberlik ve çobanlık yapan Kürtler de, Ermenice konuştuklarını söylüyorlardı.   1915 soykırımına birkaç yıl kala, bölgedeki köyleri gaspetmeye başlayan Aşiret Hafif Süvari Alayları’na  (eski ismiyle Hamidiye Alayları)  mensup Kürtlerin bölgeye yoğun bir şekilde yerleşmeye başlamasıyla beraber, Kürtçenin etkisi  daha da artıyor. 

Ermeniler döneminde Fılıstan’da ekonomik uğraş 
Ermeniler dönemi Fılıstan bölgesi  Van ve  komşu Bitlis Vilayeti için “Buğday Ambarı” dır. 1838 yazında Adilcevaz’a  gitmek için Fılıstan’dan  geçen İngiltere’nin Erzurum  Konsolosu James Brant Ağısraf, Nurşen ve Arin köylerindeki “ileri tarım”metodlarından, toprağın verimliliğinden, buğdayın kalitesinden sözeder .Öyle ki Batı toplumlarının  yeni öğrendiği modern tarım tekniklerini buradaki Ermeniler nesillerdir uyguluyorlarmış.  
Fılıstan bölgesinde yetişen buğday, kağnılarla Arçıra , Kara Keşiş ve Pargad köyleri kıyılarındaki  iskelelere taşınır, oradan da   büyük kayıklar ile  Van’a gönderilirdi. Yöre Ermenileri birkaç çeşit buğday türünü yetiştirebiliyordu ve tarım konusunda son derece bilgiliydiler. Hayvan dışkısını ve tandırlardan çıkan külü gübre olarak kullanıyorlardı. Tohumu saçarak değil, hatlar (sıralar ) şeklinde ekerlerdi.  
Fılıstan’ın özellikle Van Gölü’ne sokulan  yarımada kısmında arıcılık yapılırdı. “Gonî” denilen dikenli bir bitkinin yetiştiği bu alandan kaliteli bir bal çeşidi elde edilirdi. Görüşme yaptığımız  Kürdolog Prof. Celilê Celil  Ermenice kaynaklara dayanarak, Arçira ve Kara Keşiş köylerinde bal arıcılığı yapıldığını  söylüyordu. Eyüp Barkış, bölgede arıcılık yapıldığını lakin Ermenilerden sonra bölgeye yerleşen Kürtlerin arıcılıktan anlayamadıkları için, bunu devam ettiremediklerini, bunları da  babasından duyduğunu söylüyordu. 
Küçük baş hayvancılık hemen hemen Fılıstan bölgesinin her yerinde yapılıyordu. Fılıstan bölgesinde bir diğer ekonomik uğraş balıkçılıktı.  Bilindiği üzere  İnci Kefali olarak bilinen  ender bir balık türü dünyada sadece  Van Gölü’nde yaşamaktadır. tatlı su kaynaklarının  döküldüğü Arçira Körfezi  balık avı için son derece elverişliydi.  Yöre Ermenilerin  “Darekh” dediği  bu balık türünün salamurası yapılır, uzak yerlere satılırdı. 
Meyvecilik de bölgede yoğun şekilde yapılırdı.  Geçmişi Urartular’a  dayanan “Erciş üzümü” olarak bilinen  nadir  bir üzüm türü, Van Gölü kıyısına oranla daha taşlık bir araziye sahip olan Kantzank, Panon, Anzav, Tilan, Agısraf, Tonduras, Muy, Gurguz, Cudgah, Deyr, Armizonk köylerinde  yoğun bir biçimde yetiştirilir ve bu üzümden  lezzetli  şaraplar elde edilirdi. 
Sahil köylerindeki Ermenilerin  bir başka uğraşı ise, sabun yapımıydı. Sahildeki sodalı suyun kurumasıyla oluşan, “porang”  adlı bir sabun çeşidi üretilirdi, İngiliz konsolos bunu  bir kıyı köyü olan  Arin’de gördüğünü ve bu sabunun alıcısın ise  daha çok Kürtler olduğunu yazıyor. 

Sonuç
1915 öncesi Fılıstan bölgesi, tek başına Van Gölü’nün kuzey hinterlandındaki göçebe ve yarı-göçebe Adaman ve Haydaran  aşiret konfederasyonlarını  belli bir ücret karşılığında besliyordu. Bölgedeki ticaret de  bu eksende gelişmişti. Fılıstan bölgesi, Van paşasının toprağı sayılıyordu ki bu da Kürt mirlerinin bölgeden uzak durması için yeterli bir sebepti. Öyle ki bu zaman diliminde  Fılıstan bölgesi bayındır bir alan haline gelmişti. Tanzimat  süreci ile beraber tasfiye edilen mirliklerle bağlantılı olarak, aşiretler de kontrolden çıktı. 1890’lı yıllarda yoğunlaşan aşiret şiddeti, bir çok Ermeni habitatına yaptığı gibi, Fılıstan bölgesini de  deyim yerindeyse yerle bir etti. Haydaran aşiret konfederasyonunun Hamidiye Alayları’na katılmasıyla beraber, bölgedeki köylerde devlet destekli aşiret tahakkümü üst seviyeye çıktı. 1915 yılına gelindiğinde ise  daha önce  minimize edilmiş olan Ermeni nüfus  tamamen yok edildi.  

