1974 Kıbrıs çıkartması sonrası toplanan 2. Cenevre Konferansı’nda B. Britanya Dışişleri Bakanı Callaghan Türk heyetine şöyle demişti: ‘‘Bugün Kıbrıs sizin esiriniz. Ama gelecekte siz Kıbrıs'ın esiri olacaksınız.’’ O zaman bi anlam verememiştik. Şimdi veriyoruz.
Dış politikada İkinci Kıbrıs tuzağı geliyor. Kıbrıs’ta hiç olmazsa Türkleri korumaya gitmiştik, şimdi Arap’ın memleketi El-Bab’da resmen kimvurdu’ya gitmiş (IŞİD, Rusya…) 66 şehit yetmedi, artık daha da güney doğuya, Rakka’ya sarkıyoruz:
"El Bab’dan sonra durmak; böyle bir şey yok. Orada bir iletişim sıkıntısı olabilir. El Bab bir defa bizim nihai hedefimiz değildir. Şu ana kadar biliyorsunuz 3 bini aşkın DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. DEAŞ’ın asıl merkezi El Bab değil Rakka. Nihai hedef de 5 bin km karelik bir alanı temizlemektir".
Bu sözleri, iki oğluna da fiilen askerlik yaptırmamış Erdoğan söylüyor. Bu husus, şu anda değil ama çok yakın gelecekte bağıra bağıra konuşulacak; bekleyiniz. Şu anda dillendirilmiyor çünkü yüzbaşı kardeşinin Şırnak’ta şehit olmasına tabutu başında bağıra bağıra itiraz eden Yarbay Mehmet Alkan’ın ordudan KHK’yle ihraç edilmesinin zavallı şehit ailelerinde yarattığı ürküntü henüz geçmedi.
Üstelik El-Bab operasyonunun başarılı olmasıyla Fırat Kalkanı Harekatı'nın hedefine ulaşmış olacağını Başbakan yardımcısı N. Kurtulmuş 11 Şubat’ta ilan etmişti. Bunun daha mürekkebi kurumadan Erdoğan 13 Şubat’ta söylüyor bunu. Hükümeti yalanlıyor. El-Bab’ta şimdi sokak savaşı başlayacak, bu ilave kaç şehit demektir haberi yok. Onun için önemli olan, referandumdan önce “Suriye Fatihi” dedirtmek.
İç politikada Hükümet ile Erdoğan arasında durmadan patlak veren çelişkiler fazlasıyla malum. Ama dış politikada böyle şeylerin olması Türkiye’nin uluslararası piyasada artık ciddiye alınmayacağını ve fena halde “ucuzlayacağını” haber veriyor. Bekleyiniz.
Üstelik ABD’si, Rusya’sı ve AB’si bir kenara çekiliyor ve “Şahadet şerbeti herkese nasip olmaz!”larla beslenegelmiş Türk askeri kullanılıyor. Böyle bir durumda kediyi odanın köşesine sıkıştırmanın, yani IŞİD’i merkezi Rakka’da vurmaya girişmenin sonucunu tahmin zor değil: Türkiye’nin en kalabalık yerlerinde patlayacak canlı bombalar. Bekleyiniz maalesef.
***
Yargıç Orhan Gazi Ertekin’in 13 Şubat tarihli Cumhuriyet’te Kemal Göktaş’a söylediklerinde çok ilginç şeyler var. Ama yaptığı en önemli gözlem şu:
Erdoğan bu güne kadar sürekli aldatılmış olmaktan şikayet edip durdu. Önüne gelen aldatmış. Ama esas şimdi aldatılacak. Çünkü Erdoğan kendisinin her yerde hâzır ve nâzır olduğu izlenimini yaymaya çalışıyor ama hiçbir şeyi hiçbir biçimde kontrol imkanına sahip değil. Zira bir partisi yok, evet, bir partisi bile yok. Kendi örgütü, kadrosu, geleneği yok. AKP’nin çekirdeği olan Milli Görüş’ü (B. Arınç, A. Gül…) bir kenara fırlattı, inanılmaz bir kuşkular kumkuması içinde bütün yetkileri sıfır denetimle kendinde toplamaya çabalıyor. Başa çıkması mümkün değil.
Aynen kim gibi, II. Abdülhamit gibi. O da bir Yıldız İstihbarat Teşkilatı kurmuş, bizzat şahsına her ay 3.000’den fazla jurnal gelmeye başlamıştı. Şimdi de Erdoğan aynı durumda boğuluyor. Dört bir yandan, Almanya (DİTİB) dahil, binlerce ihbar geliyor. Kim bunlar? Kim olacak, kendilerini büyük iktidar kavgasının bir tezahürü gibi göstermeye çalışan küçük çıkarlar.
