Gomidas Enstitüsü’nün geç Osmanlı ve modern Ermeni tarihi uzmanı müdürü Ara Sarafian, geçtiğimiz günlerde Van’ın Erciş ilçesi üzerine yürüttüğü araştırmanın sunumunu yaptı. University College London’daki Ermeni Derneği’nin desteğiyle Ermeni Araştırmaları Programı Direktörü Dr. Krikor Moskofian tarafından düzenlenen bu sunumda moderatörlük görevini Rafael Grigorian yaptı. Ermeni Araştırmaları Programı’nın internet sitesinde Leon Aslanov’un haberleştirdiği ve Armen Surhanyan’ın Türkçeleştrdiği bu kapsamlıi sunumun bir özetini yayınlıyoruz.
Ara Sarafian sunumunda Erçiş’te yaşananlardan yola çıkıp Van isyanını tarihsel bağlamına oturtarak açıklamayı denedi. 1914 yılı itibariyle elliden fazla Ermeni köyü ve 10 bini aşkı Ermeni nüfusa ev sahipliği yapan Erciş, Türk-Rus çatışmalarına sahne olmuş bir bölge… Sarafian’ın Erciş özelinde yaptığı bu çalışma 20. yüzyılın başında Van’daki olayları inceleyen daha geniş kapsamlı araştırmanın sadece bir kısmını oluşturuyor.
Rus istihbaratçının raporu
Sarafian’a göre, geç Osmanlı tarihini ve modern Ermenistan’ın erken dönemini anlamak için Türkiye’nin doğusunun demografik yapısını bilmek hayati bir öneme sahip. Ancak bir yanda da bu alan, arşivlere erişimin sınırlı olması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu illeriyle ilgili zaten az sayıdaki demografik ve coğrafi araştırmaların çok sayıda yanlış içermesi nedeniyle konu tartışmalı kalmaya devam ediyor. Sarafian bu çalışmasını Rus istihbaratçı Mayevski’nin Van ve Bitlis incelemelerinde elde ettiği bulgular üzerine bina etmiş. Mayevski’nin bu ayrıntılı çalışması, bizzat ziyaret ettiği köyler ile farklı haritalarda tespit ettiği köyler hakkında bilgi vermenin yanı sıra buralardaki nüfusun milliyetlere göre, hatta aşiretlere göre dağılımı hakkında bilgileri kapsıyor. Mayevski’nin derlediği bu bilgilerin önemi büyük çünkü Osmanlı’nın hazırladığı demografik haritalarda Müslüman halklar topluca İslam ümmetini oluşturan yekpare bir topluluk olarak gösterilirken, ayrı gruplar halinde kaydedilmiyor.
Mayevski’ye göre Erciş nüfusunun yüzde 17’sini oluşturan Ermeniler, bölgedeki Müslüman nüfusun içinde azınlıktaydı, Kürtler yüzde 61’ken, Türkler yüzde 22’ydi. Sarafian’a göre bu ve benzeri demografik çalışmalar, farklı grupların devlete ve birbirlerine karşı konumlanışları hakkında değerli bilgiler sunuyor.
İsyanının arka planı
Hovhannes Mardirosyan 1914-1916 yıllarındaki olaylar hakkında bir rapor hazırlamak amacıyla Van’a gönderilmişti. Mardirosyan’ın görgü tanıklıkları da dâhil olmak üzere birçok kaynaktan yararlanarak Van isyanının arka planını ele almış olması, söz konusu raporu o yıllarda bölgede yaşanan şiddetin araştırılması adına eşsiz bir kaynak haline getiriyor.
Sarafian, son dönemde Ermenistan’da yayımlanan bir dizi soykırım tanıklığına da değindi. Soykırımdan kurtulup Kafkasya’nın farklı yerlerine dağılmış olan göçmenlerden 1916’da derlenen bu tanıklıkların birinci bölümü Van vilayetini kapsıyor. Sarafian, Erciş çalışmasına, Hovhannes Mardirosian’ın çalışmalarının bağımsız bir değerlendirmesini yapabilmek için giriştiğini ve söz konusu çalışmanın bu sınamadan dikkate değer bir başarıyla geçtiğini de sözlerine ekledi. Sarafian, eldeki verilerle Erciş’te yaşananlar hakkında eleştirel bir anlatı sunabilmenin mümkün olduğunu belirtti. Kıyımlar 19 Nisan 1915’te başlamıştı. Tanıklıklara göre bölgedeki Ermenilerin herhangi silahlı bir eylem yaptıklarına dair hiçbir kanıt yoktu. Erciş’teki Ermeniler devlete sadıktılar, kaymakam Rıza Bey’e güveniyorlardı ve yaklaşan kıyımın farkında değildiler. Ancak ustaca tuzağa düşürülerek, iki gün içerisinde topluca öldürüldüler.
Ermeni erkekler 19 Nisan 1915 günü Rıza Bey tarafından askere kaydedilmek bahanesiyle çağırılıp hepsi oracıkta tutuklanarak öldürülmüşlerdi. Polisler, merkezi otoriteden aldıkları açık olan talimatlarla cinayetleri sistematik olarak işlemişlerdi. Erciş’te toplamda iki bin beş yüze yakın insan öldürülmüştü.