Hz. Ali’nin  Ermeni  hizmetkarının soyu : “Tarhanlar”

Fılıstan bölgesinde  ayrıcalıklı bir Ermeni  sınıfını teşkil eden  “Tarhanlar”, sözlü mülakatlardan  anlaşıldığı kadarıyla bölgedeki bütün Ermenilere hüküm ediyorlardı. 
Osmanlı yönetimi nezdinde de bazı ayrıcalıklara sahip bu hanedan, Müslüman ve diğer inançlardan olan topluluklar nezdinde de “kutsal” sayılıyordu.  Hanedan’ın ayrıcalıklı bir konuma yükselmesi sanırım  bölgede hayli popüler olan bir efsaneye dayanıyordu. Anlatıya göre “Peygamberin damadı Ali” bir savaşta topuğundan ok ile vurulmuş, yarası  bir türlü iyileşmemiş, ta ki  Ermeni hizmetkarı bir gün o namaz kılarken topuğundaki okun ucunu farkedip  dişleriyle çıkarıncaya kadar. Ali, bu düşünceli hizmetkarını  ve bütün sülalesini  nesiller boyunca  her türlü vergiden muaf tutar. 
 Her ne kadar Osmanlı belgelerinde “Kabile” ya da “Familya” olarak geçse de, Tarhan Hanedanı’nın   Fılıstan’da ne kadarlık bir kitleyi oluşturduğunu bilmiyoruz. Lakin  Verkin Arçıra (Terxanî ) köyü sadece bu soydan gelen bir aileye  aitti. Günümüzde de bu mıntıkanın adı hala “Tarhani” (Terxanî)’dir. Yöre Kürtlerinin söylenceleri hala, Tarhan ağalarının  göz kamaştırıcı zenginliklerine dairdir, öyle ki Fılıstan bölgesinde tek bir Kürt yoktur ki, “Zengin Tarhan Hanedanı”nı duymamış olsun. Tarhan hanedanının zenginliği, en çok da dönemin tanıklarından Kerem Koto tarafından dillendirilmiş. Kerem’in anlattıkları sonraki yıllarda define avcıları tarafından ezberlenmiş ve anlattıkları doğrultusunda  neredeyse bölgedeki arazinin her karışı kazılmış, mezarlara zarar verilmiş, Haçkarlar tahrip edilmiş.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yaptığımız  araştırmalarda 19. yüzyılın son yıllarına ve 20. yüzyılın ilk çeyreğine  ait,  Tarhan hanedanından birkaç kişinin Babı-ı Ali’ye göndermiş oldukları dilekçeye dair kurumlar arası resmi yazışmalara denk geldik. İlki, hanedanın toplanılması düşünülen “Tekalif-i Örfiyye”  ‘den muaf olup olmadıklarını soran bir iç yazışmadır.
İkinci yazışmaya göre  ise Tarhan hanedanının elinde, Sultan  IV. Murat’ın kendilerine vermiş olduğunu iddia ettikleri “muafiyet”  belgesi vardı. Yani bu muafiyet belgesi, Ermeni Tarhan hanedanını, diğer bütün Müslüman olmayan ahaliden alınan rutin vergilerden muaf tutuyordu 
Diğer bir yazışma, hanedandan Haçik’in, Birinci Dünya Harbi’nden hemen önce toplanılması planlanan “Tekalif-i  Harbiye”den (Savaş vergisi)  muaf tutulma  talebiydi. Burada hanedanının  “Hz. Ali’nin  cerrahi hizmetini yapan adamın sülalesi”  ifadesini  resmi bir yazışmada  da görüyoruz: : 

“Van vilayeti dahilinde Adilcevaz kazası sekenesinden Haçik ve rüfekası taraflarından İmam Ali Hazretleri'nin cerrahlık hizmetinde bulunan adamın sülalesinin tekaliften muafiyetine dair arz. (Maliye 20)”  
4 Ramazan 1331 ( 7 Ağustos 1913) 


