Eğitim sistemindeki ayrımcılık üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Avukat Nurcan Kaya, ‘2023 Vizyon Belgesi’ni değerlendirirken, ayrımcılıkla mücadele etmeyen bir eğitim sisteminin başarıya ulaşamayacağına dikkat çekiyor.
Türkiye’de hemen her sene eğitim sisteminde değişiklikler yapılıyor. Sadece 2017’de 7 önemli değişiklik yapıldı. Yapılan bütün değişikliklere rağmen eğitim sisteminde istenilen hedeflere ulaşılamıyor. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PİSA) Testi sonuçlarında Türkiye son sıralarda yer alıyor. Eğitim sisteminde başarıyı arttırmak için yapılan kapsamlı çalışmalardan biri de ‘2023 Vizyon Belgesi’. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geçtiğimiz hafta açıklanan program da önemli değişikliler öngörüyor.
Eğitim sistemindeki ayrımcılık üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Avukat Nurcan Kaya, ‘2023 Vizyon Belgesi’ni değerlendirirken, ayrımcılıkla mücadele etmeyen bir eğitim sisteminin başarıya ulaşamayacağına dikkat çekiyor.
Eğitim sisteminde farklılıkların gözardı edilmesi ne gibi sorunlar doğuruyor? Eğitim sistemindeki nitelik artışı sorunu biraz da buralarda gizli değil mi?
Türkiye’de eğitim sistemi daima belirli bir ideolojiye göre hayatı şekillendirmenin, toplum mühendisliği yapmanın bir aracı olarak görüldü. Yani gerçekten günün şartlarına uygun, çağdaş, bilimsel, çocuğun üstün yararını dikkate alarak şekillenmiş bir eğitim sistemi oluşturmak ve bu sistemi daha iyi hale getirmek için uğraşmak bu ülkede hiçbir iktidarın öncelikli derdi olmadı. Her iktidar önünde sonunda kendi sistemini korumak ve arzu ettiği şekilde düşünen ve yaşayan insanları yetiştirmek üzere eğitim sistemini kullanmaya başlıyor; bu nedenle eğitim sisteminde birtakım değişiklikler yapılıyor ancak gerekli ölçüde nitelik artışı sağlanmıyor, çünkü öncelikli dert bu değil.
Öncelikli hedef çağdaş, bilimsel ve çocuğun üstün yararını koruyan bir eğitim sistemi oluşturmak olmadığı için eğitim sisteminde farklı kimlikler de yok sayılıyorlar. Bu ülkede hayatın her alanında iktidarlar aynı şeyi yapıyorlar zaten. Ya farklı kimlikleri yok sayıp çoğunluğa mensup kişilerin özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre politikalar geliştiriyorlar, ya da daha kötüsü, farklı kimlikleri asimile etmeye çalışıyorlar. Bugün yaşanan da bu. Eğitim sisteminde yalnızca Türk, Sünni Müslüman ve belirli bir yaşam biçimine, hatta belirli bir düşünce yapısına sahip öğrenciler - veliler varmış gibi politikalar geliştirilip uygulanıyor. Eğer eğitimin kalitesinin artırılması amaç edinilmiş olsaydı, bu farklı kimliklerin inancı, dili, kültürü de dikkate alınarak müfredat ve ders programları hazırlanırdı. Zira hangi gelişmiş yöntemlerle eğitim verirseniz verin, içermeci ve demokratik değerlere saygılı olmayan, ayrımcılıkla mücadeleyi hedeflemeyen ve çocuğun diline, kültürüne, inancına saygılı olmayan bir eğitim sisteminde gerekli düzeyde bir niteliksel iyileşmenin görülmesi imkansızdır.
Toplumun genelinde, farklılıkların, farklı etnik yapıların, farklı dini kimliklerin, farklı dillerin bilinmesi öğrenebilmesinin sonuçları neler olur?
Ne olur söyleyeyim, memleket değişir! Ülkede yaşayan bütün kimlikler hakkında objektif bilgi yaygınlaşırsa, mesela müfredatta farklı kimlikleri tanıtan, bu kimliklerle ilgili önyargıları kıran dersler yer alırsa, bu kimliklerle karşılaşmayı, barışmayı sağlayacak etkinlikler düzenlenirse, böyle bir sistemde eğitim gören çocuklar bugünkü toplumdan farklı olabilirler. Şu anda ise eğitim sistemi ayrıştırıcı, düşmanlıkları derinleştiren bir işlev görüyor. Düşünün ki mevcut eğitim sisteminde çocuklar Kürt kelimesini yalnızca ‘bölücü’ bir dernekten bahsedilirken, Ermeni kelimesini yalnızca ‘Türkleri arkadan hançerleyen’ bir halktan bahsedilirken duyuyor. Okul binası dışında, mesela medyada, sokakta evde ayrımcılık ve önyargılar zaten feci bir noktada. Eğitim sistemi de bu ayrımcı, önyargılı bakışı besliyor. Eğitim sistemi aksi bir şekilde şekillense yani farklı kimlikleri tanıtıp onları onore etse, kuşkusuz olumlu bir etkisi olurdu.
Gayrimüslim okullarının sorunlarına dönük de adım atılmıyor. Kronikleşmiş sorunlar var. Bu konuda Milli Eğitim yönetimi nasıl bir politika izlemeli? Sık sık ayrı bir yasal düzenleme isteniyor. Bu nasıl bir kolaylık sağlar?
MEB isterse azınlık okullarının dertlerinin en azından bazılarını birkaç günde çözebilir. Azınlık okullarının temsilcilerine danışarak, bir çalışma grubu oluşturarak bir reform paketi hazırlayarak sorunlara çözüm bulabilir.
Öncelikle ayrı bir yasa ve yönetmelik çıkarılması gerektiğini söylüyoruz zira böyle bir mevzuatla azınlık okullarının varlığı ‘tam’ olarak kabul edilmiş ve güvenceye alınmış olur. Hak ve yükümlülükleri, özgün yapıları tanımlanır ve netlik kazanır. Ayrıca yapılan düzenlemeler kanuni olduğu için kalıcı olurken uygulanmaları da mecburi olur. Şu anda böyle bir mevzuat olmadığı için azınlık okulları kimi zaman devlet okulu, kimi zaman özel okul kimi zaman da yabancı okul muamelesi görüyor. Bakanlık ya da alt bürokrasi ola ki olumlu bir adım atmak istese mevzuata takılabiliyor. Aslında uluslararası sözleşmelere baksalar ona göre adımlar atabilirler ama maalesef Türkiye’de işler böyle yürümüyor. Mesela Lozan Antlaşması’na göre azınlık okullarına devlet bütçesinden pay ayrılması gerekiyor ve Anayasa’nın 90. Maddesine göre Lozan kanunların üstünde ama Türkiye’deki mevzuatta bu yönde bir düzenleme olmadığı için bu talebimize verilen ilk cevap mevzuatın buna cevaz vermediği yönünde oluyor.