Şalom gazetesi yazarlarından Mois Gabay’ın fikir önderliğinde kurulan ‘İstanbul Tükenmeden’ adlı ekip, bizi her şeye rağmen ayakta kalabilmiş kültürel mirasın izini sürmeye davet ediyor.
Toplumsal duyarlılığının gelişmediği coğrafyalarda, toplumların tarihsel gelişim süreçlerini günümüze taşıyan hafıza merkezleri olarak tanımlanabilecek olan kültürel varlıklar, her an yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyor. Çağlar boyu birçok toplumun geçmişiyle yoğurulmuş İstanbul’un kültürel varlıkları, gerek siyasi gerek ekonomik rant uğruna hızla eritiliyor, bu varlıkların yerini kimliksiz ve aynılaşmış mekânlar alıyor. İstanbul tükeniyor. Aynı zamanda profesyonel tur rehberi olan, Şalom gazetesi yazarlarından Mois Gabay’ın fikir önderliğinde kurulan ‘İstanbul Tükenmeden’ adlı ekip, bizi her şeye rağmen ayakta kalabilmiş kültürel mirasın izini sürmeye davet ediyor. Bu turlarda bu mirası doğru tanıtan, güncel sorunların çözümüne önyargılardan arınmış bir şekilde katkı sağlayan bir turizm üretimi hedefleniyor. Özellikle İstanbul’un gayrimüslim geçmişi üzerinde duran turlarda, katılımcıların ‘öteki’yle bağ kurması hedefleniyor.
Gabay’ın rehberliğinde katıldığım turlarda, bugüne dek Galata, Balat, Fener, Moda ve Yeldeğirmeni semtlerini gezdim. Gabay’ın çeşitli kaynaklardan beslenen özgün anlatımı, bu semtlerle kurduğum bağı zenginleştirdi. Son olarak, geçen Cumartesi günü, Kadıköy turuna katıldım.
Alperen Ocakları’nın Neve Şalom Sinagogu’na yaptığı saldırının iki gün sonrasına, Büyük Osmanlı Derneği’nin Balat Ahrida Sinagogu’na yaptığı ırkçı saldırıyla aynı güne denk gelen turda, ilk durağımız, Şabat duasına katılmak üzere gittiğimiz Hemdat İsrael Sinagogu’ydu. Sinagogun bulunduğu sokakta polisler olası bir saldırıyı engellemek üzere bekliyordu. Tur katılımcıları olarak sıkı bir göz taramasından geçtikten sonra sinagogun kapısına vardık. Özel güvenlik ekipleri kimlik kontrolü yaptı, kimlik numaralarımızı kaydetti. Önce bir çelik kapıdan geçtik, ardından küçük bir odaya alındık. Bu odada çantalarımız epey detaylı bir şekilde kontrol edildi. Bu ziyareti antisemit, ırkçı saldırıların hemen ardından yapmamıza rağmen cemaat bizi güleryüzle karşıladı ve dua bittikten sonra sorularımızı yanıtladı. Sonrasında, biz misafirlere, cömert bir kahvaltı ikram edildi.
İbadet etmek ve sonrasında kahvaltı yapmak için polis koruması, özel güvenlik ve çelik kapılara ihtiyaç duymak, siyasilerin dilinden hiç düşürmediği ‘hoşgörü’ kavramının hangi tanımıyla açıklanabilir? Antisemitizmin ve bu düşüncenin kabuk değiştirmiş hali olan antisiyonizmin bizzat devlet televizyon kanalında tarihî dizi kılıfında sunulduğu bir ülkede, beş yüz sene önce Avrupa’dan kovulan Yahudilerin Osmanlı tarafından kabul edildiğini vurgulamanın anlamı nedir? Yahudilere karşı nefret suçlarının bu kadar açıkça işlenebildiği ve bu suçların cezasız kaldığı bir ülkede eşit vatandaşlıktan nasıl bahsedilebilir?
Türkiye’de antisemitizm, geniş toplum nezdinde tartışılmasa da, yeni bir kavram değil. 6-7 Eylül Olayları, 1934 Trakya Olayları, 1986, 1992 ve 2003’te Neve Şalom Sinagogu’na yapılan terör saldırıları, Yasef Yahya cinayeti gibi birçok olayda hedef olan Türkiyeli Yahudiler, aynı zamanda nefret söyleminin de kurbanı. Hrant Dink Vakfı tarafından yürütülen Medya Nefret Söylemi projesi kapsamında yayımlanan Ocak-Nisan 2017 Raporu’nda Yahudiler, medyada hedef gösterilen ilk beş grubun içinde yer alıyor. Rapora göre, Yahudi kimliği, basında olumsuz atıflarla yer bulan birçok kişi ve kurumla ilişkilendiriliyor ve ‘Yahudi’ kelimesi bir hakaret ifadesi olarak kullanılıyor. Yahudilere yönelik nefret söylemi konusunda, antisemitizme karşı oluşturulmuş çoksesli bir platform niteliği taşıyan ‘Avlaremoz’a bakılabilir.
Tıpkı bu coğrafyada yaşayan diğer toplumlar gibi Yahudiler de buranın bir parçası. Sayıları her geçen gün azalsa da bir nostalji objesi değiller. Aktif olarak sosyal hayata katılan bireyler. Yaşadıkları bütün zorluklara rağmen buradalar ve kültürlerini paylaşmaya hazırlar.
‘İstanbul Tükenmeden’ grubuna ulaşmak için tıklayın.