Yahudi Kültürü Avrupa Günü kapsamında düzenlenen tur ve etkinlikler, empatiden antisemitizme, Yahudilerin İstanbul’daki tarihinden bugününe, pek çok meseleyi tartışmaya açtı.
İstanbul’daki mekânlar hızla aynılaşırken, hâlâ kendine özgü dokusuyla ayaktadır Galata. Bu semtin bize fısıldadığı bir hikâye vardır. Birçok toplumun hafızasının sindiği Galata’nın sokaklarında yer yer karşımıza çıkan, üzerinde İbranice yazıların bulunduğu binalar özellikle dikkat çekicidir. Bu zarif, güçlü ama tedirgin binaların fısıltıları bize, çehresi değişen Galata’nın geçmişini anlatır, ama anlamak için önce dinlemek gerekir.
Otuza yakın Avrupa ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de her yıl 27 Kasım’da Yahudi Kültürü Avrupa Günü kutlanıyor. İstanbul’da, Pazar günü bu kapsamda çeşitli eşzamanlı etkinlikler yapıldı. Organizasyonun temel amacı, Türkiyeli Yahudilerin tarihî ve kültürel mirasını katılımcılarla paylaşmak; Yahudilere yönelik cezasız kalan, artarak devam eden nefret söylemlerine inat “Buradayız!” mesajı vermekti.
Delisi bile Yahudi olan bir Galata
“Büyük çoğunluğu Yahudi olan bir Galata düşünün, öyle bir Galata ki, delisi bile Yahudi.” Tur rehberimiz, Şalom gazetesi yazarlarından Mois Gabay’ın kurduğu bu cümleyle güne başladık. Gabay’ın yoğun ve renkli anlatımı Galata sokaklarıyla birleşince, anlatılanlarla mekânlar arasında bağ kurmak hiç zor olmadı. Rehberimiz geçmişte tehditkâr sözlere maruz kaldığından, anlatacaklarının çoğunu açık alanlarda dile getirmeyi tercih etmediğini belirtti. Böylece, bundan elli sene önce nüfusunun büyük kısmını Yahudilerin oluşturduğu bir semtte Yahudilerin tarihi hakkında konuşmanın tehlikeli olabileceği gerçeğiyle yüzleşmiş oldum; gezinin beni sadece bilgilendirmeyeceğini, ‘öteki’yle empati kurmamı kolaylaştıracağını da anladım.
Aşkenaz Sinagogu’na, Kamondo Merdivenleri’ne, ‘Terziler Tapınağı’ olarak da bilinen ve günümüzde sanat merkezi olarak kullanılan Schneidertempel’a, İtalyan Sinagogu’na, son olarak da Neve Şalom Sinagogu’na gittik. Tur kapsamında Türkiyeli Yahudiler ve Yahudilik hakkında verilen temel bilgiler kadar, Türkiyeli Yahudilerin yaşadığı zorluklara dair açıklamaların da, katılımcıların konuya ilişkin farkındalığını yükselttiğini söylemek yanlış olmaz. Bu açıdan, özellikle Neve Şalom ziyareti çok etkileyiciydi. Sıkı bir güvenlik taramasından geçtik önce. Kapıların kalınlığı bile, yaşayacağım deneyim hakkında bir fikir veriyordu bana. İsmi ‘Barış Vahası’ anlamına gelen Neve Şalom’a girdiğimde gördüğüm ilk şey, 6 Eylül 1986, 1 Mart 1992 ve 15 Kasım 2003 tarihlerinde yaşanan saldırılarda hayatını kaybeden insanların isimleriydi. 2003 saldırısında yakınlarını kaybeden rehberimiz Gabay, Yahudilerde her kuşağın bir travması olduğunu söyledi. 1934 Trakya Olayları, Varlık Vergisi, ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyası, 6-7 Eylül olayları ve sosyal medyada her gün karşılaşılan, önlenmesi için hiçbir şey yapılmayan, Yahudilere yönelik nefret söylemleri... Gezi sırasında, Gabay, ‘Yahudi’ ile ‘Musevi’ arasında yapılan ayrıma da dikkat çekti. Geniş toplum nezdinde saygı gören Yahudilere Musevi dendiğini ve Yahudi kelimesine olumsuz bir anlam yüklendiğini söyleyen Gabay, aslında böyle bir anlam taşımayan Yahudi kelimesinin kullanımının yaygınlaştırılmasıyla bu sorunun aşılacağını düşünüyor.
Güvenlik kaygısı
Neve Şalom Sinagogu’nun içinde yer alan 500. Yıl Vakfı’na ait müzeyi gezdikten sonra, ‘Yaşayan Kütüphane’ etkinliğine katıldım. Her insanın bir kitap gibi olduğu; tıpkı kitaplarda olduğu gibi, sadece başlıklara, etiketlere bakılarak bir insan hakkında fikir sahibi olunamayacağı anlayışı üzerine kurulu olan bu etkinliğe ilgi yoğundu. Etkinlikte yer alan gönüllülerle, Yahudi toplumunun alternatif sesleri üzerine de konuştuk. Gönüllüler, antisemitizme karşı kurulan ‘Avlaremoz’ (www.avlaremoz.com) adlı çok sesli platformun etkilerinden bahsetti bize.
Yaşayan Kütüphane’den sonra, temsili bir Yahudi düğününe katıldım. Bir çocuk korosuyla birlikte çeşitli düğün şarkıları söyleyen solist hepimizi keyiflendirdi. Akabinde, haham, düğün gelenekleri hakkında açıklamalar yaptı; gelin ve damat bu açıklamalar doğrultusunda, töreni ‘canlandırdı’. Neve Şalom’un etkileyici atmosferinde yapılan bu ‘gösteri’, organizasyonun en çok ilgi çeken kısmı oldu.
Gün boyu eğlenmiş, çok şey öğrenmiş olsam da, sinagogdan ayrılırken olası bir güvenlik sıkıntısı sebebiyle tedirgindim. Ben bu tedirginliği sadece bir gün yaşadım, Yahudi toplumu ise hayat boyu yaşıyor. Birileri rahat bir şekilde ibadethanesine girerken diğerleri üç çelik kapıdan geçmek zorunda kalıyor. Bütün bunlara rağmen, Yahudiler bu etkinlikle “Buradayız!” diyerek birbirimizi anlamamıza yardımcı oluyor.
Yahudi Kültürü Avrupa Günü yılda bir kez düzenleniyor ama Neve Şalom’un içinde yer alan ‘ürk Musevileri Müzesi haftaiçi 10:00-16:00 (cuma günleri 10:00-13:00), pazar günleri 10:00-14:00 arasında gezilebilir. Her ay düzenlenen Galata Yahudi Mirası Turu için ayrıntılı bilgiye ise Müze 500’ün internet sitesinden ulaşabilirsiniz: www.muze500.com