Mardin’deki Süryaniler uzun süredir mülk sorunlarıyla boğuşuyor, kiliselerinin, mezarlıklarını tapularını tekrar elde etmeye çalışıyor. Uygar Gültekin Mardin Midyat’taydı. Sorunları yerinde dinledi, köylerine geri dönenlerin hikayelerini kaleme aldı.
Süryaniler bu toprakların kadim halklarından biri. Kutsal toprakları sayılan Turabdin bölgesi Süryaniler için hala oldukça önemli. Süryani kültürel mirasının, Süryanicenin en önemli merkezlerinden biri.
Bölgede yıllarca yaşan Süryaniler, ötekileştirme, ekonomik sorunlar, bölgenin istikrarsızlığı ve çatışma ortamı nedeniyle bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Dünyada Süryani nüfusunun en yoğun olduğu bölgede şimdilerde nüfus yaklaşık 3 bin civarında. Bölgeyi yıllarca terk etmeyen ve yıllar sonra geri dönmeye çalışan Süryaniler, şimdilerde bölgede hem ibadethanelerini hem de mülklerini geri almanın peşinde. Yıllarca bu coğrafyada yaşadıklarını, o kilise ve manastırların ibadethaneleri olduğunu kanıtlamaya çalışıyor, herkesin bildiği hakikati yeniden anlatmak zorunda kalıyorlar.
Kadastro çalışmaları, büyükşehir yasası başta olmak üzere yapılan bütün yasal düzenlemeler ve bürokratik uygulamalar Süryani toplumunun aleyhine gelişti. Hem Vakıflarına ait mülkler hem de şahıslara ait mülkler teker teker ellerinden alındı. Şimdilerde hukuki ve bürokratik mücadelelerini sürdürüyorlar.
Geçtiğimiz aylarda Süryani Vakıflarına ait kilise, manastır, mezarlık ve araziler, büyükşehir kanunu gerekçe gösterilerek Hazineye devredildi. Hazine devri sırasında ise kullanım hakkı Diyanet İşleri Başkanlığı’na verildi. Konunun kamuoyuna yansıması ve arkasından gelen tepkiler nedeniyle kullanım hakkının Diyanet’e verilmesi kararı iptal edildi. Süryaniler, ibadethanelerin ve mezarlıkların iadesini istiyordu ancak Mardin Valiliği bu kez Vakıflar Genel Müdürlüğüne devir işlemi gerçekleştirdi. Sorun yine çözülebilmiş değil. Midyat’ta yaşayan Süryanilerin ibadethaneleri ve mülkleriyle ilgili sıkıntılar oldukça karmaşık ve sıkıntı yaratan bir hal almış durumda.
‘Bu kadar anlayışsızlığın yaşandığı yer’
Süryanilerin en büyük ibadethanesi Midyat’ta bulunan Mor Gabriel Manastırı. 397 yılında kurulan ve 5. ve 6. yüzyılda tamamlanan manastır, bölgenin en heybetli yapılarından. Midyat’ın çekim merkezi olmasını sağlayan en önemli yer. Süryaniler için de hayati bir merkez. Son dönemde ortaya çıkan sorunların da en büyük mağduru konumunda. Manastır Vakfı Başkanı Kuryakos Ergün’le manastırda buluşuyoruz. Vakfın yaşadığı mülkiyet sorunlarını anlatıyor. Sorunların geldiği boyut için “Şaşılacak bir hâl aldı” diyor.
Ergün, bölgeyi terk etmeyen Süryanilerden. Uzun yıllardır Vakıf Başkanlığı yapıyor. Vakfın bütün sorunlarını bir hukukçu bir bürokrat gibi anlatabiliyor. Midyat’ta dünyanın en önemli Süryani Vakıflarından birinin başkanı olmanın ne kadar zor olduğunu ve dönem dönem tehditler aldığını anlatıyor. “Pek çok yerde mücadele etmeye çalışıyorsunuz. Hukuk mücadelesi veriyorsunuz, idari alanda çalışıyorsunuz. Bu kadar anlayışsızlığın yaşandığı yerde çalışmak oldukça zor.”
