11 Kasım 1942, Varlık Vergisi Kanunu’nun TBMM’de kabul edildiği tarih. Bu uygulama ile gayrimüslimlere ödeyemeyecekleri bir vergi salındı, çoğu mallarını haraç mezat elden çıkarmak zorunda kaldı. Mükelleflerin %87’si gayrimüslim azınlıklardan oluşuyordu. Vergisini süresinde ödeyemeyen mükellefler, borçlarını "bedenen çalışarak ödemeleri" amacıyla çalışma kamplarına yollandılar. Tümü İstanbullu gayrimüslimlerden oluşan 32 kişilik ilk kafile 27 Ocak 1943 günü Aşkale’ye doğru yola çıktı. 1943 yılı Şubat ve Eylül ayları arasında haciz ve satışlar devam etti. Bu dönemde toplam 1229 kişi Aşkale’ye yollanmış ve 21 kişi de Aşkale'de “borçlu olarak” ölmüştü. Çalışma mükellefiyeti sadece gayrimüslimlere uygulanmış olduğu için, Aşkale'de ölenlerin tümü gayrimüslimdi. Uygulamanın dünya basınına yansımasından sonra 15 Mart 1944 tarihinde çıkan bir kanunla devlet o güne kadar tahsil edilememiş tüm vergi alacaklarından vazgeçti. Bu konu üzerine çalışmaları bulunan Prof. Dr. Ayhan Aktar ile Varlık Vergisi’ni konuştuk.
11 Kasım 1942 Varlık Vergisi Kanunu'nun TBMM’de kabulünün yıl dönümü. 76 yıl geçti üzerinden. 9 Kasım ise Almanya'daki ‘Kristal Gece’ olarak bilinen Yahudilere yönelik pogromun yıldönümü idi. Onun tarihi ise 1938. Orada 80'inci yıl vesilesi ile önemli anmalar yapıldı, Başbakan Angela Merkel Berlin Sinagogu'ndaki törene katıldı ve bir konuşma yaptı. Oraya bakınca şu soru akla geliyor. Bu tür meseleler ile AKP olsun, başka iktidarlar olsun, gerektiği gibi yüzleşebiliyor muyuz?
Artık, bu konular üzerinde yıllardır konuştuktan sonra ben “yüzleşme” denen şeyin devlet büyüklerimizde “kaşıntı” yaptığına inanmaya başladım. Bu nedenle hiç oralı olmuyorlar. 2011 yılında Başbakan Erdoğan Dersim konusunda “Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum” demişti, TBMM’deki CHP grubu bundan pek rahatsız olmuştu. Ama iş orada kaldı. Tabii, Dersimli kardeşlerimizin de bu konuda duyarsız davranmış olmaları da Erdoğan’ın işi yavaştan almasına sebep olmuş olabilir.
Artık o günler geçti, cumhuriyetimiz “fabrika ayarlarına” geri döndü. CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu neredeyse Dersimli olduğunu söylemekten utanır bir vaziyette. Yaz aylarında Dersim’de dağlar, ormanlar yanıyordu. Kılıçdaroğlu, Dersim’e gidip “durumu yerinde inceleme” gereğini bile duymadı. Kimse de bu konuda iki çift laf etmedi. Ben bu “yüzleşme” ve “özür” işlerinin artık ortalama vatandaşımız açısından önemsiz olarak görüldüğünü düşünmeye başladım. Taksimetreyi 1923’den itibaren çalıştırmaya başlasanız bile yüzleşmemiz gereken o kadar çok mesele var ki. İstiklal Mahkemeleri’nde günahsız olduğu halde idam edilenlerden başlamak lazım. Örneğin, eski Maliye Nazırı Cavit Bey’in suçu neydi? Laf olsun diye astılar adamı. 1934 Trakya Yahudi olaylarında gerçekleşen pogromdan dolayı Yahudi cemaatinden özür dilemek lazım. Sonra Dersim olayları geliyor. Varlık Vergisi ise çok büyük bir trajedi. Ama iş burada da bitmiyor, 6 – 7 Eylül Olayları var sırada. Daha sonra 1964 Kararnamesi ile sınır dışı edilen Rumlar var. Yani liste çok kabarık. Bu gibi gıllıgışlı meselelerde sağdakiler ve kendisini solda zanneden siyasi partiler de aynı tavrı ortaya koyuyor. Bu nedenle, bendeniz Ankara’daki gri takım elbiseli bürokratlardan ve devletlu takımından bir şey beklememeyi öğrendim.
Varlık Vergisi'ni mülk transferi açısından siz nereye koyarsınız? Özellikle İstanbul ve Ankara'da çok sayıda mülkün başta Yahudiler olmak üzere Ermeniler ve Rumların elinden çıktığını biliyoruz, bu mülklerin ağırlıklı olarak Türk ve Müslümanların eline geçmesiyle Türkiye burjuvazisi -devlet eliyle- yeni bir sıçrama yaptı diyebilir miyiz?
İkinci Dünya Savaşı yıllarında uygulanmış olan Varlık Vergisi basit bir vergi kanunu değildir. Temelleri Osmanlı devletinin son yıllarında ülkeyi yöneten İttihat ve Terakki iktidarında (1912-1918) atılmış ve giderek bir devlet politikası halinde uygulanmış olan “Türkleştirme” politikaları zincirinin önemli bir halkasıdır. Burada “Türkleştirme” politikalarından kasıt, konuşulan dilden okullarda öğretilecek tarihe, ticari hayattan devlet kadrolarında kimlerin istihdam edileceğine kadar toplumsal hayatın her boyutunda, Türk etnik kimliğini ve bunu benimseyen insanların tavizsiz biçimde egemenliğini ve ağırlığını yerleştirme çabasıdır.
Gayrimüslim azınlıklar vergiyi ödeyebilmek için evlerini/işyerlerini satmak zorunda kalmışlar ve çoğunun iş hayatı sona ermiştir. Mülksüzleşti bu insanlar. Türkiye burjuvazisi -devlet eliyle- yeni bir sıçrama yaptı diyebilmek için, yani Varlık Vergisi ile piyasadan biçilen gayrimüslim tüccarın yerini Müslüman-Türk girişimcilerin alması için 1950’de DP’nin seçimleri kazanmasını, dünya ekonomisinin genişleme dönemine girmesini ve hatta 1970'leri beklemek gerekmiştir. Burjuva yetiştirmek kasımpatı yetiştirmeye benzemez. O kadar kolay oluveren bir şey değildir, zaman alır. Nihayet 1970’lerle birlikte varoluşunu bir ölçüde Türkleştirme politikalarına borçlu olan ve Ankara yönetiminin nihayet tam anlamıyla güvenebileceği yeni işadamları yaratılmıştır.
Varlık Vergisi’nden sonra gayrimüslim azınlıkların rejimle bütünleşmeleri sekteye uğramıştır. Daha sonraki yıllarda azınlıkların önemli bir kısmı Türkiye’den göç etmiştir. Örneğin, 1948 - 50 yılları arasında yaklaşık 30,000 Türk Yahudisi İsrail’e yerleşmiştir. Türkleştirme politikaların sonucunda, 1927 yılında gayrimüslim azınlıkların oranı toplam nüfus içinde % 2.78 iken, günümüzde yaklaşık % 0.50 seviyesine inmiştir. Bu nedenle, Varlık Vergisi uygulaması Türkleştirme politikaları içinde önemli bir aşamadır.
11 Şubat 1943’de Tasvir-i Efkar gazetesinde çıkan fotoğraf. Aşkale istasyonunda inen ilk mükellef gurubu dondurucu soğukta Pırnakapan köyüne yürüyor.