Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik’in eğitim müfredatındaki ırkçı ve ayrımcı ifadelerle ilgili verdiği soru önergesini yanıtladı. Bakanlık, soru önergesine, “Öğretim programlarımız her türlü ayrımcılığa ilişkin gerekli hassasiyeti dikkate alan bir yapıda geliştirilmekte ve bu süreçte toplumun tüm kesimlerinden görüş alınmakta ve bu görüşler azami ölçüde programlara yansıtılmaktadır. Sonuç olarak programlarımızın, eşitlik, temel değerler, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı olma, barış kültürünün geliştirilmesini sağlayacak temel bilgi ve becerileri kazandırma noktasında gerekli duyarlılığa sahip olduğu değerlendirilmektedir” yanıtını verdi.
Buna rağmen eğitim müfredatının Bakanlığın belirttiği gibi olmadığını belirten pek çok rapor var. Son olarak Karşılaştırmalı Eğitim Derneği’nden uzmanlar Dr. Canan Aratemur Çimen ve Dr. Sezen Bayhan tarafından hazırlanan, 2016 ve 2017 -2018 yıllarındaki ders kitapları üzerine yapılan incelemede, ders kitaplarında ayrımcı öğelerin arttığı, sekülarizm ve toplumsal cinsiyet açısından yeni kitaplarda olumsuz ve sorunlu içeriklerin olduğu ortaya çıktı. Pek çok farklı araştırmanın sonuçları da öğretim programlarının sorunlu olduğuna dikkat çekiyor.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), eğitim alanında düzenli izleme yapıyor. ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık Akyüz, müfredat ve ders kitapları konusunda Türkiye’de nasıl bir yol izlendiğine ve ortaya çıkan sorunlara ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Müfredat ve ders kitaplarının hazırlanması konusunda günümüzde sistem nasıl işliyor? Sivil toplum ve uzmanlar sürece ne kadar dahil olabiliyor?
MEB, öğrenme-öğretme kuram ve yaklaşımlarındaki yenilik ve gelişmeler ile toplumun ve bireyin değişen ihtiyaçları doğrultusundaki gerekliliklere değinerek öğretim programlarını güncelledi. 13 Ocak 2017 tarihinde 176 sınıf düzeyinde 51 dersin taslak öğretim programlarını askıya çıkardı; 10 Şubat 2017 tarihine kadar 27 günlük geribildirim paylaşım süresi verdi. Bu süre sonunda Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB), mufredat.meb.gov.tr adresine 175.342, TTKB kurumsal e-posta adresine 8.850 görüş bildirildiğini; TTKB Facebook hesabında 91.487 görüntüleme, 31.268 etkileşim; Twitter hesabında 530 milyon görüntüleme olduğunu, 19 milyon 100 bin profil ziyareti gerçekleştiğini paylaştı. TTKB, alınan tüm geribildirimlerin akademisyenler ve öğretmenlerden oluşan 360 kişinin katıldığı bir çalıştayda değerlendirildiğini paylaştı. Programların son hali, 18 Temmuz 2017 tarihinde, 2017-2018 eğitim ve öğretim yılı içerisinde ülke genelinde 1, 5 ve 9. sınıflarda uygulanmaya başlamak üzere paylaşıldı. Bütüncül yaklaşımla disiplinlerarası bir çerçevede değerlendirebilmek için oldukça sınırlı bir süre olmasına rağmen geribildirim sayısı eğitim sistemindeki değişimlere duyarlı bir toplum yapısının varlığını göstermesi açısından önemli ve üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. MEB tarafından yapılan sözlü ve yazılı açıklamalarda bugüne kadar yapılanlar arasında en demokratik, en katılımcı, en çoğulcu öğretim programı olduğu; iki yıl süren bir çalışma kapsamında, ilkokul düzeyinde 35 bin veli, 40 bin öğretmen, 8 bin 400 okul idarecisi; ortaokul düzeyinde 15 bin veli, 39 bin öğretmen ve 7 bin okul yöneticisine sorular yöneltildiği belirtiliyor. Önemli bilgiler ve içgörüler içerebilecek bu sürece dair çalışmaların kapsamı, uygulanma biçimi ve sonuçlarına ilişkin ayrıntılı açıklama ise yapılmadı. 1994’ten bu yana uygulanan eğitim programlarında hazırlayan, hazırlanmasına katkı sunan eğitim bilimci akademisyenler, bilim uzmanları, konu alanı uzmanları, sınıf öğretmenleri, alan öğretmenleri, dil uzmanları, bakanlık yetkilileri şeffaflık ve hesap verebilirlik yaklaşımıyla açıkça belirtildi. ‘Güncellenmiş’ son programlarda ise isimler yer almıyor. Ayrıca, en temel öğelerden biri olan kaynakça da paylaşılan dokümanlar arasında bulunmuyor. Bu eksiklikler programların niteliğine dair soruları güçlendiriyor. Öğretim programları ile e-müfredat ve Eğitim Bilişim Ağı (EBA) benzeri çalışmaların bir program geliştirme modeline dayalı olması, ‘Nasıl bir birey yetiştirmeliyiz?’ sorusuna yanıtı net bir biçimde ortaya koyan bir eğitim felsefesine ve öğretim yaklaşımına sahip olması gerekir. Ancak bu yıl ‘yenilenen’ öğretim programlarında temel alınan eğitim felsefesi ve yaklaşımı açık, anlaşılır ve bilimsel biçimde ifade edilmiyor.
