LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Çok gereksiz bir yazı bu

Çok bereketli bir memleket burası.

Sürekli daha iyisini talep edip, vasata razı olanların, hatta vasatı tercih edenlerin memleketi.

Konuşurken her şeyin doğrusunun peşinde, hayatında ise hiçbir şey umurunda olmayanların memleketi.

Mesela, eskiden şehrin simgesi olan ama 30 yıl sonra denizlerde görülmeyen bir balık yeniden peyda oluyor. Sadece çok ucuz diye dibine iniyoruz. Dibine inmemiz için tonlarca tutuluyor çünkü. Seneye de yavrulasınlar falan dendiğinde, çok milliyetçi balıkçılarımız, milliyetçi ve mukaddesatçı olduklarını göstermek için hafif aşağı sarkık bıyıklarını ovalayıp “Biz tutmayalım da Yunan gâvuru mu tutsun” diyor.

Aynı denizde yaşayıp neden onların daha fazla balık yediğini, neden daha iyi balık pişirdiklerini falan düşünmeden devam ediyoruz, nasılsa hayat devam ediyor. Ve biz bu memleketin sahipleri, hep en güzel bahaneleri buluyoruz.

Çok gururlu bir memleket burası.

Okulda dünyanın kendi kendine yeten yedi memleketinden biri olmamızın haklı gururuyla yetişmiş insanların memleketi.

Tahılın insan ırkının hayatına ilk kez girdiği yer burası. Ama sokağımızın köşesindeki fırın buğdayını Arjantin’den alıyor. Marketten aldığımız mercimek Kanada’dan geliyor Eğer şanslıysak, ceviz daha yakından, Macaristan’dan geliyor.

Sahip olduklarımız için kavga etmeye bayılırız. Yunan adalarında rakıyı kaçırınca meyhaneciye, “Bu yoğurt bizim”, “Baklavayı, döneri size kaptırmayız” diye efelenmelerimiz adamların komedi dizilerine malzeme oluyor. Ama yeryüzünün en kıymetli ürünlerinden zeytinyağını İtalya’ya bedavadan biraz pahalıya satmaya, onların da o yağı ‘Made in Italy’ etiketiyle satmalarına hiç itirazımız yok. Tüm bunları yaparken dışarıdan zeytinyağı alımını serbest bırakan, binlerce dönüm zeytinliği kömür madeni yapmak için sökmeye niyetlenen de biziz.

Hesabını çok iyi bilen bir memleket burası.

Restoran yemeğe gidip markette gördüğünün üç-dört katına satılan şarabı ses çıkarmadan içen, o yüzden ikinciyi içemeyenlerin memleketi.

Bu devasa memlekette neden neredeyse tüm Akdeniz çanağının en pahalı etini yiyoruz diye düşünmemek gibi hasletlerimiz var.

Geleneklerine çok bağlı bir memleket burası.

Belki de yeryüzünde üretilen ilk peynirin memleketi. Ama üretiminde kullanılması gereken sütün kilogram fiyatından daha ucuza kaşar peyniri alanların da memleketi. Kendi ürettiği peynirin hangi sütten yapıldığını bilmeyenlerin memleketi.

Ama, yine de gerçekten çok güzel bir memleket burası.

Onu sevenleri (ama bizim milliyetçilerimiz gibi diz kapakları üzerinde durmayı değil, gerçekten onu sevenleri) mahzun kılan bir memleket burası. Bu kadar güzelliği bu kadar küçük hesaplarla, suçlarla, aşağılıklarla boğan başka yerler var mı, bilmiyorum.

Kendi pisliğimizde debelenip duruyoruz. Her gün birilerinin yurtdışına gittiğini ya da gitmeyi hayal ettiğini duymaktan çok sıkıldım. Buradaki ‘iyi’ hayatlarını bırakıp bir yerlerin ‘yabancısı’ olmaya gidiyorlar. Birileri başka bir pasaport, bazen sadece bir oturma izini için hayatlarının tüm yatırımını yurtdışına yapmak zorunda kalıyor. Belki yapabilsem hepsini ben de yapardım, bilmiyorum.

Burada kalmayı seçenler olarak, gideceklere, gitmeyi düşünenlere “Kalın” diyemiyoruz. Daha büyük bir ayıbı olabilir mi bir memleketin?