Aris Nalcı tüm dünyanın gözlerinin çevrildiği ikinci bağımsızlık referandumuna sahne olan Katalonya’daydı geçtiğimiz hafta. İzlenimlerini Agos için yazdı.
Bir süredir bağımsızlık sancısı içerisindeki Katalonya geçtiğimiz haftasonu "sözde" referandumunu gerçekleştirdi. İspanyol hükümeti (ben Madrid diyeceğim) referandumun illegal olduğunu savunsa da referandum referandumdur. Bugüne kadar hiçbir ülke kendi içerisinden kopacak bir diğer parçaya legal referandum yapma iznini bu kadar kolay vermez zaten.
Aynı dönemde referanduma giden bir diğer ülke Irak Kürdistanı'na bakınız...
Katalonya ile Kürdistan arasında empati yapanlar, benzerlik kuranlar olabilir. Durum her ne kadar birbirinden farklı olsa da Katalanlar da Kürtlerle bu süreçte bir empati kurdular. İki taraf da sistematik olarak kendisine yapılan ayrımcılığın kurbanı.
Son 5 yılımın yaz aylarını bir Katalan kasabasında geçiren bendeniz de bizim gazeteci cemaatinden herkes Mersin'e giderken (Erbil) ben tersine gittim ve referandum vesilesi ile Barcelona'nın yolunu tuttum.
Artı TV için görüştüğüm Katalan Milletvekili Jordi Solé, 1975 öncesinde Franco rejimi süresince Katalanca anadilinin resmi eğitiminin yasak olduğu İspanya'da, Katalanların 47 yıldır sessiz bir demokrasi arayışı içerisinde olduklarını ancak artık bunun yeterli gelmediğini hatırlattı bana.
75'te bir nevi otonomilerini kazansalar da Katalanlar İspanya için tarihte hep sorun olarak görülmüştü. Hikayeyi 13. yüzyıla dayandıranlar var. Ama biz o kadar eskilere gitmeyelim.
2003’te yükselen süreç
Katalanların taleplerinin yükselişi 2003'te başladı. Bu yıl İspanya seçimlerinde kazandıkları başarının ardından Katalan Parlamentosu’nda bağımsızlık konusunda ilk oylama 2005'te yapıldı. 120 evet’e karşılık 15 oy hayır oyu ile Özerk yönetimin daha geniş bir hakimiyet gücüne ulaşmasına, İspanyolca'dan önce Katalanca'nın öğretilmesine, bölgesel yönetimin doğrudan vergileri toplayacak bir bürokratik kurum oluşturmasına karar verildi.
2006'da ise İspanyol muhafazakarlar 4 milyon imza toplayarak Anayasa Mahkemesi'ne Katalanların taleplerinin "ülkenin birlik ve bütünlüğünü bozacağı" gerekçesiyle ilk başvuruyu yaptılar. Ki bu başvuru bugün halen İspanyolların referandumu engellemesine temel oluşturan ideolojik yolu açmış oldu.
Süreç ilerledikçe Katalanların kızgınlığı ve aynı oranda Madrid hükümetinin baskısı da arttı.
Anayasa Mahkemesi’ne dayandırılan her karar sonucunda Katalanların talepleri kapıdan geri döndü. Bu taleplerin en önemlilerinden biri de vergilerdi.
Vergiler nereye gidiyor?
İspanya ekonomik krize girdiğinden bu yana Barcelona ülkenin gelirinin %20'lik payını oluşturuyor. Ama devlet bütçesinden aldığı pay %10'a yakın.
Hal böyle olunca Katalanlar da yatırım bekliyor. Hani siz belediyenize oy verdiğinizde yol yapmasını kaldırımları düzeltmesini falan beklersiniz ya. Onun gibi İşte. Ancak gel gör ki her İspanyol Başbakanının verdiği yatırım sözünün ardından oylar toplandıktan sonra "hükümet bütçeyi oylarken reddetti" cevabı alan Katalonya'da işsizlik de 2013'te %24'ü buldu.
Tüm bunlar olurken 2010'da Anayasa Mahkemesi de Katalanların kazanılmış hakkı olan "İspanya içinde bir ulus” tanımını da geri çekince işler çığırından çıktı.
2010'dan bugüne Katalonya'da ayrılıkçılar (ya da biz onlara özgürlükçüler diyelim) oylarını %15'ten %41'e çıkardı.
Son seçimlerde de sağlı sollu bir koalisyon yapıp ülkeyi %80'lik bir blokla yönetmeye başladılar.
Basklılar ise tüm bu süreçte Madrid hükümeti ile ekonomik olarak ilişkileri iyi tuttu ve istediklerini aldı. Kendi vergilerini topluyor, kendi adalet sistemlerini İspanyol hukuk düzenine uydurarak bir statü sağlamış durumdalar. O yüzden de son ana kadar Katalonya referandumunda seslerini çıkarmadılar
Neyse efendim bu kadar arka plandan sonra Cumartesi ve Pazar Barcelona'da tam bir birlik yaşandı.