Bir plan vardı
Bu katliamların bazı özellikleri, bu suçun bazı amaçsız katil sürülerinin işi değil, arkasında bir planın olduğuna işaret ediyor. Kadınlar ve çocukların genel olarak öldürülmeyip yiyecek yardımına dahi tabi tutulmaları üst düzey yöneticilerin işin içinde olduklarını ele veriyor. Öte yandan, bölgedeki başlıca katiller soyguncular değildi. Devlet daha sonra köyleri yağmalayıp yakmak için Kürt unsurları harekete geçirmişti. Kürtlerin Ermenileri koruduğu nadir vakalara rastlansa da genel anlatı Ermeni köylerinin bazı güruhlarca yakılıp yıkıldığı yönünde. Başka anlatılarda sözü geçen, Van’ın farklı bölgelerinde Ermeni gençlere toplanıp silahlarını teslim etmeleri yönünde emir verilmesi meselesi göz önünde bulundurulduğunda, Erciş katliamlarının Ermenileri topluca yok etmeyi kapsayan daha büyük bir planın ön adımı olduğu anlaşılabilir. Van şehri özsavunma amaçlı geniş bir altyapı hazırlamıştı, fakat Ercişli Ermenilerin buna benzer bir planı yoktu, karşı koymak yerine mümkün mertebe Kafkasya’ya kaçma eğilimindeydiler. Osmanlı Devleti’nin Van bölgesindeki Ermeni nüfusunu imha etmek gibi bir politika güttüğü açıktı.
Sarafian, Erçiş çalışmasını bugünkü Ermeni çalışmaları dünyası bağlamında değerlendirdiği kısımda söz konusu çalışmaların düzensiz olduğunu belirtti. Sarafian, birincil kaynakların mevcudiyetine rağmen konunun yeteri kadar çalışılmadığını ve geç Osmanlı dönemine ait belli başlı meseleler üzerinde yapılacak olan daha ayrıntılı analizlerin modern Ermeni tarihinin eksiksiz bir fotoğrafının çekilmesinde hayati rol üstleneceğini kaydetti.
Ermeni çalışmalarında sıkça rastlanan spekülasyonların bilimsel araştırma ve kanıtlarla cevap bulan gerçek tarih yazımı geleneğinin yerini almasını eleştiren Sarafian, ayrıca modern Ermeni tarihindeki birçok olayın henüz yazılmadığını, çünkü resmi tarihçilerden daha fazla iş beklemenin hata olduğunu kaydetti. Kendisine göre Erçiş örneği gibi mikro tarih çalışmaları güvenilir bir tarih yazımının olmazsa olmazlarıdır.
Arşivler kime açık?
Konuşmanın devamındaki soru-cevap bölümünde Ara Sarafian , soykırım inkârcısı Justin McCarthy’nin üç Türk tarihçiyle birlikte yazdığı The Armenian Rebellion in Van (Van’da Ermeni İsyanı) adlı kitaba da değindi. Sarafian, bölgedeki Ermenilerin 1912’den itibaren isyan planlayan asiler olarak tanımlandığı kitapta, 1915’te yaşananlara ve köylerde yapılan katliamlara herhangi biçimde değinilmediğini aktardı.
İnkârcı oyuna henüz dâhil olan Edward Erickson, Ermeni meselesini Türk askeri perspektifinden yorumluyor. Erickson, Ankara’daki Osmanlı arşivlerinden yararlanıp araştırmasında söz konusu arşivdeki belgelere atıfta bulunabilirken, Sarafian gibi tarihçilerin Erickson’un eserlerindeki iddiaları inceleyebilmesi için bu arşivlere erişim izni ise verilmiyor. Tıpkı aynı tarihçilerin 1990’larda McCarthy’nin yararlandığı kaynakların bulunduğu İstanbul Başbakanlık Arşivleri’ne girmesine izin verilmediği gibi.
Öte yandan, Ermenci Devrimci Federasyonu Taşnaktsutyun’un Boston’da bulunan arşivlerinin bir kısmını görmüş olmasına rağmen, bu belgelere erişim sınırlı olduğundan, Ara Sarafian kendi araştırmalarında söz konusu kayıtları kullanmadığını belirterek, soykırımı inkar eden Türk resmi tarihçiler de dahil olmak üzere tüm bilim insanlarının eşitçe tüm belgelere ulaşmaları gerektiğine inandığını ifade etti.
Sarafian inkârcı tarih yazımına başka bir örnek olarak Yusuf Sarınay’ın çalışmasını gösterdi. 24 Nisan 1915’le ilgili bir çalışmasında Sarınay, İstanbul’da tutuklanıp Ayaş’a gönderilen siyasi mahkûmların serbest bırakıldıkları zamana dek devlet koruması altında tutulduklarını iddia etmiş ve bu iddiasını Osmanlı kaynaklarına dayandırmıştı. Sarınay’ın iddialarını araştırarak, bunların kurgu olduğunu tespit eden Sarafian, Agos’ta Sarınay’ın öne sürdüğü bu iddiayı ele alan bir yazı yazmışsa da, söz konusu tarihçiden herhangi bir cevap alamamıştı. Sarafian’a göre, inkârcı tarihçiler kanıtlar üzerine temellendirilmiş tartışmalarla ilgilenmedikleri için Sarınay’ın sessiz kalması da öngörülebilir bir durum.
Konuşmasının sonuna yaklaşırken geç dönem Osmanlı tarihiyle ilgili akademik çalışmaların en iyi örneklerinden bazılarının Türk akademisyenler tarafından yapıldığına dikkat çeken Sarafian, Ermenice öğrenmiş olan Türkiyeli Kürt tarihçi Yektan Türkyılmaz’ın yanı sıra Uğur Üngör ve Ümit Kurt gibi araştırmacıların önemli çalışmalar yürüttüğünü belirtti.