Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi, hak ihlalleri alanında çalışan kurumların yaratıcı anlatım biçimlerini kullanabilmeleri için bir çalışma yürütüyor. Sanal gerçeklik, oyunlaştırma, animasyon gibi alanlarda, yaratıcı anlatım biçimleri konusunda çalışma zemini oluşturmaya çalışıyor. Paneller dizisiyle geniş bir alanda tartışma yürütülmesi amaçlanıyor.
Hak ihlalleri, kayıplar, faili meçhullerle örülü Türkiye’de, bu geçmiş üzerine çalışan çok sayıda sivil toplum örgütü var. Yaşanan ihlalleri kayıt almak ve bunları anlatmak için çok sayıda çalışma yürütülüyor. Bütün bu çalışmaların kamuoyunda görünür olması için de yoğun bir mesai var. Kamunun nerdeyse hiç kaynak ayırmadığı, destek olmadığı çalışmalar kamusal alanda görünür olma konusunda da ciddi sorun yaşıyorlar. Türkiye’de giderek artan internet ve sosyal medya kullanımı, sivil toplumun derdini anlatabilmesi için önemli bir alan sağlıyor. Ancak şimdiye dek etkili yöntemler ortaya çıkmış değil. Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi, hak ihlalleri alanında çalışan kurumların yaratıcı anlatım biçimlerini kullanabilmeleri için bir çalışma yürütüyor. Sanal gerçeklik, oyunlaştırma, animasyon gibi alanlarda, yaratıcı anlatım biçimleri konusunda çalışma zemini oluşturmaya çalışıyor. Paneller dizisiyle geniş bir alanda tartışma yürütülmesi amaçlanıyor.. 26 Ekim Cuma günü paneller dizinin ilki olan ‘Sanal Gerçeklik’ düzenlendi. Panel yoğun ilgi gördü. Çalışmanın koordinatörü Kerem Çiftçioğlu, yeni anlatım biçimleri üzerine yaptıkları çalışmayı Agos’a anlattı.
*Çalışmanın kapsamı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi olarak çalışmalarımızı yenilikçi anlatım biçimlerinde ve formlarında anlatabilmek üzerine düşünüyoruz. Bu kapsamda ilk defa 2017 yılının başında bir çalıştay düzenledik. Çalıştaya, veri görselleme, tasarım, video kurgu, animasyon ve yazılım gibi yaratıcı alanlarda çalışanlarla bir araya geldik. Zorla kaybedilenlerin hikâyelerini nasıl anlatabileceğimizi sorduk. Kendi çalışmalarımızı anlattık ve elimizdeki verileri de onlara sunduk. Ellerinde çalışabilecekleri bir malzeme de oldu ve nasıl anlatabileceğimize dair bir gün boyunca prototipler geliştirdiler. Verileri de kullanabildikleri için bir sonuca ulaşabildikleri verimli bir toplantı oldu. Çalıştayda 10-15 tane model ortaya çıktı. İnsan hakları alanında çalışanlar için farklı, alışık olmadığımız bir ortam ve ruh hali vardı. Çok cesaretlendirici oldu. Çalıştayda beğendiğimiz modellerden, yapılabilir olanlardan bir liste yaptık ve çalışmaya başladık. Onları geliştirmeye çalışıyoruz. Kayıplar Lügâtı, bunlardan bir tanesiydi. ‘365 Lügât’ten ilham alarak düşündüğümüz bir fikirdi. Bir kelimenin normal lügat tanımının anlamının yanına kayıplar evrenindeki anlamını oluşturduk. Görsel malzeme olarak sosyal medya üzerinde mini bir kampanya yaptık. Hep olgusal olarak paylaştığımız şeyi duygusal ilişki kurarak da aktarmak istedik. Olumlu tepkiler aldık. Buna benzer birkaç tane daha çalışma somutlaştı ve çalışmaya devam ediyoruz. Bu süreçten ilham aldık ve yaptığımız çalışmayı ölçeklendirdik. Yeni bir çalışmaya başladık. Sekiz sivil toplum örgütüyle, yine yaratıcı alanda çalışanları bir araya getirip bir toplantı yapacağız. Bu kuruluşların verilerini, yaratıcı iletişim projelerine dönüştürecek şekilde 8 farklı proje geliştirmeyi amaçlıyoruz. Aynı zamanda paneller de yapıyoruz ve bu süreci bir öğrenme ve beslenme süreci olarak kurguluyoruz. Uygulamaları sınırlı insanlarla yapabiliyoruz ama yüksek sesle de düşünmek istiyoruz.
Hikayemizi, özellikle insan hakları alanında çalışan kuruluşlar olarak, geçmişte yaşanan ihlallerle ilgili hakikati yenilikçi biçimlerle nasıl anlatabiliriz, sistematik olarak nasıl yapabiliriz bunu yüksek sesle düşünmek istiyoruz. Bize ilham veren anlatım biçimleri sadece görsel anlatım biçimleri de değil. Mesela oyunlaştırmak bir anlatım biçimi olabilir. Bir eğitim aracı olabilir. Oyun üzerinden anlatmak mümkün. Dünyada ilham veren örnekler var.
Bir dizi paneller yapacağız. Sanal gerçeklik, oyunlaştırma, veri görselleştirme gibi bir dizi panel serisi düzenleyeceğiz.