Fethullahçıların bıraktığı boşluğu kapmaya çalışan sürüyle tarikat piyasada fır dönüyor. Kimisi Ensar Vakfı gibi erkenden Bilal’i kullanmayı akıl etmiş, kimisi de Nakşibendilerin Ankara kolu Muradiye Kültür Vakfı bütçesini kullanıp Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı evlerinde kalan çocukları “karne mükafatı” diye umreye götürüyor şimdi.
Fethullahçılar hiç olmazsa tek başlıydı; bunlar binlerce kollu ahtapot. Kendi kadrosu olmayan Erdoğan bunlara güvenip dayanmak zorunda şimdi. Tek başına olduğu için bunları kullanamıyor; bunlar onu kullanacaklar. Son örnek, durmadan atılanların Parti içinde bile tepki yarattığı sırada, akademisyenlerin tasfiye listesi. En yandaş basın bile karşı çıktı çünkü ipin ucu tamamen kaçmış vaziyette, üstelik sıra kendilerine de gelebilir.
***
Bütün bunlar Erdoğan’ın yüzlerce korumayla gezdiği bir ortamda cereyan etmenin ötesinde, “İslamcılığın ışığının söndüğü, heyecanının bittiği, ruhunun çöktüğü” bir sırada oluyor. Buyurun binlerce örnekten bir tanesi:
"Ben 1 Eylül'de 672 sayılı KHK ile ihraç edildim. Hakkımda gözaltı veya yakalama kararı olmaksızın gidip savcıya ifade verdim. Aynı gün savcı kaçma şüphesi vs. vs. var diye tutuklanmamı talep etti. Bir aydan fazla süre Sincan L 2 cezaevinde kaldım. İfademin tekrar okunması için mahkemeye dilekçe verdim. Savcı eski ifadem üzerinden tahliyemi talep etti.
“16 Kasımda tahliye olduğum saatlerde eşim de trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiş. Eşim henüz 2 aylık anneydi ve doğum iznindeydi. Kızım şu an 5 aylık ve yetim aylığı henüz bağlanmadı. Beni terör [örgütü] üyesi gören gerek bağlı olduğum Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve bizzat bana referans olan Ulaştırma Bakanı Sayın Ahmet Arslan beye durumumu bildirdim ancak hiçbir sonuç alamadım. Yaklaşık 6 aydır hem maddi hem manevi olarak telafisi imkansız acılar yaşadım. Kızımın geleceği ve en azından bez ve mama parası için yetim aylığına ihtiyacım var lütfen sesimi duyun ve duyurun. Şimdiden teşekkür ederim. Saygılarımla. Mehmet Reşit Erdoğan 0546-491 6800"
Bu çığlık, demokrat bir Müslüman olduğu için kendisi de Kocaeli’nden KHK’yle atılan tıp doktoru Ömer Faruk Gergerlioğlu’na ulaşıyor. Bir ricayla birlikte: “Birçok arayan var hocam o yüzden herkese cevap veremiyorum genelde mesaj ile konuşuyorum ve tabii arada hakaret eden de çıkıyor ama önemli değil tabii…”
Dr. Gergerlioğlu bizim barisisteyenler grubuna yazıp şöyle diyor:
“ ‘Sadece suçsuz ve günahsız kızımın hakkı olan yetim aylığını istiyorum’ diyen birisine telefon açıp hükümeti yıprattığı için hakaret yağdıran bir toplumda yaşamaktan üzüntü duyuyorum. Müslüman olarak bazen bu toplumun neden ilahi azaba uğramadığını merak ediyorum, yetim bebeğinin hakkını arayana hakaret eden bir toplumun helak olmamasının nedeni Allah'ın ihmal etmesi değil, imhal etmesindendir (mühlet vermesinden), şahsi inancım bu, herkes farklı yorumlayabilir.”
Not: Efferim CHP. Dokunulmazlıkları kaldırtma rezaletinin ardından senden anca bu beklenirdi. Daha yapılmadan, referandum için AYM’ye gitmeyeceğini ilan ettin. “Milli irade” popülizmi yapmakta Erdoğan’a kafiye tutturdun. Göstere göstere oy verenler videolarını şimdi ne yapacaksın?
Zaten, desene, CHP olsa Erdoğan olamazdı.