Açık Radyo dinleyicilerini Ermenice müziklerle buluşturan ‘Jirayr’ın Walkman’i’ programı dördüncü yayın dönemine girdi. Saro Usta ve Vartan Estukyan’ın hazırladığı programda, Ermenice müziğin cazdan rocka, gelenekselden elektroniğe uzanan serüveni, Ermenice ve Türkçe olarak anlatılıyor ve bu alandaki yenilikçi çalışmalara yer veriliyor. Nisan 2017’den beri her pazar 23.00-00.00 arasında yayınlanan programı Saro Usta ile konuştuk.
Yolunuz müzikle ne zaman kesişti?
Müziğe çocukluğumdan beri ilgiliyim. Ermenice müziğe ilgim ise Sayat Nova Korosu’nda başladı. Çocukken akordeon çalmayı öğrendim; akordeon dersleri alırken Fransız akordeoncuları değil, Ermenice müzikler dinliyordum. Lise yıllarımda müzik arşivi yapmaya başladım. Sonrasında ise Vomank ekibini kurduk; orada da Ermenice müzikler icra ediyoruz.
Programı yapmaya nasıl karar verdiniz?
Özellikle güncel Ermenice müzikleri tanıtabileceğimiz bir radyo programı hazırlama fikri hep vardı ama işin teknik boyutunu bir türlü halledemiyorduk. Vartan bir gün “Neden böyle bir program yapmıyoruz?” dedi. Bu programı yapabileceğimiz alanlar ne yazık ki kısıtlı. Açık Radyo’yu uzun zamandır takip ediyorum. Düşündüğümüz programı ancak Açık Radyo gibi bir mecrada yapabiliriz dedik. Böylece zamanında rafa kaldırdığımız fikir canlandı.
Ne tür şarkılar çalıyorsunuz?
Bir sloganımız var: “Ermenice müziğin öteki türlüsü.” Tabii, kime göre öteki türlüsü, bu çok tartışmalı. Sürekli pop şarkıları dinleyen birine geleneksel müzik ‘öteki’ gelir, caz dinleyen birine de rap... Dolayısıyla bu slogan ve program, müziğin her türlüsünü kapsıyor aslında. Hassas olduğumuz bir konu var: Güncel çalışmaları takip etmeye çalışıyoruz. Örneğin geleneksel Ermeni müziği icra eden bir orkestrayı da çalabiliriz radyoda, ama o orkestranın –eğer varsa– güncel bir çalışmasını bulmaya özen gösteriyoruz. Programın denk geldiği tarihe göre playlist hazırladığımız da oluyor. Mesela 24 Nisan’da Haçadur Avedisyan’ın, 1915’te hayatını kaybedenler anısına yapılan ‘Oratoryo’ albümünü çaldık. Normalde bu tarz müzik çalmıyoruz. Yani yeri geldiğinde o geleneklere dönüyoruz ama genelde caz, elektronik, rock, bazen de pop çalıyoruz.
Şarkı seçimlerinizde ‘güncellik’ dışında bir kriter var mı?
İstanbul’da doğup büyümüş birçok Ermeni genç gibi bizim de aşina olduğumuz bir müzik geleneği var. Bundan sıyrılıp yeni şeyler arıyoruz, bulduğumuz zaman da dinleyicilerle buluşturuyoruz. 18 yaşındaki bir gence 15 dakikadan fazla duduk dinletemezsiniz. Onun yanında ya başka bir enstrüman olmalı ya da şarkının bir elektronik altyapısı olmalı. Playlist’lere her türden müzik koymaktansa aynı türden şarkılar seçmeye, kadın-erkek sanatçı dengesine dikkat etmeye çalışıyoruz.
Program bizim için de çok eğitici oluyor. Ermenistan’da, haberdar olmadığımız ve program olmasaydı haberdar olmayacağımız küçük gruplar var. Onları takip ediyoruz. Ayrıca bizim dinlemeyeceğimiz şarkıları da dinleyiciyle buluşturuyoruz. Mesela, kendimiz dinlemiyor olsak da, bir programda sadece pop şarkılar dinlettik.