Süryaniler için mülkiyet sıkıntısı Midyat’ta kadastro çalışmalarının yapılmasıyla başlıyor. Ergün, Vakıf için 2008’i milat olarak gösteriyor. Türkiye’de hükümetin demokratikleşme paketlerini açıkladığı, azınlıklar için mülkler açısından bahar havasının estirildiği bir dönem. İstanbul’da gayrimüslim vakıflar açısından mülk iadeleri için hükümetin çalışma başlattığı bir dönemde Midyat’ta Süryaniler için yaşananlar çok da bahar havası estirmiyor. Süryaniler köylerine geri dönmek için geldiklerinde evlerinin, arazilerinin, kiliselerinin ellerinden alınmaya başladığını fark etmiş. Ardından bu uygulama Vakıf mülklerine sıçramış.
“2008’de kadastro çalışmalarıyla süreç başladı. O zamanlar kadastro çalışmalarını çok bilmiyorduk. İlk defa buralara geldi. Hazine’den geldiler, Orman Müdürlüğü’nden geldiler biz ne olduğunu o zaman pek anlamadık. Midyat ve çevresinde 170’e yakın köyün tapusu yapıldı. O dönem bize dönük şikayetler de oldu. Aklımızın almadığı şikayetler. Mor Gabriel Manastırı’nın olduğu yerde eskiden bir cami varmış ve o yıkılmış diye şikayet ettiler. Savcı buraya kadar geldi. Camiyi aradılar. Bize camiyi gösterin dediler. Manastıra bilirkişi getirtip yıkılmış camiyi aradılar.”
“30 parça tapumuzdan sadece 12’si iade edildi. Kaç kere Ankara’ya gittik. Sorunlarımızı ilettik. Çözdük dediler. Ama çözülmedi. Biz de iadesi gerçekleşmeyen bütün topraklarımız için dava açtık. Bir tanesi AİHM’de devam ediyor.”
Sorun aslında çözülmedi
Süryaniler açısından son 10 yıl içinde hükümet nezdinde atılmış iki önemli adım var. Biri İstanbul’da okul açılmasına izin verilmesiydi. İdari Mahkeme okul açılması yönünde karar vermiş ve Milli Eğitim Bakanlığı bir istisna yaparak okulun açılması kararına itiraz etmemişti. Böylece Süryaniler anaokulu açabilmişti. Ama aynı bürokrasi şimdilerde ilkokulun açılması için maddi destek vermekten imtina ediyor. Anaokulunu bitiren bir öğrencinin gidebileceği bir ilkokul bulunmuyor. Bir diğer önemi adım ise Midyat’ta Mor Gabriel Vakfı’nın arazilerinin iadesiydi. 2013 yılında demokratikleşme paketiyle arazilerin iade edildiği açıklandı. Ancak bu kez de 30 parça araziden sadece 12’si iade edildi. Vakıf Başkanı Ergün, o gün yapılan açıklamayı ezberlemiş. Hatta açıklamanın kaç dile çevrildiğini de hatırlıyor. Ergün, sorunun söylendiği gibi çözülmediğine işaret ediyor.
“30 Eylül 2013’de demokratikleşme paketi açıklandı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan o zamanın Başbakanı. ‘Mor Gabriel’den alınan mülkleri yeniden iade ediyoruz. Süryani vatandaşlarımız üzerindeki haksızlığı gideriyoruz’ dedi. 30 parça tapumuzdan sadece 12’si iade edildi. Kaç kere Ankara’ya gittik. Sorunlarımızı ilettik. Çözdük dediler. Ama çözülmedi. Biz de iadesi gerçekleşmeyen bütün topraklarımız için dava açtık. Bir tanesi AİHM’de devam ediyor.”