Bütün bu çaba, nasıl bir ihtiyaçtan ortaya çıkıyor?
Yaşadığımız görece demokratik açılımın olduğu pencere kapandıktan sonra Türkiye’de hafızalaştırma çalışmalarını kamusal mekanları kullanarak yapmak kolay olmuyor. Dolayısıyla biraz kendimizi dijital alanlarda daha iyi ifade edebilme ihtiyacı ortaya çıktı. Dijital alanlar da kapanıyor, takip ediliyor farkındayız ama biz sadece sosyal medya kullanmaktan bahsetmiyoruz. Bu çalışmaları daha yaratıcı olarak anlatmak sadece bir kurumsal iletişim meselesi değil. Standart dışı, farklı düşünceleri de uygulayabilmek için bir pencere. Yeni alanlar ve yeni kamusallıklar yaratmamız gerekiyor. Normalde demokrasiye geçişi yaşamış, en azından baskıcı geçmiş döneminden kopuşun yaşandığı yerlerde, belki yaptığımız çalışmalar kamu desteği alır ve kamusa mekanlarda yapılır olurdu. Diyarbakır Cezaevi’nin müze olmasıyla ilgili tartışmalar vardı ve çok gerçekçi beklentilerdi ama bugün gerçekçi beklenti değil.
Ayrıca şu anda sivil toplum kuruluşlarının alanları daralmış olmasaydı dahi, biz yenilikçi yöntemlerle yeni neslin ilişkilenme biçimlerini göz önünde bulunduran iletişim araçlarını öğrenmek istiyoruz.
İnsan hakları alanında çalışan kurumların, ifade biçimleri biraz eski mi kalıyor?
Biraz jenerasyon meselesi var. Kendini anlatmayla ilgili biçimsel tercihler, estetik tercihler bazen esasın kendisini çok ön planda tutmak, üslupsal öncelikleri geri planda tutabiliyor. İnsan hakları alanında yapılan çalışmalarla ilgili böyle bir eksiklik var ve bunu biraz aşmaya çalışıyoruz. Çevremizi ve konuşma zeminimizi genişletmek istiyoruz.
Yeni jenerasyona anlatmak zorlaşıyor mu?
Çok zorlanıyoruz. Kendi aramızda konuşurken ifade biçimlerimizde açıklamaya ihtiyaç duymadığımız kısa yollar var. Ama yeni nesile ve 90’lı yıllarda yaşananlarla ilgili çok fikri olmayan insanlara anlatmak zorlaşıyor. Bu beceriye sahip olmamız lazım. Bu ilgiyi ayakta tutacak anlatım biçimlerini düşünmemiz lazım.
Geçtiğimiz yıl önerilen fikirlerden birinden bahsetmek istiyorum. Henüz kamuoyuyla paylaşmadığımız bir çalışma. Kayıplarla ilgili simgesel eşyaları bir internet sitesinde sergileme fikri var. İkinci el alışveriş sitesi görünümünde olsun, 90’lı yıllarla ilgili retro eşya satan bir site gibi görünsün. Ama içine girildiğinde hem 90’lı yılların hafızasına dair, wolkman tetris, balık kreker gibi ürünler olsun hem de maske, telsiz, beyaz Toros gibi 90’ların derin devletini, faili meçhulleri simgeleyen eşyalar da olsun. Mesela bu fikir, insan hakları camiasının içinde çıkabilecek bir fikir değil. Bu fikir kafası başka türlü çalışanların verebileceği bir fikir. Bu nedenle de kafası başka türlü çalışan insanlar, insan hakları alanında çalışan insanlarla ilişki içinde olmalı. Benim şahsen ilgimi çeken şey bu sürecin ortaya çıkaracağı sonuç kadar ilişki sürecinin de kendisi. Bu sürecin kendisinin sivil toplum alanında çalışanlar için bir sürdürülebilir model olması gerekiyor. Bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri iletişimin önemini öğrendi ama bu bahsettiğimiz şey bunun ötesinde. Sosyal medya hesapları yönetilsin, bültenler hazırlansın ama bu yetmiyor. Bu nedenle işbirliği modellerine ihtiyacımız var. Kendimizi dışarı sunabileceğimiz ve işbirliği yapabileceğimiz şekilde biraz daha açılmamız gerekiyor.
İnsan hakları örgütleri bu tür yeni öğrenme biçimlerine kapalılar mı?
Kağıt üzerinde önemli olduğunu söylüyorlar ama formasyon gereği bunu yapamıyorlar .O yüzde bir kapalılık var. Biraz da algılayamıyorlar. Daha genç olan aktivistler ilgililer ama kurumun içinde bir şekilde etki yapabilecek durumda değiller. O kadar ısrarcı değiller .
Bu çalışmanın handikapları var mı?
İzleme yapan yerlerle çalışma yapıyoruz. Çalışabilmek içinde ellerinde bir malzeme olmasını istiyoruz. Bütün bunları koordine etmek zor. Sonuçta deneysel bir süreç. Kurumların bunu sahiplenmemesi ve organize etmemesi bir risk. Çalışma için bir bütçe ayırdık ve kurumlar için bir motivasyon yaratmak istiyoruz.