Adettendir yılın son sayısında geride bıraktığımız yılın bir muhasebesini yapar önümüzdeki yıl ile ilgili öngörülerde bulunuruz. Lafı uzatmaya gerek yok. Geride bıraktığımız yıl hiç de iyi geçmedi, bilhassa demokrasi ve insan hakları açısından. Son aylarda biriken meseleler bile durumumuzu özetler. HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın AİHM kararına rağmen tahliye edilmemesi için türlü formüller üretildi, Osman Kavala hala hapiste, AKP ve MHP yılın son aylarında yine Gezi’ye sardırdılar, insanlar hakkında takibatlar başlatıldı. Kimileri gözaltına alındı bırakıldı, kimileri bırakılmadı, medya üzerindeki baskı artarak sürmekte, gazeteciler, sivil toplum çalışanları, sanatçılar hedef gösterilmekte.İktidar çok tehlikeli oyunlar oynuyor. Hazzetmediği, kendi seçmeni olmayan insanları yargı ya da açıklamalar yoluyla kendi seçmenine hedef gösteriyor, seçmeninin şiddet içeren gösteri ve tehditlerini mesele olarak görmüyor, hatta bunları teşvik ediyor.
Yılın son günlerini ise Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’e yönelik hukuki takibatla sonuçlandırdık. Akpınar ve Gezen’in Halk tv’de yaptıkları konuşmaları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sertçe eleştirmesinden ve yargıya çağrıda bulunmasından iki saat sonra savcılık soruşturma başlattı. İki isim hemen ertesi gün polis eşliğinde mahkemeye götürüldüler.
Yaşadığımız yığınla soruna ek olarak şimdi bir de böylesi “jet soruşturma”larla ve iktidardan alınan sinyaller doğrultusunda gerçekleşen tehditkar “tepki gösterileri” ile karşı karşıyayız. CHP’li Özgür Özel TBMM’de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı eleştiriyor, Erdoğan ertesi gün “tazminat davası açılmalı” diyor ve bir bakıyoruz Akar suç duyurusu ve tazminat için yargıya başvuracağını açıklamış.
Akpınar ve Gezen’in başına gelenler de yaşadığımız rejimi özetliyor. Erdoğan konuşuyor iki saat sonra soruşturma açılıyor ertesi gün jet hızıyla Adliye’desiniz. Buna bir de iktidar ve MHP çevrelerinin bitmek bilmeyen, sürekli televizyonlardan yayınlanan tehdit dolu eleştirileri eşlik etmekte. Bir anda tüm Türkiye’ye sanki megafonla yapılan bir hedef gösterme sürecinin ortasında buluyorsunuz kendinizi. Sizin sesiniz ise bu medya düzeninde çıkamıyor bile.
Son olarak yine Erdoğan’ın hedef tahtasına koyduğu Fatih Portakal’ı protesto etmek için bur grup FOX TV önünde toplanmış. Yapılan açıklamada “Portakal seni kınıyoruz. Ülkemizi her fırsatta karıştıranlar bilmelidirler ki evinde en az yüzde 52 dişlerini sıkarak bekleyenler var” denmiş. Bunlar gayet tehditkar sözler.
Böyle böyle toplumun ses çıkaramaz hale gelmesi amaçlanıyor. Ses çıkaranlar ise bitmek bilmeyen kınama ve tehdit açıklamaları ile, soruşturmalarla, mahkemelerle, o da olmadı kapının önüne insanların yığılmasıyla ve –tekrarlayalım- tehditkar açıklamalarla karşı karşıya kalıyor. Bütün bunlara bir de MHP’nin eşlik etmesi ise elbette bu tehditlere başka bir ton katıyor.
İktidar çok tehlikeli oyunlar oynuyor. Hazzetmediği, kendi seçmeni olmayan insanları yargı ya da açıklamalar yoluyla kendi seçmenine hedef gösteriyor, seçmeninin şiddet içeren gösteri ve tehditlerini mesele olarak görmüyor, hatta bunları teşvik ediyor.
Tekrarda beis yok. Türkiye bu tehditle bastırma siyasetinden çok çekti. Oynanan bu tehlikeli “uçurum kenarı” oyununu muhtemelen kontrol ettiklerini düşünüyorlar ancak böylesi atmosferlerin sonu ne yazık ki hiç iyi bitmiyor.
2019’da bu oyun artık son bulur mu? Hiç sanmıyoruz. Görevimiz bu gidişatın ne kadar tehlikeli olduğunu dilimiz döndüğünce söylemek. Bilinen bir klişedir ama durumu tarif eder. Bu filmi çok seyrettik.