Direnişçi Mossos ve direnişi kıramayan Madrid Polisi
Sizin gördüğünüz saldırılar bir yana dursun aslında Barcelona'ya merkezi hükümet tarafından gönderilen 10 bin polis 2230 sandıktan sadece ve sadece 92'sini kapatabildi.
Cuma günü kapısını kilitleyip çıkan Katalan polis müdürünün (Mossos) polislerine son emri (ya da öğüdü diyelim) "Biz anayasaya bağlı olabiliriz ama anayasadan önce vatandaşlarımız gelir. Vatandaşınıza karşı kuvvet kullanmayın" oldu.
İş böyle olunca haftasonu sokaklarda Katalan polisini pasif eylemde görmüş olduk. Merkezden gelen emir ne olursa olsun yeri geldi Madrid polisi ile vatandaşı arasında etten duvarı polis ördü, yeri geldi Franco dönemini yaşamış yaşlı Katalanlar oy kullanmaya geldiğinde sandalye tuttu, onlarla kahve içti.
Buna karşın kendi müdüriyet binasının dışında kurulan barikatın önünde beklemek zorunda kaldı... Ama olsundu. Ben hayatımda ilk kez onurlu bir şekilde görevini yapmaktan gurur duyan polis gördüm Barcelona'da.
Pazar akşamı Plaça Katalunya'da devriye gezen Mossosların yüzü gülüyordu. 10 bin Madrid polisi onların onurlu direnişini kıramamıştı.
Üstelik itfaiyeciler ve ambulans şoförleri de katılmıştı halkla birlikte direnişe. 800 kişi yaralanmıştı ama Tanrı'ya şükür ölüm haberi gelmemişti.
Öte yandan sık sık İspanyol milliyetçileri Barcelona sokaklarında yürüyüş yaparak Katalanları kışkırtmaya, olay çıkartmaya çalıştılar. Ara sıra Nazi selamı yapmaktan bile çekinmediler ya da geleneksel Katalan yemekleri yapan restoranların camlarını yumurtaladılar. Ama gaza gelen olmadı. Birkaç ufak olay dışında Katalanlar kendilerinden emin bağımsızlıklarını kazandılar.
Bağımsızlık geldi de ne oldu?
Bağımsızlık kazanıldı kazanılmasına da şimdi bunu bir de tanıtmak var. Karabağ gibi 20 yıl boyunca pasaportsuz kalacak değil ya Katalanlar da. Ama Avrupa Komisyonu ve AB ülkeleri referanduma İspanya'nın iç meselesi olarak bakıyor ve Katalanlara destek vermekten çekiniyor.
Politico'dan Paul Taylor son yazısında "Katalonya'da olanlar tüm Avrupa için önemlidir. Sadece İspanya AB'nin 5. büyük ülkesi olduğu için değil, AB içindeki ülkelerde birlik halinde bulunan diğer tartışmalı bölgeler ve AB'nin imajı için tehlikelidir" diyordu.
AB kendi içinde bir Kıbrıs daha yaratmak istemiyor. Bu konuda yeterince başarısız olduğunun farkında.
Bundan sonra?
Herkesin aklında bu soru var. Ama bence Katalanlar zaten bu olanlara ve sonuçlara hazırlıklı idi. Katalan Başkan (artık Cumhurbaşkanı belki de) Carles Puigdemont zaten bu oylama sonrasında birçok sorun çıkacağını farkında idi. Ama bunca yıl bürokratik olarak bulamadığı çözümlerin yolunu belki de elini bu denli güçlendirerek artık Madrid'den talep edebilecek.
Rajoy açıklamasında "Kapıları hala kapatmıyoruz. Görüşmeye ve anayasal çerçevede çözüm bulmaya açığız" dedikçe Puigdemont "Bağımsızlık" diye cevaplıyordu.
Kazanılmış bir bağımsızlığın ardından Madrid hükümetinin Katalanlara önerebileceği ne kaldı ki?
Şimdi İspanya Başbakanı Rajoy ve hükümetinin Katalonya'ya "Bakın kimse tanımıyor sizi, gelin size resmi bir referandum yapalım bu iş öyle kapansın. Hem de tanınırsınız" deyip işi anayasal çerçeveye çekip, kendine de zaman kazanabileceği konuşuluyor kulislerde. Katalonya'yı bir daha referanduma sürüklerken, halkın taleplerinin bir kısmının daha karşılanması ve İspanya içerisinde Katalonya'yı özerk bir bölge olarak tutma planları da var tabii.
Bu plana Katalanlar ne kadar olur verir o tartışılır. Çünkü Katalanların, iş Anayasa Mahkemesi’nde mücadeleye dönerse asla çoğunluğu kazanamayacakları tecrübeyle tasdikli. Dile kolay 42 yıllık mahkeme sürecinden sonra referanduma gitmeye karar verdiler.
Ben bu satırları yazarken Avrupa Parlamentosu Katalonya özel oturumu düzenliyordu. iki gün sürecek olan görüşmelerden ne çıkar bilinmez ama Katalonya AB'ye de dünyaya da güzel bir ders verecek gibi.
Kimse gözünü işlemediği toprağın vergisine dikmesin!
Viva Katalonya!