Yönetmenliğini Fotini Siskopoulou’nun üstlendiği ‘Istanbul Story’ (İstanbul Mucizeleri) adlı filmin Türkiye’deki ilk gösterimi, 26 Nisan Perşembe günü, Yunanistan İstanbul Konsolosluğu’nun Sismanoglio Megaro Binası’nda yapıldı. Film, 1964’teki Rum sürgününün ardından Yunanistan’a göç eden ailesinden kalan mirasın izini sürmek için İstanbul’a gelen Katia’nın hikâyesini anlatıyor. Katia, miras sorununu çözmek için, İstanbul’da tanıştığı bir avukat ve bir gazeteciyle birlikte, köklerine doğru da yolculuğa çıkıyor. Katia’nın Balat’taki bir Rum okulunda bir hocasıyla yaptığı konuşma ve Apoyevmatini gazetesinin yayın yönetmeni Mihail Vasiliadis’le yaptığı görüşme gibi sahnelerle, yer yer belgesel bir nitelik kazanan filmde, sürgünün, günümüzde İstanbul’da yaşayan Rumların hafızasındaki yeri de konu ediliyor.
Yönetmen Siskopoulou ile, İstos Kafe’de söyleştik. Filmin senaryosunun süpervizörlüğünü yapan, Heybeliadalı polisiye yazarı Petros Markaris’e, çeviri yardımı için teşekkür ederim.
1964 Sürgünü’yle ilgili bir film yapmaya ne zaman, nasıl karar verdiniz?
Yolculuk etmek, hayatımın önemli bir parçasıdır. Selanikliyim, üniversiteyi yurtdışında okudum, Atina’da yaşıyorum ve artık İstanbul da benim için özel bir yere sahip. 1964 Rum Sürgünü, çağdaş Yunan edebiyatında sıklıkla ele alınan bir konudur. Katia’yı tanıdığımda, durmadan yolculuk ediyordum. Katia’nın neden yolculuğa çıktığını, bu yolculuğun onun için ne kadar önemli olduğunu anlamaya çalıştım. İstanbul’a gelişini ve şehir değiştirmenin onda yarattığı psikolojiyi çok iyi anladım. Aynı zamanda, onun gözlerinden İstanbul’u da daha iyi tanıyabildim. İstanbul’la tanışmam, Selanik’le yeniden yakınlaşmama vesile oldu, çünkü Selanik’teki insan ilişkileri, tıpkı buradaki gibi, çok sıcak. Zamanla İstanbul’u tanıdım ve şehir beni büyüledi. Atina’ya dönüşümde Petros’a, İstanbul ve 1964 sürgünüyle ilgili bir film yapmak istediğimi söyledim ve böylece işe koyuldum.
Hikâyede, iki ana karakter arasında bir aşk ilişkisi doğuyor. Türkiye’de yapılan birçok filmde, siyasi konular aşk ekseninde ele alınır. Bu Yunanistan’da da böyle mi?
Ben bunu bir aşk hikâyesi olarak değerlendirmezdim. Öyle olsaydı, filmi çok daha farklı kurgulardım. Filmin hikâyesi, samimi bir güven, birbirini tanıma, arkadaşlık ekseninde anlatılıyor. Sevginin birçok yönü vardır. Bu filmde arkadaşlık sevgisi de var. Katia şehre geldiğinde birçok şeyle duygusal bir bağ kuruyor. Buna Büyükada’daki ev, fotoğraflar, şehrin kokusu vs. de dahil. Dolayısıyla filmdeki sevgiyi salt bir aşka bağlamamak gerek.
Kerem ve Nur karakterlerini filme nasıl dahil ettiniz?
Her ikisi de, bugünün Türkiye’sindeki gençleri temsil ediyor. Nur da, Kerem de açık fikirli, bilinçli, geçmişle yüzleşip daha barışçıl bir yaşam için mücadele eden gençleri temsilen filmde varlar.
Filmin büyük bölümü İstanbul’da geçiyor ama Büyükada’da ve Truva’da çekilmiş sahneler de var. Farklı yerlerde çekim yaparken zorluk yaşadınız mı?
Hayır, herhangi bir zorlukla karşılaşmadık. Bilakis, çekimleri yaptığımız bölgelerde yerel yöneticiler bize yardımcı oldular. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Bey, bize filmin çekimi için her türlü yardımda bulundu. Hepsine müteşekkirim. Siyasetçileri sadece televizyonda söyledikleriyle değerlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum; yaptıkları ya da yapmadıklarıyla da eleştirilmeli ya da övülmeliler.
Film Yunanistan’da gösterildi mi?
Evet, Selanik Film Festivali’nde filmin orijinali, yani uzun versiyonu gösterildi. Büyük bir ihtimalle Ekim’de Atina’da da gösterilecek. Burada, filmin orijinal yani üç saatlik uzun versiyonu değil, 2 saat 15 dakikalık bir versiyonunu izlettik. Filmin yönetmeni olarak, hangi versiyonun daha iyi olduğunu söylemem mümkün değil tabii.
1964’te ne olmuştu?
1964 yılında, Kıbrıs meselesi öne sürülerek Türkiye’de yasayan Yunanistan pasaportlu Rumların sınırdışı edilmesine karar verildi. Bu kararla birlikte resmi rakamlarla 13 bin kadar Rum, bu facianın birer öznesi haline geldi. 1964 yılında alınan tek tedbir sınırdışı etme değildi. Bu uygulamaya eşlik eden gayrimenkuller, vakıflar, azınlık okulları, İmroz ve Bozcaada Rumları ile ilgili bütün kısıtlamalar, Türkiye Rumlarını kendi vatanlarında bir gelecekleri olmadığına ikna etti.