Hrant Dink Vakfı tarafından 24-25 Kasım’da İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenlenen ‘İzmir ve Çevresi: Toplumsal, Ekonomik ve Kültürel Değişimin Yüz Yılı, 1850-1950’ başlıklı iki günlük uluslararası konferansta sunulan Hasmik Grigoryan'un sunumunun özetine yer veriyoruz.
2015’te Yerevan Devlet Üniversitesi Kültürel İncelemeler alanında doktora derecesi alan Hasmik Grigoryan, konferansta, görgü tanıklarının anlatıları ışığında, Büyük İzmir Yangını sırasında ve sonrasında karşılaşılan toplu intihar vakalarına dair dikkat çekici bir bildiri sundu. Yerevan Arkeoloji ve Etnografya Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalışan Grigoryan’ın bildirisinden bir bölüm paylaşıyoruz.
Fransız sosyolog ve filozof E. Durkheim, ‘İntihar’ başlıklı çalışmasında iki tip intihar tanımlar: Kişisel ve kolektif. Durkheim, özellikle nedenlerinin incelenmesi bağlamında, bunlardan ilkinin psikologların, ikincisinin ise sosyologların ilgi alanına girdiğini belirtir. Durkheim’ın bu eseri, sosyologların ve antropologların intihar konusuna eğilmelerinin başlangıç noktası olur.
Tarihin bazı dönemlerinde intihar, profesyoneller tarafından ‘intihar salgını’ olarak tanımlanan kitlesel bir karakter kazanır. Bu tür ‘alevlenmeler’ büyük kriz ve panik durumlarında; savaş sırasında ya da sonrasında, toplum geleceğe dair inancını kaybettiği zamanlarda yaşanır.
Toplu intihar evrenseldir ve pek çok halkta örneklerine rastlanabilir. Bu tür tepkiler, tıpkı I. Dünya Savaşı’nda Flanders ve Caporetto cephelerindeki gibi, devasa panik zamanlarında yaygın olarak görülür. II. Dünya Savaşı’nda da toplu intihar örneklerine rastlanmıştır. İnsanlar topluca başarısızlığa uğradıklarında ve gelecekleri kalmadığını düşündüklerinde kendilerini toplu olarak ölüme teslime derler. Yenilgilerden sonra yaşanan toplu intiharlara ilişkin başka pek çok tarihi örnek vardır. Yunan tarihçi Plutarhos, Roma ordusunun Vercellae yakınlarında yenilgiye uğrattığı Cermen kökenli Cimbriler arasında da özkıyım yaşandığını anlatır. Yunan tarihçi ve filozof Ksenofon, ‘Anabasis’ isimli kitabında benzer bir deneyimden bahseder. Yunanlılar, küçük bir yerleşime saldırı düzenler ve zaferlerinin ardından kadınlar, çocuklar ve düşman askerleri kendilerini kayalıklardan aşağıya atar. Özgürlüğün kaybı ve düşman tarafından işkence görme beklentisi felaket bir tepkiye neden olabilir: kanlı bir başkaldırı ya da kendi elinle ölmek.