Almanya’da Duisburg-Essen Üniversitesi Türkistik Bölümü’nde düzenlenen 1‘Uluslararası Kemal Yalçın Sempozyumu: Anadolu’nun Evlatları’ başlıklı etkinlikte konuşan Herman Hintiryan ve Melke Gabriel’in konuşmalarını özetleyerek sunuyoruz.
Almanya’da Duisburg-Essen Üniversitesi Türkistik Bölümü’nde 15 Aralık 2017’de ‘Uluslararası Kemal Yalçın Sempozyumu: Anadolu’nun Evlatları’ başlıklı bir etkinlik düzenlendi. Sempozyumda Herman Hintiryan ve Melke Gabriel birer konuşma yaptılar.
Herman Hintiryan ise 1955’te İstanbul’da doğdu. Çocukluk yılları Kurtuluş, Kireçburnu ve Üsküdar Selamsız’da geçen Hintiryan’ın baba tarafı Adapazarlı, anne tarafı ise İstanbulludur. 1972’de 17 yaşındayken Türkiye’den ayrılan Hintiryan, hayatını ABD’nin Detroit şehrinde kurdu. Kemal Yalçın, Hintiryan’ın hayat hikâyesini ‘Anadolu’nun Evlatları’, ‘Kardeşlerim Var Uzaklarda’ ve ‘Tek Kanatlı Kartal’ adlı kitaplarında konu edindi.
Melke Gabriel, 1948’de Mardin Midyat’ın Hapinas Köyü’nde 1915’te Seyfo kurbanı olmuş Süryani bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 1984’te ailesiyle birlikte Türkiye’yi terk edip Belçika’ya iltica etmek zorunda kalan Gabriel, halen Belçika’nın Liege şehrinde yaşıyor. Kemal Yalçın Melke Gabriel ve ailesinin hayatını ‘Süryaniler ve Seyfo’ başlıklı kitabında romanlaştırdı.
Herman Hintiryan ve Melke Gabriel’in Uluslararası Kemal Yalçın Sempozyumu’nda yaptığı konuşmaları özetleyerek sunuyoruz.
Herman Hintiryan: Herman’ı bırakıp Erol olmak çok ama çok zordu
Benim adım Herman Hintiryan. Aslım Ermeni, ailem Anadolulu, Detroit’de yaşıyorum. Kuyumculuk sanatı ile iştigal ediyorum. Kimliğimde 45 yıldır ABD vatandaşı yazsa da, vatanım Türkiye! Kalbim, köküm her daim İstanbulludur! Yaş kaç olursa olsun, kartvizitte ne yazarsa yazsın, cüzdanda kaç kredi kartı olursa olsun, dünyanın en güzel ülkelerinin, en güzel otellerinin kral dairelerinde dahi kalınsa; şu anda bu nezih topluluktaki her biriniz gibi ben de sıla özlemi ile bağrı cayır cayır yananlardanım! Ben vatanımdan ayrıldığımda 17 yaşındaydım. O yaşta bir çocuk neden canından çok sevdiği anasını, babasını, tek kardeşini, evini, mahallesini, arkadaşlarını, sıcacık yuvasını terk eder? Macera için değil elbette.
Babam şefkatli, dikbaşlı, hünerli, ülkesini, doğduğu toprakları seven, onuruna düşkün, aziz, yokluğu boşluk yaratan bir adamdı. Annem ise aklı başında, bilgili, görgülü, her anne gibi çocuklarına kol kanat geren, ailesine düşkün, hâlâ özlemi burnumun direğini sızlatan bir kadındı. Benden 7 yaş büyük ağabeyimi 17 yıl önce, gencecik yaşında, aniden kaybetmenin yıkımı, öksüz, yetim ve yapayalnız kalmanın ateşi içimi halen yakar durur!
Evimiz bir okuldu
Bizim evimiz sevgiyi, saygıyı öğreten bir okuldu. Düşmanlıklar, kin, nefret, öfkeler, hırslar, intikamlar ve isyan bizim ailemizde, yuvamızda hiç yer almadı. Geçmişi, haksızlıkları, olmaması gereken ama olanları bildik, vakuriyet ile, başımızı dik tutarak, bildiklerimizi yarınlarımıza temel ettik. Vatanımızı, Türkiye’yi çok ama çok sevdik!
Okulumda derslerimde de az çok başarılı, zeki, gayretli, çalışkan bir öğrenciydim. İstanbul’da Pangaltı Lisesi’nde okurken bana tokat atan sınıf öğretmeni, sular seller gibi anlattığım coğrafya derslerine ortadan fazlasını layık görmeyen Türk Müdür Muavini İsfendiyar Bey bana ilk önce çok sevdiğim okulumu terk ettirdi.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN