CHP Milletvekili Selina Doğan, HDP milletvekili Garo Paylan’a verilen cezaya ve yaşanan tartışmalara ilişkin görüşlerini Agos için kaleme aldı.
HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, TBMM’de Anayasa görüşmeleri sırasında yaptığı bir konuşmada soykırım ifadesini kullandığı için 3 birleşim Genel Kurul’a katılmama cezası aldı.
Bunun ardından gerek cemaatimiz içinde gerek demokratik kamuoyunda bir tartışma başladı. Tartışmalarda Paylan’ı destekleyenler olduğu kadar konuşmasının “yersiz ve zamansız” olduğunu savunanlar da oldu.
Ertesi gün gazetecilerin görüşümü sorması üzerine şu açıklamayı yaptım:
“TBMM kürsüsünün dokunulmazlığı vardır ve ifade özgürlüğü vatandaş kadar milletvekilleri için de büyük önem arz etmektedir. Canımızı sıkan konular da olsa bunlar Türkiye’deki Meclis’te konuşulmalıdır. Canımızı sıkan bu konuların başka ülkelerin parlamentolarında değil, Türkiye’yi ilgilendiren her konuda olduğu gibi, TBMM’de görüşülmesi ve konuşulması gerektiğine inanıyorum.”
Bununla birlikte Paylan’ın açıklamasının zamanlamasını uygun bulmadığımı belirterek her şeyin yerinin ve zamanının olduğuna inandığımı dile getirdim.
Ortak sorumluluğumuz
Bu vesileyle bir kez daha Paylan’a verilen cezanın karşısında olduğumu dile getirmek istiyorum. Ceza, düşünce ve ifade özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir.
Bu görüşlerimi dile getirirken özenli bir dil kullanmaya dikkat ettim. Paylan’ın hedef haline getirilmesini önlemek de ve cemaatimizin kaygılarını göz önünde bulundurarak nefret dilini önlenmek de ortak sorumluluğumuzdur.
Arkadaşım Garo Paylan, yaşadıklarını Agos’ta yayınlanan bir yazıyla anlatmıştır. Yazısında yer alan “Basına açıklama yapan iki soydaşım da konuşmamı ‘yersiz ve zamansız’ bulmuşlardı. Şaşırmadım. Böyle dönemlerde eğilip bükülmeler olur. Korku, kaygı anlaşılabilir hisler” sözleriyle şahsımı kastettiği açıktır.
Garo Paylan'ın yazısını okumak için tıklayın: Bu tarihi hatadan dönelim
Tek insan rejiminin ülkeye dayatıldığı olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Siyasi partilerin referandum taktikleri geliştirdiği, HDP’nin bile MHP tabanını ikna etmek için mesajlar verdiği bir süreci yaşıyoruz. Öncelikli görevimiz, ülkenin normalleşmesi ve ardından demokratikleşmesidir. Sorunlarımızı ancak daha demokratik bir ülkede tartışabiliriz.
Konjonktür göz önünde bulundurulmalıydı
Ermeni meselesi daha önce de TBMM’de gündeme geldi ve tartışıldı. Tepkiyle karşılanmış olsa da soykırım ifadesi Genel Kurul’da daha önce kullanıldı ve bunun için cezai bir yaptırım uygulanmadı. Böyle bir tartışmanın yeniden başlatılması için siyasi konjonktürü göz önünde bulundurmak gerekirdi.
En temel hak ve özgürlüklerin dahi kullanılamadığı bir ortamda yapılan her tartışma, yayalarımızı ve dedelerimizi yaralamaktan başka bir işe yaramayacaktı. “Köpekler giremez” gibi Nazi söylemlerinin yazılı olduğu dövizlerin açıldığı, protez kullanan bir milletvekilimize bile yönelik şiddet kullanıldığı ve her türlü hukuksuzluğun meşru görüldüğü bir ortamda 100 yıllık bir tabuyu konuşmaya çalışmak olumlu sonuçlar doğurmayacaktı. Öyle de oldu.
Üstelik bu konuşmayla birlikte Genel Kurul’da bir içtihat oluştu ve bu sorunun bir daha konuşulması neredeyse imkansız hale geldi.
Parlamento’da bulunan her milletvekilimiz benim açımdan değerlidir. Farklı partilerde olsak da temel konularda belli bir uyum içinde siyasi faaliyet sürdürmemiz gerektiğine inanıyorum.
Hal böyleyken “eğilip bükülme” gibi bir ifadeyi haksız ve incitici bulduğumu ifade etmek isterim. Bu tartışmanın günlerce çeşitli platformlarda sürdürülmesi başka sağlıksız sonuçlara yol açacaktır.