Türkiye’de gayrimüslim vakıflarının diğer vakıflar gibi bir vakıf senedi yok. 1936 yılında gayrimüslim vakıflardan mülklerin ve varlıkların beyan edilmesi istenmiş ve bu beyanname vakıfların beyannamesi olarak kabul edilmiş. Son yıllarda gerçekleşen mülk iadeleri, ‘36 Beyannamesi’ olarak ifade edilen bu beyanname esas alınarak gerçekleştiriliyor. Beyannamede yer almayan mülklerin iadesi mümkün olmuyor ve vakıflar pek çok kere bu mülkler için dava açmak zorunda kalıyor. Mor Gabriel Vakfı’nın da 36 Beyannamesi mevcut.
‘Araziler de iade edilmeli’
Ergün, Vakfın mülklerinin beyannamede yer aldığını ve bölgedeki herkesin bu arazilerin Süryani arazisi olduğunu bildiğini anlattı.
“36 Beyannamemiz var. Beyannamede araziler tek tek sıralandıktan sonra, Manastırın etrafında tapulanmamış arazilerin olduğu beyan edilmiş. Hepsi bu manastırın etrafında. O zamanlar böyle yollar yoktu. Katır sırtında insanların gelip gittiği dönemden bahsediyoruz. O nedenle doğru düzgün bir tapulamadan bahsedemiyoruz ama biz buraları kullanmışız. Vergisini vermişiz. Manastırın gündelik hayatını etkileyecek önemli araziler bunlar. Manastırın hemen yanındaki araziden bahsediyoruz. Manastıra ait olduğu çok açık. Herkes bu arazilerin manastıra ait olduğunu biliyor. Hatta Ankara’da bölgeyi bilen bürokratlar dahi buranın Manastır arazisi olduğunu kabul ediyor. Bu arazilerin de iadesi gerekiyor. En hayati olanlarını iade etselerdi biz de fedakarlık yapamaya hazırdık.”
Mor Gabriel Vakfı’nın sıkıntısı sadece manastır arazisiyle ilgili değil. Midyat köylerinde bulunan kilise, manastır ve araziler de vakfın uhdesinde. Vakıf uzun yıllardır bu ibadethanelere bakıyor, ayinler düzenliyor, köylerdeki arazilerini kullanıyor. Ancak Büyükşehirlerle ilgili yapılan yasal düzenlemeyle beraber köylerin tüzel kişilikleri ortadan kaldırıldı. Sıkça tartışılan tasfiyeler başladı. Yasal düzenleme gereği köy tüzel kişiliklerinin ellerinde bulunan bütün mülkler Valilikler tarafından tasfiye edildi. Başka kurumlara devri gerçekleşti. Haber basına yansıyıp, kamuoyu tepkisi başlayınca Valilik apar topar kararı geri çekti.
‘Kesin çözüm vakfa iade’
Ergün, kararın geri çekilmesinin kendileri açısından bir hükmü olmadığını ve kesin çözümün tapuların Vakfa iadesi olduğunu söyledi.
“Haber çıkınca Valilik Tasfiye Komisyonu bize ‘tahsis talebinde bulunun’ dedi. Biz kabul etmedik. Tahsis edilmesi bir anlam ifade etmiyor. Bize iade gerekli. Oralar bizim mülkümüzse bize vermeleri gerekli. Bir kısmını Hazine’ye vermişler. Bir kısmını Belediyelere, bir kısmını da Büyükşehir Belediyesine verdiler. İşler iyice karışmış. Biz de bütün bu uygulamalarla ilgili dava açtık.”
Ergün, kağıt üzerinde devir tahsis yapılan bu yerlerin dini kutsalları olduğuna dikkat çekiyor.