Sizce bunun ideal yolu nasıl olabilir? Siyasi meselelerden etkilenmeyecek bir sistem mümkün olabilir mi?
Taslak programların hazırlık süreci kamuoyuna yansımadı; eğitim alanında çalışan pek çok uzmanın, sivil toplum kuruluşlarının (STK), akademisyenin sürece ilişkin bilgisi olmadı. Saydamlık, değişikliklerin henüz fikir aşamasındayken tüm paydaşlar tarafından tartışılabilmesini gerektirirdi. Bu süreçte, var olan programların yapılmış olduğu belirtilen ölçme ve değerlendirmesinin paylaşılması eğitimin niteliğini güçlendirecektir. Programlarla birlikte, değişikliklerin gerekçesini, felsefesini, kimler tarafından hazırlandığını açıklayan belgeler de paylaşılmadı. Katılımcılığın gerçekleşebilmesi için öncelikle bu konuların paylaşılması ve tartışılabilmesi gerekirdi. Bu süreçte binlerce kişiden görüş alındığı açıklandı. Çok sayıda kişi ve kurumun geribildirim vermesi eğitim sistemindeki değişimlere duyarlı bir toplum yapısını göstermesi açısından önemli ve üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Ancak alınan geribildirimlerin nasıl değerlendirildiği, hangi görüşlerin, neden dikkate alındığı, hangilerinin neden alınmadığı, geribildirimlerin programların son haline nasıl yansıdığı belirsizliğini koruyor. Katılımcılığın yalnızca görüş almakla sınırlandırılması da önemli bir eksiklikti; çoğulcu tartışma ortamlarının kurulması daha kapsayıcı politikalar geliştirilmesini, herhangi bir değişimden etkilenmeyecek bir sisteme evrilmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Engelliler, toplumsal cinsiyet, Romanlar ve diğer farklılıklar konusunda ders kitaplarını nasıl buluyorsunuz?
SEÇBİR, TOHAD ve ERG’nin birlikte yürüttüğü ‘Eğitime Eşit Katılım Projesi’ kapsamında 2016-2017 eğitim-öğretim yılında yayımlanan, farklı seviye ve branşlardan 37 ders kitabını inceledik. İnceleme, engelliliğin ders kitaplarının kapsayıcı ve hak temelli bir anlayışla ele alınmadığını gösteriyor. Ders kitaplarındaki metinlerin ve görsellerin hemen tamamında engelliler kendi başlarına sokağa çıkamayan, karşıdan karşıya geçemeyen, çalışamayan insanlar olarak resmediliyorlar; engellilik, maddi yardımla ve merhametle yaklaşıldığında çözülebilecek bir ‘sorun’, engelli bireyler ise böylece içerilecek ‘dezavantajlı’ bir toplumsal grup olarak görülüyor.
Engellilerin eğitime tam ve eşit katılımının sağlanması için eğitim kurumlarının fiziksel olarak erişilebilirliğinin yanı sıra engelliliğe dair yaklaşım ve söylem de oldukça önemlidir. Hak temelli yaklaşım ve söylem için ders kitaplarının öğretim programlarında yer verilen kazanımlarla uyumlu olması gerekiyor. Bu nedenle öğretim programlarında hak temelli bir yaklaşım büyük önem arz ediyor.
Ders kitapları hazırlanmış olsa da, bazıları aşağıda paylaşılan önerilerin dikkate alınması kapsayıcı ve hak temelli bir eğitim yaklaşımı ve söylemi için önemli olacaktır.
Toplumsal cinsiyet rolleri ve kadın hakları sorunlarına yer yer değinilse de, ilgili kavramların ne derinlikte ve hangi örneklerle işleneceği hakkında uzmanların desteği alınarak ayrıntı verilmesine gereksinim var. Ayrıca, toplumsal cinsiyet konusu başlığında kadının değeri dile getirilirken eşitlik kavramının kullanılmadığı ve irdelenmediği görülüyor. Öğrencinin toplumsal cinsiyet eşitliğini bir değer olarak içselleştirebilmesi için kadınların değerinin ötesinde kadınların ve erkeklerin eşit yurttaşlık hakları olduğu vurgulanmalı. Toplumsal cinsiyet eşitliği değer olarak ilkokul öğretim programlarının arasında sadece 4. sınıf ‘İnsan Hakları’, ‘Yurttaşlık ve Demokrasi’ ve ilkokul
‘Sosyal Bilgiler’ dersinin programında belirli üniteler altında bir ya da iki kere ele alınıyor. Değerler eğitiminde yer alan saygı, adalet gibi toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilişkili başka değerler ise programın geri kalanında yer almıyor. Tarihte kadın hareketlerinin toplumsal cinsiyet eşitliği açısından yarattığı olumlu değişimlerin de ele alınması çocuk ve gençlerin bu değeri daha iyi anlamasını sağlayacaktır.
Romanlar ayrımcılığın en kötü yüzünü yaşıyor. Bunun önüne geçmek için Romanların yoğun olarak yaşadığı yerlerde Sosyal İçermenin Desteklenmesi Operasyonu (SİROMA) projesi hayata geçirilmişti. Ancak Romanlar projeye katılımlarının etkin olmadığını belirtiyor. Başarısız olarak nitelendiriyorlar. Bunu değerlendirmek istiyoruz ancak bunun için detaylı değerlendirme raporlarına ihtiyaç duyuyoruz. Bu raporlar da varsa bile henüz paylaşılmadı.