Balat’ta bir Saroyan

Artür Saroyan, yazar William Saroyan’ın akrabası. Balat’ın en beğenilen kafelerinden biri olan Fida’yı işleten Saroyan’la ailesinin hikâyesini konuştuk.

Artür Saroyan İstanbul doğumlu. Babası Dikran Saroyan da 1926 İstanbul doğumlu. Bitlis Ahlat doğumlu olan büyükbabası Asadur Saroyan ile William Saroyan’ın babası ise kardeşler. Balat’ta işlettiği Fida Kafe’de konuştuğumuz Artür Saroyan, ailesinin hikâyesini şöyle anlatıyor: 

“Büyükbabam ve ailesi 1915 öncesinde Bitlis Ahlat’ta yaşıyormuş. 1900’lü yılların başlarında Ahlat’tan göç etmeye karar vermişler. Tam yılını bilemiyoruz ancak karışıklıklar nedeniyle göç etmeye karar verdiklerini biliyoruz. İstanbul’a gelmeye karar vermişler. Amcam ve halam 1900’lerin başında Ahlat’ta dünyaya gelmişler. Onlar buraya geldiklerinde çok küçüklermiş. Babam Dikran Saroyan ise İstanbul’a geldiklerinden çok sonra 1926’da İstanbul’da doğmuş. Büyükbabamlar İstanbul’a göç etmeden kısa bir süre önce Willaim Saroyan’ın babası olan büyükbabamın erkek kardeşi Amerika’ya göç etmiş. Ancak onların da tam olarak hangi tarihte göç ettiklerini bilemiyoruz. Bildiğimiz, William Saroyan’ın babasıyla büyükbabamın kardeş oldukları. Onlar ABD’ye gittikten sonra da irtibatları kopmuş; bir daha birbirlerinden haber alamamışlar.”

İstanbul’a göç

Artür Saroyan’ın büyükbabası Asadur Saroyan ve ailesinin İstanbul’a göç hikâyesi ise şöyle:

“Büyükbabamlar Ahlat’tan Ankara’ya kadar eşekle geliyorlar. Ankara’da geldiklerinde eşek ölünce, bu sefer İstanbul’a kadar yürüyerek geliyorlar. Büyükbabam İstanbul’da çalışmaya başlıyor. Kardeşi yani William Saroyan’ın babası Amerika’ya gittiği için onların da öyle bir niyetleri olsa gerek… Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmiyor. Büyükbabam İstanbul’da fotoğrafçılık yapmaya başlıyor. İstanbul’a gelişlerinden yıllar sonra, 1926’da babam dünyaya geliyor. Dedem fotoğraçılığı çok seviyor ve hızla geliştiriyor. Ancak babam doğduktan sonra ailenin gelirini artırmak için olsa gerek, tekstil işine başlıyor. Yıllar içinde amcam ve halam yurtdışına gidiyorlar. Büyükbabam erken ölünce de babam annesine bakmak için burada kalıyor. Mercan’da Çakmakçılar yokuşunda konfeskiyon işine başlayan babam o işi çok iyi beceriyor ve Anadolu’ya toptan satış yapmaya başlıyor. Bu süreçte Bitlislilerle, Ahlatlılarla da tanışıyor. Babamı 1950’lerde Ahlat’a davet ediyorlar. O da gidiyor ama orada doğup büyümediği için Ahlat ona bir şey ifade etmiyor.”

Buluşma

Tabii tüm bunlar yaşanırken William Saroyan’la akrabalık bağları da unutuluyor. Tâ ki bir gün Dikran Saroyan’ın Mercan, Çakmakçılar yokuşundaki dükkanının kapısından içeri ünlü yazar Yaşar Kemal girinceye kadar…