“Bu köyler metropolitliğe tabi köyler. Hepsine Mor Gabriel bakıyor. Tapuları yoktu. Çünkü ‘bunlar şahıs üzerine tapulanamaz’ dediler. Vakıf kaldı geriye. Vakıflar mülk edinemez dediler. Yine tapu verilmedi. Yeni Vakıflar Kanunu ile cemaat vakıflarının kısmen mülk edinmesinin önü açıldı bu kez memurlar kolaya kaçıp köyün tüzel kişiliğine kayıt etti. Köy zaten Süryani köyü. Büyükşehir düzenlemesi yapılınca sıkıntı başladı. Sıkıntı olmayan köy yok. Hepsinde sıkıntı var. Köylülerin kişisel mülkleriyle ilgili de sorunları var. Sorunlar daha karmaşık. Vakfa ait mülklerin sorunlarını çözebilirsek o zaman köylerin de sorunları çözülebilir.”
Ergün, içlerinde kilise ve mezarlıkların da bulunduğu 100’e yakın arazinin sorunlu olduğuna dikkat çekiyor.
Kadastro çalışmalarının özensiz yapılması ve Süryanilerin mülkleriyle ilgili sorunlar başlayınca köylülerle Süryanilerin de arası açılmış. Ergün, 2008’den bu yana sıkıntılı ve gergin bir ilişkileri olduğunu, şimdilerde yeni yeni aralarının düzelmeye başladığını, köylülerin Metropoliti ziyarete gelmeye başladıklarını söylüyor.
“Biz herkesle iyi geçinmek taraftarıyız. Hıristiyanlığımızı yaşamak istiyoruz. İnsanca yaşamak derdindeyiz. Biz kimse için kötülük istemeyiz. Biz kötülük olsun diye kimseye kötü gözle bakmayız.”
Kadastro kanunu bir çok tasfiyeye neden oldu
Süryani Vakfı’nın avukatı Rudi Sümer, mülklerle ilgili hukuki mücadele veriyor. Süryanilere ait olduğu çok açık olan kiliselerin nasıl bir anda Hazine’ye geçtiğini, kadastro çalışmalarının köylerde düzen sağlamak yerine nasıl karmaşaya yol açtığını anlattı.
“Kadastro çalışmaları Mardin’e geç geldi. Kısmen 1990’larda ve sonrasında 2000’lerde kadastro çalışması başlatıldı. Süryanilerin bölgeden göçü zaten daha evvelinden başlamıştı. Kadastro çalışmalarında da mevzuatı uyguladılar. Bu insanlar neden buralardan gitti, somut haklı gerçeğe bakmaksızın 20 sene aralıksız şekilde kadastro çalışmalarına kadar arazilerinizi işlemediniz diye taşınmazlarının önemli bölümü Hazine’ye tescil edildi. İşin ilginç tarafı bazılarının ellerinde tapusu da var. Süryani yurttaş yurtdışına gitmeden tapusunu almış. Bu tapuların bir kısmı için uygulanamaz diyerek işlem yapılmamış. ‘hudutları belirlenemediği’ gerekçesiyle işleme konulmamış çok sayıda eski tapu kaydı var.”
“Bölgede 90’lı yıllar çok zor geçti. Bir çok yerde Süryani vatandaşlar gurbette iken, taşınmaz malı başında kadastro çalışması yapıldı. Haliyle malına sahip çıkmadı. Suriye’de ve Irak’ta yaşananlar da çok etkiliyor insanları. Böyle olunca işler oldukça zorlaştı. ”
‘Yeterince duyuru yapılmadı’
Sümer, kadastro çalışmalarında kişisel mülklerle ilgili sıkıntıların zaman içinde Vakıf mülklerine de sıçradığını söyledi.
“Kadastro çalışmaları yapılırken duyurular yeteri kadar yapılamadı. Süryaniler bilgi sahibi olamadı. Konsolosluklar aracılığıyla duyuru ve ilanlar yapılmalıydı. Bugün internet sayesinde pek çok şey kolay. Ama o zaman parsel bilgilerine ulaşmak bile çok zordu. Şahıs mülkleriyle başlayan sıkıntı, başta Mor Gabriel olmak üzere vakıf mülklerine sirayet etmeye başladı.”
Yasal olarak yapılan bazı düzenlemelere rağmen bölgede eski uygulama alışkanlıklarının devam ettiğini anlatan Sümer, sorunların çözümüne dönük önerilerini de sıraladı.
