Türkiye’de yabancıların çalışma koşulları önemli bir sorun. Kayıtdışı çalışan yabancıların pek çoğunun insanlık dışı şartlarda çalıştıkları ve yaşadıkları biliniyor. Biz de bu koşullarda yaşayan pek çok zorlukla mücadele etmek zorunda kalan göçmenlerle konuştuk. Helsinki Yurttaşlık Derneği’nden Hakan Ataman da Türkiye’de yabancıların çalışma izni süreçlerinin ne kadar karmaşık olduğunu anlattı.
Bir süre önce Ümraniye’de bindiğim minibüse ayakkabısız, yanında hiçbir eşyası olmayan, kıyafetleri toz içinde 16-17 yaşlarında bir genç bindi. Minibüs şoförüne kibarca yanında para olmadığını ve Kadıköy’e gitmek istediğini söyleyerek izin aldı. Perişan haldeki gözü yaşlı gencin Suriye’den İstanbul’a uzanan hikâyesini dinleyince üzülmemek elde değil.
Cihan’ın öyküsü
Cihan, savaş nedeniyle yedi yıl önce Halep’ten İstanbul’a gelmiş. Kendisi çocuk sığınma evinde kalırken, annesi ise bir kadın sığınma evinde kalıyor. Para kazanmak için çalışmaya başladığı fırında ise onu çok zor şartlar beklemiş. Patronu ve iş arkadaşları tarafından silahla tehdit edilip, darp edilen Cihan onların elinden zor kurtulmuş.
Cihan yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Yaklaşık bir hafta önce fırında işe başladım. Para kazanıp, farklı yerlere dağılmış olan aileme katkıda bulunmak istedim. Fırın olduğu için iş gece başlayıp, sabaha kadar sürüyor. Kaldığım yetiştirme yurdundan ise geceleri çıkmamıza izin verilmiyor. Bugün de işe gidip patrona durumu anlatıp, işten ayrılmam gerektiğini söyledim. Bunun üzerine patron ve diğer çalışanlar bana saldırdı. Patron bana silah çekip, ‘Ya öleceksin ya çalışacaksın’ dedi. Şansıma tam o anda ‘müfettiş geliyor’ dediler. Bütün yabancı çalışanları arka bahçeye çıkardılar. Orada mahalledeki kebapçı bir abiden yardım istedim; elimi tutup duvardan atlamama yardımcı oldu ve beni minibüse bindirdi. Bütün eşyalarım fırında kaldı. Ayakkabılarımı bile alamadım. Müfettiş gelmeseydi beni belki de öldüreceklerdi. Çok korktum. Nerede kaldığımı bildikleri için yurda dönmeye de korkuyorum, beni orada bekliyor da olabilirler. Cüzdanımda para vardı, o da kaldı. Çalıştığım günlerin parasını da ödemediler.”
Melania’nın çıkmazı
Bu öykü benim için hiç de yabancı değildi çünkü bu olaydan birkaç gün önce de çalıştığı yerden maaşını talep ettiği için darp edilen Ermenistanlı Melania ile konuşmuştum. Yıllardır İstanbul’da yaşayan Melania uzun zaman yaşlı ve çocuk bakıcılığı yapmış. Ardından ise Aksaray’da bir otelde çalışmaya başlamış. Çalışma saatleri ve koşulları kendisini zorladığı için işten ayrılmaya karar vermiş: “Yaşım ilerlediği için artık uzun süre ayakta ağır iş yapamıyordum. Bu nedenle patronla konuşup, ay sonunda ayrılacağımı söyledim. Normal karşıladı ama ay sonunda maaşımın sadece bir kısmını verdiler. Başta geri kalanını vereceklerini söyleseler de vermek istemediklerini anladım. Ardından otele gidip çalıştığımın karşılığını almak için gerekirse yargıya başvuracağımı söyledim. Normalde kayıtdışı çalışan birinden böyle bir tepki beklemiyorlardı. Bu sözlerimin üzerine muhasebeci beni kolumdan tutup otelden attı. Yasadışı çalıştırdıkları için hakkımı alamıyorum. İş güvencem yoktu ve çok düşük maaşla çalışıyordum. Şimdi hakkımı da arayamıyorum. Çalıştığım hiçbir işte izin bile kullanamadım.”
Avustralyalı Alice
Bu tür olaylar sadece gelişmekte olan ülkelerden gelen yabancıların başına gelmiyor. Avustralyalı Alice iki sene önce Türkiye’ye taşınma kararı almış: “Yurtdışında İngilizce öğretmek istiyordum, İstanbul’dan cevap alınca geldim.