Dinleyicilerden ne gibi yorumlar geliyor?
Tepkiler, o haftanın playlistine göre değişiyor. Şunu anladık: Ne kadar geleneksel ve bilinen şarkılar çalarsak, o kadar fazla ve olumlu yorum geliyor; ne kadar yeni şarkı çalarsak, o kadar az yorum geliyor. Bu aslında güzel bir şey. ‘Sarı Gyalin’ şarkısını bu topraklarda yaşayan herkes, Ermenice bilip bilmemesinden bağımsız olarak, dinliyor. Biz, şarkının rock versiyonunu dinletmeye çalışıyoruz; onu da tabii, her dinleyici beğenmiyor. Ama genel olarak olumlu tepkiler geliyor. Program dördüncü yayın dönemine girdi ve kimse bize “İnternetten dinleyen sadece üç kişi var, programı bitirelim” demedi. İlgi olmasaydı program devam etmezdi.
Bazı dinleyicilerimiz, çaldığımız müzikleri sevmese de, “Bu çocuklar Ermenice program yapıyor, dinlemem lazım” diye takip ediyor programı.
İngiltere’de yaşayan bir dinleyicimizden bahsetmek isterim. Ayşe isimli bir grafik tasarımcı... Her hafta programı dinleyip bize bir çizim gönderiyor. O an programda çalan şarkılar ona ne çağrıştırıyorsa onu çiziyor. Program bir sanatçıya ilham kaynağı oluyorsa, bu bizim için kaymaklı ekmek kadayıfı gibi bir şey. Benim resimle pek alakam yok, şarkıların nasıl böyle şeyler çağrıştırdığına şaşırıyorum. Hem resimden anlamıyorum, hem de belki bu müziklerin çok içindeyim, devamlı dinlediğim için bende o etki olmuyor.
Programın adı nereden geliyor?
Bei Ru diye bir sanatçı var, Amerikalı DJ, yapımcı. Onun bir albümün intro’sunda bir replik var. Biraz araştırınca gördük ki, ABD’ye göç eden Ermenileri konu alan bir filmden bir sahneymiş. Benzincide çalışan biri var; benzin almaya gelen bir kadın “İsminiz ne?” diye soruyor, adam “Jirayr” diyor, kadın “Affedersiniz?” diyor. Biz bunu her gün yaşıyoruz burada. Sadece Ermenilerin değil, Türk olmayan herkesin yaşadığı bir durum bu.
Programı iki dilde sunuyorsunuz...
Buna biraz mecbur kalıyoruz aslında. Program Türkiye’de yapıldığı için derdimizi Türkçe anlatmalıyız ama öte yandan da konu Ermenice müzik. Ayrıca biz hayatımızda Ermeniceyi de kullanıyoruz. Programı dinleyenler arasında sadece Ermenice bilenler de var. Programın iki dilli olması bazen bizi zorluyor; örneğin sanatçılarla ilgili bilgileri önce Türkçe, sonra ardıl çeviriyle Ermenice olarak veriyoruz. Vartan’la günlük hayatta da Türkçe-Ermenice karışık konuşuyoruz.
Açık Radyo, Ermenice veya Türkçe-Ermenice bir program sunabileceğimiz az sayıda kanaldan biri. “Ermenice konuştuğumuz için bu programa son verirler mi” gibi bir soru yok yani kafamızda. Ayrıca Ermenicenin konuşulması, duyulması gerektiğini düşünüyorum. Bunun en önemli yollarından biri de müzik. Bu müziği dinleyen insanlar, bu dilin nasıl konuşulduğunu da duysun istiyoruz. Hem dili, hem de müzik alanında çıkan yeni işleri canlı tutmaya çalışıyoruz.