“Kadastrolar yapılırken ciddi mevzuat sorunları vardı. Cemaat Vakıfların yeni mülk edinemeyeceğine dair yargı uygulaması vardı. Bu değişti. Yeni Vakıflar Kanunu ile Cemaat Vakıflarının yeni mülk edinmelerinin belli şartlar altında önü açıldı. Ama mevzuat oturmadı. Eski pratikler devam etti. Tesciller köy tüzel kişiliklerine yapıldı.”
“Büyükşehir yasası kapsamında devri yapılan taşınmazlarla ilgili davaları açtık. Şimdiye kadar bu sorunu çözeriz diyen kimse de çıkmadı. Hukuki süreçler devam ediyor.
“Hakikat ortaya çıkartılmalı. Kadastro kanunu tasfiye kanunu haline geldi. Yargıtay’ın bu konuda geçiş bir içtihat oluşturması gerekiyor. Yargı insiyatif almalı. Düzenleme yapılacaksa da hassasiyetler nazara alınmalı”
Şahıs mülkleri de sorunlarla boğuşuyor
Sümer devam ediyor: “Şahıs mülkleri de aynı kadastro sorunuyla karşı karşıya. Kadastro kanununa göre geriye doğru 20 yıl aralıksız kullanman gerek. Ama burada önüne geçilemeyen olaylar yaşanmış. Bölgenin durumu ortada. Bu hakikat göz önüne alınmadı. Ayrıca insanlar bu mülklere bakması ve kullanması için üçüncü kişilere bırakmış. Buralarda kalan Süryaniler mülkleri kullanmış. Süryaniler bunları kimseye anlatamadı.”
“Genelleme yapmıyoruz ama Süryanilere ait malların başka kişilere tescillendiği de oldu. Midyat’ın merkezinde değerli arazilerden bahsediyoruz. Kadastro çalışmalarında eğer eski ve uygulanabilir tapu yoksa, üç mahalli bilirkişinin beyanına göre tespit ve tescil işlemi yapılıyor.”
Peki bundan sonra? Sümer şöyle anlatıyor: “Açtığımız davalar devam ediyor.10 yıl hak düşürücü süre var. Dava açılmazsa hak düşürücü süreden ötürü dava düşüyor zaten. Taşınmazının tespitinden haberdar olanlar zamanında müdahale edebiliyor ancak yurtdışında olup, yurtdışındaki temsilcilikler kanalı ile ilanlar yapılmadığından ve taşınmazın tescilinden haberi olmayıp, iddiası hak düşürücü süreye uğrayan çok sayıda insan da var. ”
Süryanilerin dönüşü mümkün mü?
Pizzayla tarih yazıyorlar
Süryaniler için Midyat’ta sıkıntıların boyutları oldukça büyük. Bir yandan bu sorunlarla boğuşmalarına karşın diğer yandan pozitif gelişmeler de yaşanıyor. Midyat Süryanilerinin büyük çoğunluğu Avrupa’da yaşıyor. Zorunlu göçler sonrasında Avrupa’nın pek çok kentine dağılmış durumdalar. Bölgede 2000’lerde çatışmaların durulmasıyla beraber Süryaniler yeniden Midyat’a köylerine dönmeye başladı. Önce yaz tatilleriyle başlayan Midyat serüveni şimdilerde bazıları için kalıcı dönüşe vesile oldu. Dönenler Midyat’ta yeni bir hayat kuruyorlar.
Aziz Demir ilk dönenlerden. Yakın zamanda dönmeye karar veren Yakup Özdemir’le beraber Midyat’ta “Babylon Pizza”yı açtı.. Aziz Demir, 30 yıl önce terk etmek zorunda kaldığı Midyat’a, 2006 yılında temelli dönüş yapmış. Çok sıkıntı çektiklerini anlattıktan sonra yeniden toprağında olmanın verdiği huzuru tarif ediyor. “Pizzayla tarih yazıyoruz ” diyor.