Uzun yıllar İngilizce öğretmenliği deneyimim vardı. Buradaki çalışma koşulları Avustralya’ya göre çok daha zordu. Sabah 8.30’da çalışmaya başlayıp öğleden sonra 2’ye kadar aralıksız çalışıyordum. Programda hiçbir değişiklik yapılmıyordu. Buna da alışık değildim. Üstelik bana çalışma izni de alınmadı. Oturma izni alındı ve hiçbir zaman kullanamadığım sağlık sigortası yapıldı. Sigorta vardı ama çalışmıyordu. Hükümet müfettişi okula geldiğinde İngilizce öğretmenleri okuldan çıkmak zorunda kalıyordu. Bütün yabancı öğretmenler yasadışı çalıştırılıyordu. Bize ihtiyaçları vardı. Anadili İngilizce olan hocaların olması okulun prestiji için çok önemliydi. Maaşlarımızı elden veriyorlardı. Her defasında müfettiş geldiğinde okuldan gitmek zorunda kalmaktan çok rahatsız oluyordum. Normalde Avustralya’da, bildiğim kadarıyla Türkiye’de de öğretmenler yaz tatilinde de maaş almaya devam ediyor. Benim çalışma iznim olmadığı için bu hakkım da yoktu. Bana çalışma izni alacak, daha iyi koşullar öneren bir okul buldum. Eylül’de orada çalışmaya başlayacağım ama şimdi bütün yaz boyunca maddi sorun yaşayacağım.”
ABD vatandaşı Laura ise İstanbul’a okumak için gelip ardından burada yaşamaya karar vermiş. Gazeteci olarak uluslararası kurumlara çalıştığı için çalışma izni sorunu yaşamıyor. Fakat yerli kurumlara başvurulduğunda istihdam da edilemiyor: “Yasa gereği küçük kurumlar yabancıları istihdam edemiyor. Dolayısıyla bu durum yabancıların bu kurumlara katkıda bulunmasını engelliyor. Bütün ülkeler uluslararası işgücünden faydalanıyor ama Türkiye’de bu oldukça sınırlı.”
‘Çalışma politikası geliştirilmeli’
Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Hakan Ataman Türkiye’de yabancıların çalışma haklarından bahsederken üç farklı kategori olduğunu belirtiyor:
“Türkiye’de yabancılar için üç kategori var. Biri son yıllardaki göç itibariyle Türkiye’de yaşamaya başlayan Suriyeliler. Onlar geçici koruma altında oldukları için çalışma izni başvuruları ayrı bir kategori.
İkincisi uluslararası koruma altındaki mülteciler (Türkiye’de şartlı mülteci statüsü denir). Şartlı mülteci olarak bilinen bu kategori, Afganistan, Irak, Somali gibi ülkelerden gelenleri kapsıyor. Başvuru yaptıktan sonra bu insanlar uydu kentlere gönderiliyor. Eğer o kentlerde kendilerine iş bulurlarsa çalışma izni olmaksızın çalışabiliyorlar. Bulamazlarsa başka yerlerde çalışma izni başvurularını gerektiği gibi tamamlamak zorundalar. Üçüncü kategori ise yabancı pasaportu olup çalışan göçmenler. Bu kategoriye Türkiye’de okuyan öğrenciler de giriyor. Gürcistan, Ermenistan gibi ülkelerden ve Orta Asya ülkelerinden gelenleri kapsıyor. Bu kategoridekiler turist statüsünde oldukları için neredeyse hiç hakları yok. Çalışma izni alma süreçleri de çok yavaş işliyor. Başvurunun iş veren tarafından yapılması gerekiyor. İşveren, o kişiyi neden işe aldığına dair beyan sunmak zorunda. Üstelik kota meselesi de var. Bu kategorideki insanları işe almaları için işveren belli sayıda T.C. vatandaşı çalıştırıyor olmalı. Mesela 20’ye 2 ya da 30’a 3 gibi. Aslında çalışma izni alındıktan sonra masraflar T. C. vatandaşı olanlarla eşitleniyor ama çalışma izni alma süreci o kadar karmaşık ki ancak çokuluslu firmalar bunu yapabiliyor.
Bunun için başka bir yöntem daha var. 200-300 çalışanı olan insan kaynakları şirketleri var. Bu şirketler para karşılığında size çalışma izni alıyor. İstanbul’da Fatih Göç İdaresi’nin çevresinde “ikamet alınır, çalışma izni alınır” gibi ilan veren küçük işyerleri var.”
Hakan Ataman, Türkiye’nin yabancılara yönelik çalışma politikası geliştirmesi gerektiğini belirtiyor. Aynı zamanda pratik çözümlerin üretilmesi gerektiğini de ekliyor: “Mesela uzun süre Türkiye’de yasal olarak kalmış insanlara, bildirim yükümlülüğü karşılığında verilen numarayla SGK girişi yapılabilir.”