19. yüzyıl sonu -20.yüzyıl başı Osmanlı resmi yazışmalarında , özel vergi muafiyetleri bağlamında yer almış olan Tarhan hanedanı, Osmanlı’nın tersine  aynı dönemdeki Hamidiye Alayları ve ardılı askeri organizasyonları teşkil eden Kürtler  nezdinde ayrıcalıklı değildi. Kör Hüseyin Paşa ve Emin Paşa’ya bağlı Haydaran (Heyderi)  aşiretinden müteşekkil Hamidiye Alayları , Fılıstan bölgesindeki Tarhan hanedanına korkunç bir baskı uyguluyordu. Zamanla hanedan, zenginliğinin büyük kısmını Haydaran aşiretini oluşturan kabilelere kaptırır ama yine de topraklarını terketmez, Verkin Arçıra (Terxanî ) köyündeki Tarhanların  ağasının çobanlığını yapmış olan Kerem Koto’ya göre Tarhanlar 1915 soykırımına  kadar bölgede kalmaya devam ederler: 
“Ermeni katliamı’na (Qirkirina Fila) kadar ben Terxanî’de (Verkin Arçıra), Terxan (Tarhan) ağasının hem çobanlığını , hem de hizmetkarlığını yaptım. Bir gün hükümet emir verdi, ‘Filelerin (Ermenilerin)  başını kesin’ diye. Ondan sonra silahlı milisler ve Kürtler  Fılıstan’a girdiler. Köy köy  Ermenileri kestiler. Milisler ve Kürtler Terxani’ye yaklaşınca, o sırada Terxani’de altı yedi ev vardı. Terxan ağası ve iki oğlu önce servetlerini kendileriyle beraber götürmeyi kararlaştırdılar. Sonra ‘yolda soyuluruz’ diye vazgeçtiler,  bana iki çuval dolusu ziynet eşyası ve altını  taşıttılar. Bir yerde durduk, ağanın oğulları, görmemem ve kaçmamam için gözlerimi, ellerimi ve ayaklarımı bağladı. Sonra o iki torbayı oraya gümdüler. Daha sonra ailelerini alıp kaçtılar. (...) İyi insanlardı Terxanlar iyilik yapmayı severlerdi. Yolda geçen herkese yemek verirlerdi.”






Kaynakça 

Arşiv :
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
B.O.A.DH.MKT. / 269 - 23
B.O.A.MV. / 98 - 24
B.O.A.ŞD. / 464 - 29
B.O.A.İ.ML./ 93 - 42 
B.O.A.MKT.MHM./723-16 
B.O.A. Y.PRK.ZB./16-66
B.O.A. MKT.MHM. / 666-20
B.O.A.MKT.MHM./ 672-31

Yayınlanmış Kitap :

Brant, James ,1938 Yazında Kürdistan , İstanbul,2014
Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat 305 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizini (4. Kitap 1.cild),haz: Yücel Dağlı -Seyit Ali Kahraman, İstanbul,2001
Kılıç ,Orhan, XVI.ve XVII. Yüzyılda Van, Van,1997
Kilbourne, Matossian Mary, Susie Hoogasian Villa, Anlatılar ve Fotoğraflarla 1914 Öncesi Ermeni Köy Hayatı, İstanbul,2006
M. ,Mahmut , Adetê Kurdistan , Den Haag,1979
Mayewski, Van-Bitlis Vilâyetleri Askerî İstatistiği,çev: Mehmet Saddık , İstanbul, 1914
Stock , P.V. ,La Vérité Massacres d’Arménie , Paris,1896
Tavemier, Jean-Baptiste ,Tavernier Seyahatnamesi, haz: Stefanos Yerasimos, çev:Teoman Tunçdoğan,İstanbul,2006
Wigram, W. A./Edgar T. A. ,İnsanliğin Beşi̇ği̇/ Kürdi̇stan'da Yaşam ,çev: İbrahim Bingöl, İstanbul ,2004,


Kaynak Şahıs

 İsmet Erişen
 ( Van -Erciş, Latifiye Mahallesi’nde 20 Mart 2010’da kendisiyle görüşme yapıldı.)
Celîlê Celîl 
  ( Avusturya -Viyana, Casimê Celil Enstitüsü’nde 10 Şubat 2016’da kendisiyle görüşme yapıldı.)
Ali Ulugana 
( Bitlis-Adilcevaz ,Akçıra (Arçira) Köyü’nde 8 Haziran 2016’da kendisiyle görüşme yapıldı.  Soykırım öncesi  ve Soykırım döneminin tanığı olan  Kerem Koto’nun söylediklerini aktardı.) 
Ahmet Barkış 
( Van-Erciş, Çelebibağı (Eganis) Mahallesi’nde 2 Ağustos 2016’da kendisiyle görüşme yapıldı. Soykırım öncesi  ve Soykırım döneminin tanığı olan babası İsmail Çelebi’nin söylediklerini aktardı.)
Sadık Çelik 
 ( Van-Erciş , Derimevi (Cergeşin) Köyü’nde  15 Mart 2016’da kendisiyle görüşme yapıldı.)
Eyüp Barkış 
( Van-Erciş, Çelebibağı (Eganis)  Mahallesi’nde  28 Ağustos 2016’da kendisiyle görüşme yapıldı.) 

 

Kategoriler

Dosya