Demir, bölgede çatışmaların yaşanamaya başladığı 1985 yılında, evlenir evlenmez Midyat’ın Kafro köyünden direk İsviçre’ye göç etmiş. Göç hikayesi bölgedeki pek çok Süryani’nin hikayesiyle aynı.
“O zamanlar bölge sıkıntılıydı. Kürtlerle devlet arasında çatışmalar başlamıştı. OHAL vardı. Huzurlu değildik. Sıkıntılar başladı. Süryaniler için sıkıntılar daha çoktu. Her iki taraftan baskı altındaydık. Taraf olmaya zorlandılar. Ama Süryaniler taraf olmak istemediler. Bu nedenle göç yolları göründü. Sistemliydi yaşananlar. Böyle iki günde terk etmedik buraları. İsteyerek de gitmedik. Mecbur kaldık. Çatışmaların yaşandığı dönemde 60’a yakın Süryani faili meçhullere kurban gitti. Mayına basıp yaralanan Süryaniler oldu. Bizim köyümüzden en son benim babam 1991 yılında ayrıldı. Köy boşalmış oldu.”
Zorunlu göçlerle memleketlerini terk edenlerin hikayelerinde hep memleket özlemi vardır. Her bir gün dönebilmenin umudunu taşırlar. Aziz Demir de tam olarak bu hasretle yaşamak zorunda kalmış. Göç hikayesi ‘Bir gün dönmek’ umuduyla başlıyor. Bu umut 30 sene sürmüş. 30 sene İsviçre’de işçilik yaptıktan sonra yeniden çocuklarını da alıp Midyat’a gelmiş.
“Bir aileyi buraya getirmek oldukça zordur. Oraya alışmıştık. Bütün düzenimi bozdum. Burada nasıl bir hayat olacağını o zaman çok kestiremiyorduk. Hayatlar farklı, sistemler farklı. Hiç kolay olmadı”
Yabancı gibi yaşamamalıyız
Demir’in dönme kararının ardından yaklaşık 12 aile yeniden Midyat’a dönmüş. Ama dönüşler de gitmek kadar zorlu olmuş.
“Bir sürü sıkıntı vardı. Sorunlarla baş etmek zorundaydık. Süryanilerin dönüşlerine ön ayak olmak istedik. Bürokratik sorunlarla karşılaştık. Mor Gabriel Manastırının yaşadığı sorunlar ortada. Onları herkes biliyor ama biz köylerde de ciddi sıkıntı yaşadık. Döndükten sonra baktık köyümüzün üçte biri Hazine’ye geçmiş. Üçte birini orman arazisi ilan etmişler. Kendi köyümüzde bize kalan üçte bir. Bizim dönüşümüze sevinenler kadar sevinmeyenler de oldu. Gidenlerin evlerine yerleşenler dönüşümüzü hoş karşılamadı. Çok sorunlarla boğuştuk. Ama kendi toprağımızda olmak huzur veriyor. ”
"Süryanilerin dönüşlerine ön ayak olmak istedik. Bürokratik sorunlarla karşılaştık. Mor Gabriel Manastırının yaşadığı sorunları herkes biliyor ama biz köylerde de ciddi sıkıntı yaşadık. Döndükten sonra baktık köyümüzün üçte biri Hazine’ye geçmiş. Üçte birini orman arazisi ilan etmişler. Kendi köyümüzde bize kalan üçte bir."
Demir, döndükten sonra köyü yeniden inşa etmeye başlamış. Sonrasında da köyde muhtar olmuş. Halen muhtarlık da yapıyor. Midyat’a dönen Süryanilerin pek çoğu iş bulmuş. Kimi esnaflık yapıyor, kimi inşaat şirketi kurmuş. Büyük bir otel yapan da var. Bölgede ekonomik olarak bir hareketlilik de yaratmış. Bazı köylerde kiliseler de onarılmış. Demir, Avrupa’dan binlerce Süryani’nin dönmesinin mümkün olmadığını ancak dönüş için yol gözleyenler olduğuna işaret ediyor.