“Babam, Wiliam Saroyan’ı sadece bir yazar olarak tanıyor; soyadlarının aynı oluşunun ise benzerlik olduğunu düşünüyor. Saroyan, 1964’te Türkiye’ye geldiğinde Bitlis’e gitmeden önce İstanbul’a geliyor. Birlikte Bitlis’e gittiği Yaşar Kemal’le İstanbul’da akrabaları olup olmadığını araştırıyorlar. Kadıköy’de bir Saroyan ailesi buluyorlar ama onlar Bitlisli değiller. Sonra, Çakmakçılar yokuşunda Dikran Saroyan olduğunu öğreniyorlar. Babamın yazıhanesine gidiyorlar. Yaşar Kemal’le birlikte pos bıyıklı kalpaklı bir adam giriyor içeri, peşlerinden de birkaç gazeteci. ‘Dikran Saroyan siz misiniz?’ diye sorduktan sonra, kalpaklı pos bıyıklı adamı göstererek ‘Bu beyi tanıyor munuz?’ diye soruyorlar. Babam da ‘Hayır’ diyor. ‘Kitaplarından bilirsiniz belki William Saroyan’dır kendisi’ deyince  babam da onu kitaplarından tanıdığını söylüyor. ‘Bir akrabalık bağınız var mı’ diye sorulunca da babam ‘Ben İstanbulluyum ama babam Bitlis Ahlatlı’ diyor. William Saroyan da ‘Biz de Ahlatlıyız’ deyince karşılıklı sorular başlıyor. Babam bir iki akrabasını soruyor ama tutturamıyorlar. Babam, ‘Size birkaç fotoğraf getireceğim’ diyor. Bir iki gün sonra da aile fotoğraflarını toplayıp, Saroyan’ın kaldığı Taksim’deki Hilton Oteli’ne gidiyor. Fotoğraflara bakarken, akraba olduklarını anlıyorlar. William Saroyan, Amerika’ya döndükten sonra irtibatları kopuyor. Ancak babam çocukluğumuzda, bizi toplayıp William Saroyan’ın kitaplarından öyküler okurdu, onu hatırlıyorum.”

Artür Saroyan’ın soyadından ötürü yaşadıklarından bazıları da şöyle: 

“1980’lerde ünlü şair Ahmed Arif’in imza gününe gittim. Kitabını imzalatmak için kuyruğa girdim. Sıra bana geldiğinde adımı öğrenince, önce ‘William Saroyan’la akrabalığın var mı?’ diye sordu. ‘Var’ deyince ‘Nerelisin?’ diye sordu. ‘Bitlis Ahlatlıyım’ deyince de  ‘Sen kenarda bekle, konuşalım’ dedi. Daha sonra sohbete başladık. 1964’te William Saroyan’ın Bitlis’e gideceğini öğrenince tanışmak için o da gitmiş. O evini bulduğunda Ahmed Arif de oradaymış. Bunu anlattı bana, sonra da kitabını imzaladı ayrıldık. Birkaç yıl önce de Ara Güler’le bir yemekte tanıştık. O da evini bulduğunda evinin karşısında sessizce ağladığını anlattı. Ermenistan’da da Saroyan soyadı çok ama bugüne kadar Bitlis Ahlatlı olan bir Saroyan’a rastlamadım. Sosyal medyadan Bitlis’ten bir arkadaş beni buldu. William Saroyan Bitlis’e geldiğinde dedesinin kendisini misafir ettiğini, kendisinin de beni misafir etmek istediğini söyleyerek Bitlis’e davet etti. Ancak o sıralar işlerim yoğun olduğu için gidemedim.”  

Film stüdyosundan kafeye

“İstanbul’da 1964’te doğdum. Çocukluğum Kurtuluş’ta geçti. İlk, orta, liseyi Ermeni okullarında okuduktan sonra pek çok Ermeni gibi yolum Kapalıçarşı’ya düştü. Mıhlamacılık öğrenerek, kuyumculuğa adım attım.  Çok severek yaptım bu işi ama kuyumculuk 1980’lerin sonunda krize girince ticarete yöneldim. Önce Arçelik bayiliği, daha sonra da metal aksesuar imalatı işine girdim. Metale dokunma hazzı beni çok çektiği için bu işe yöneldim. Daha sonra hizmet sektörüne geçtim. Bu da benim hayalimdi. Halen işlettiğim Fida Kafe aslında hayalimin gerçek olmasıdır. Gençken amatör olarak partiler düzenleyip, organizasyonlar yapardık. Daha o yıllarda hizmet sektörüne ilgim vardı. Bir grup arkadaşımla birlikte gelip Balat’ı inceledim. Semtin tarihini ve bugünkü yapısını inceledim. Agora Meyhanesi, Kırmızı Mektep, Rum Patrikhanesi ve Balat’taki daha pek çok şey beni çok etkiledi. Bu nedenle yapmak istediğim işi burada yapmaya karar verdim. Burada 100’den fazla kafe var. Fida’nın farklı, özgün bir kafe olmasına gayret ettim. Bir yıldan fazla oldu buranın açılışı. Burası daha önce bir film stüdyosuydu. ‘Şeref Meselesi’ dizisindeki kuyumcu dükkanı, ‘Ezel’ dizisinde de Ezel’in babasının kahvesiydi. ‘Ali Ayşe’yi Seviyor’da ise berber dükkanıydı. Tavanları yüksek olmasının yanı sıra üç köşeli bir bina olması da bana sempatik geldi. İspanya’daki, Fransa’daki kafeler  gibi bir görüntüsü vardı. Ben de öyle olsun istedim.”


Kategoriler

Güncel Yaşam



Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.