Sevgi dağıtan insanlar başka parlarlar. Geçen hafta Agos’un kapısından giren Tigran Matulyan güler yüzü ve sempatik tavırlarıyla ânında kalbimi çaldı. Sohbet ilerledikçe, ışığı parladı yüzümde. “Onun yolundan gitmek, onun gibi parlamak ister insan” dedim içimden. İyilik paylaştıkça çoğalır, tıpkı ışıklar gibi. Mumundan bir ışık alır, aydınlatırsın kendini. Ben Matulyan’ın ışığından bir pay istedim gönlüme.
Ermenistanlı ressam Tigran Matulyan’ın ‘Yazılmamış Hikâyeler’ adını verdiği ve toplam 32 eserinin yer aldığı sergi, şu sıralar Yunanistan Konsolosluğu’nun Sismanoglio Megaro binasında sanatseverlerle buluşuyor. Paros Yayıncılık tarafından düzenlenen serginin küratörlüğünü Mayda Saris üstleniyor. Matulyan’la, açılışı 21 Şubat’ta yapılan ve 9 Mart’a kadar sürecek olan sergisi vesilesiyle konuştuk.
Ne zamandır resimle uğraşıyorsunuz?
Yerevan’da koleje gittim ama daha sonra Litvanya’da bir sanat okulunda iki yıl ressamlık eğitimi aldım, ressamlığı orada öğrendim. 1991-92’den bu yana profesyonel olarak resimle uğraşıyorum diyebilirim. Resimlerim o dönemde sergilerde yer almaya başlamıştı.
2011’de Contemporary İstanbul’da eserleriniz sergilenmişti ama bu sizin İstanbul’daki ilk kişisel serginiz. Daha sonra herhangi bir yerde kişisel serginiz oldu mu?
Evet, 2012’de Yerevan’da büyük bir sergim oldu. İki katlı bir alanda tablolarım sergilendi. Geçen sene Ermenistan’da kişisel sergi açmadım. Ressam arkadaşlarımla birlikte karma sergilere katıldık. Bu sene kızımla birlikte Yerevan’da bir sergi açmayı düşünüyoruz. Ben resimlerimi, kızım ise heykellerini sergileyecek.
Sergilerinizden elde edilen gelirin bir kısmını ihtiyaç sahiplerine bağışlıyorsunuz...
İlk olarak Los Angeles’ta açtığım sergiden elde edilen gelirin bir kısmını orada bulunan, hasta çocukların eğitim gördüğü bir okula bağışlamıştım. Belediye Başkanı bana onur belgesi vermişti. New Jersey’de de bir okula yardım etmiştik. Ermenistan’dan birinin ABD’de birilerine yardım etmesi biraz tuhaf görünüyor, değil mi? Hayır yapmanın şekilleri vardır, bu bir düşünce tarzıdır. İyilik yapmak ruhani bir işti benim için, maddi değil. Sen yardım etmek istersen, işin maddi ayağı çoğu zaman kendiliğinden geliyor zaten. Lübnan’da ünlü bir Ermeni kungfu ustası var, onunla çok güzel bir çalışmamız olmuştu. Ermenistan’ın sınır köylerindeki gençleri kötü alışkanlıklardan korumak için spora yönlendirdik. Tablolarımdan elde edilen gelirle köylerde okullar açtık, arkadaşım da o okullardaki öğrencilere kungfu öğretti. Geçen sene bu çocuklar Pekin’de düzenlenen şampiyonalara katılıp birçok madalya kazandılar.
Bu serginin geliri de Kalfayan Yetimhanesi’ne bağışlanacak. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Hayatımın anlamı çocuklara yardım etmek diyebilirim. Özellikle hasta çocuklara yardım etmek için elimden geleni yapıyorum. Her zaman özel hasta çocukların bulunduğu okullara veya hastanelere gider, onlara resimle yardım etmeye çalışırım. “Hasta çocukları görmek zor olmuyor mu?” diye soruyorlar bazen. Önceleri zordu, evet, ama şimdi bu benim için her zaman yaptığım bir iş gibi geliyor. Zaman içinde siz çocukları tanıyorsunuz, çocuklar da sizi tanıyor, dolayısıyla onların bir yakını haline geliyorsunuz
Dünyanın tüm ülkelerinde, nerede yardıma ihtiyacı olan çocuk varsa resimlerimle yardım etmeye çalışıyorum. Lösemili çocuklar hakkında bir çalışmam vardı. Lösemiyi yenen çocuklar, şimdi bu hastalıkla boğuşan başka çocuklar için benimle birlikte resim çizdiler. Bu resimlerden gelen bütün gelir lösemili çocukların ihtiyaçları için bağışlandı.
Tanrı insanı iyilik yapması için yarattı. Hangi ülkeye gidersem gideyim, iyilik yapmaya çalışıyorum. Yardımın azı-çoğu yoktur. İnsan vicdanı kendinde olanı paylaştıkça rahatlar. Bu sergiden elde edilecek gelirin %20’sini Kalfayan Okulu’na bağışlamayı uygun gördüm. Böylelikle kendimi rahat hissediyorum.
Sanatınıza dair ne söyleyebilirsiniz?
Küçükken beni bir resim atölyesine götürdüler. Herkes bir şeyler çiziyordu. Atölyede uzun, gür saçlı, yaşlı bir adam, kenarda bir şeyler karalıyordu. Etkilenip yanına gittim, “Sen Tanrı mısın?” diye sordum. Adam gülümseyerek dönüp yüzüme baktı, “Hayır, ben Saryan’ım” dedi. Orası, şimdilerde müze olarak faaliyet gösteren Mardiros Saryan’ın atölyesiydi. Halen onda Tanrı’dan bir parça olduğunu düşünüyorum.
Bilgi herkeste var, herkes okuma-yazmayı bilir ama herkes Yeğişe Çarents veya Mardiros Saryan olamaz. Hepimiz çizebiliriz belki ama hepimiz ressam olamayız.
Bazen “Şu sanatçının resimleri iyi değil, eserleri zayıf” gibi yorumlar duyuyorum. Zayıf veya kötü ne demek? Bu bir sanat, adam da oturmuş, kendi halinde bir şeyler çiziyor. Bırakalım çizsin, ne kötülük var bunda?
Yerevan’daki atölyenizde ziyaretçi ağırlıyor musunuz?
Evet. Özellikle gençler ve öğrenciler sık sık gelirler. Bazen kalabalık oluruz ve yere oturup sohbet ederiz. Daha sonra kendimi suçlu hissetmeyim diye, bildiklerimi herkese öğretiyorum. Eğer bugün sokakta oynayan çocuğun, geleceğin Michelangelo’su olduğuna inanmazsam, ileride onun hakkında konuşma hakkına sahip olmam.
Resimlerinizde kadın figürü öne çıkıyor. Bunun özel bir sebebi var mı?
Kadınları çok seviyorum. Allah kadını o kadar güzel yarattı ki, biraz daha güzel yaratabilse dünyaya göndermez, kendine saklardı diye düşünüyorum. Benim tüm resimlerim kadınlar üzerine. Ancak eserlerimde bir kadını tek parça halinde resmetmiyorum. Kadının her bir parçasına küçük mücevherler, takılar ekliyorum ve o kadın vesilesiyle resimde bir hikâye yaratıyorum.