“Biz köyü inşa ettikten sonra ara sıra gelenler oldu. Yazın çok Süryani geliyor. Ancak bölgenin durumunun ne olacağı belirli değil. İnsanlar risk almak istemiyorlar. Güvence yok. Son yıllarda durum kötüleşti. Bizim komşularımızla sorunumuz yok. Öncelikli olarak devletle sorunlarımız var. Bizi kabul etmeliler. Dilimizi dinimizi kabul etmeli. Kendi memleketimizde yabancı gibi yaşamamalıyız. Devlet sorunlarımızı çözerek güvence sağlamalı.”
Demir’in üç çocuğu var. Eşi ve bir oğlu İzhak Demir’le beraber yaşıyor. Diğer iki oğlu halen İsviçre’de.
“Oğlum burada kalmaya karar verdikten sonra onun için bir şey yapmaya karar verdim. Bir işi olmalıydı. O nedenle ortağımla konuştum. Elinden geleni yapacağını söyledi ve pizza dükkanını açtık. Daha yeni açtık. Dükkan dolup taşmıyor ama ilgi yoğun.”
Oğlu İzhak Demir de durumundan memnun. Dönüş kararı alındığında kendisine danışılmasa da Midyat ‘a alışmış.
“Ailem burada olmaktan çok memnun. Ben başlarda sıkıntı çektim. Türkçe konusunda sıkıntım var ama idare ediyorum. İsviçre’de kalsaydım da böyle bir iş yapmak isterdim. O nedenle işimden memnunum. Fotoğraf çekmeyi seviyordum. Profesyonel makinem var. Fotoğraf çekmek için güzel bir yerde yaşıyorum.”
İzhak, artık bir işi olmasına rağmen ileride tekrar dönme ihtimalini de açık bırakıyor.
“Ara sıra İsviçre’ye gidip geliyorum. İlerde İsviçre’ye dönmek istersem belki dönerim.”
İnsanların yürüyüşleri bile farklı
Pizza dükkanının ustası ve ortağı Yakup Özdemir. Özdemir, dört sene önce dönmüş. 36 yılını İsviçre’de geçirmiş. Midyat’ı terk etme hikayesi diğer Süryanilerle benzer. Özdemir, “Gençlik kafasıydı benimki. 11 yaşındaydım daha. Aklıma estiği gibi gittim. İstanbul’da yaşadım uzun süre. Kuyumculuk yaptım 8 sene. Ardından Avrupa yolları göründü.8 kardeşiz hepimiz peş peşe ayrıldık buralardan.”
Dönüş hikayesi biraz vefa borcu gibi. “Babam her uyandığında kendisini köyde gördüğünü söylerdi. Biz de dönemeye karar verdik. Buralara dönmek elbette zor oldu. Başka bir dünyadan geldik sanki. Buralarda insanların yürüyüşlerin bile farklı. ”
Davulun sesi değişti artık
Özdemir en çok eşine teşekkür ediyor. Dönüş kararında en büyük desteği eşinden görmüş. “Buralarda rahatız şimdi. Evimizi yaptık. Bir çiftliğim var köyde. Hayvanlarım var. Şimdi burada da çalışıyorum. Avrupa’da da zaten mutfak işi yapmıştım hep. Kendi işimi yapmaya devam ediyorum. İnsanlar dönüş konusunda çekiniyor tabii. Çatışmalar var hala. Sıkıntılar yaşadık. İnsanlar artık değişiyor. İnternet var, okuyorlar. Neden gittiğimizi neden döndüğümüzü anlıyorlar. Eskiden tatil için buralara gelirdik şimdi tatil için İsviçre’ye gidiyoruz. İstanbul’a da gidip geliyoruz. Dönmeye niyetli çok insan var. Yatırım yapanlar da oldu ama çatışmalar başlayınca duruldu. Biraz huzur olursa insanlar gelmeye başlarlar.”