Hrant Dink Vakfı tarafından düzenlenen “Van ve Çevresi: Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi” konferansına katılan Kévorkian, ile soykırım çalışmalarının seyrini ve kendisinin yeni çalışmalarını konuştuk.
Raymond Kévorkian Ermeni Soykırımı araştırmaları alanındaki en yetkin isimlerden biri. Ermenistan Bilimler Ulusal Akademisi Yabancı Üyesi olan Kévorkian çalışmalarını University of Paris VIII: Vincennes-Saint-Denis ve Institut Français de Géopolitique bünyesinde devam etmekte. Aras Yayıncılık tarafından yayınlanan “1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler”, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Ermeni Soykırımı” ve Belge Yayınları’ndan çıkan “Soykırımın İkinci Safhası” Türkçeye kazandırılan önemli araştırmaları. Hrant Dink Vakfı tarafından düzenlenen “Van ve Çevresi: Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi” konferansına katılan Kévorkian, ile soykırım çalışmalarının seyrini ve kendisinin yeni çalışmalarını konuştuk.
Ermeni Soykırımı’nın 100. yılını geride bıraktığımız, herkesin beklediği eşiği geçtikten sonraki bu dönemde soykırım çalışmaları nasıl bir eksende devam ediyor?
Soykırım sorunsalı masada olmaya devam ediyor. Daha çok tazminat konusunun gündemde olduğunu farkediyorum bu dönemde. Genel anlamlar yüklenebilecek tazminat sözcüğü kullanılıyor, fakat şimdi artık içeriğini daha yumuşatabiliriz. Bildiğim kadarıyla bu dönemde revaçta olan eğilimlerden biri de abideler, kültürel mirasa dair yapılar. Bunlar şahsa değil, topluma ait yapılar ve zamanında vakıf statüsündeydiler. Fransa’da bu bağlamda çalışan bir dernek olduğunu biliyorum: “Yergir yev Mışaguyt” (“Memleket ve Kültür”). Sembolik olarak 100 abide etrafında çalışmalar yapmış, sonuçlarını Türkiye’deki Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne sunmuş ve restore edilmesini, geri verilmesini talep etmiştir. Yerel yönetimlerle işbirliği yapmak için ilginç bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Onlara bir iyi niyet göstermeleri için sunulan bir kapı olduğunu düşünüyorum aslında.
Sanırım 100. yıl döneminde hükmeden hafıza oldu, fakat araştırma çalışmaları devam edecek, devam etmeli. Nelerin nasıl yaşandığını anlamamız gerekir. Araştırmaların sınırları genişlemekte: Artık sadece tarihçiler hüküm sürmüyor bu alanda. Onlar belli temeller attılar. Şimdi antropologlar, sosyologlar, sanat tarihçileri vs. ele alıp devam ettirmeleri gerekir. Bu doğrultuda da çalışmalar yapılıyor. Farkettiğim bir diğer alan da soykırımın sonuçları konusunda ciddi çalışmalar yapıldığı. Mesela yetimler, sığınma evlerine konan kadınlar, Türkiye’nin Kemalist döneminde Ermenilerin yaşadıkları. Bu konuda Talin Suciyan’ın yaptığı çalışma iyi bir örnek.
Bu alanlarda çalışan yeni bir nesil var. Sanırım tarihçilerin veya akademisyenlerin önemli bir rol üstlendiği ender dosyalardan biri Ermenilerinki, zira sorunu az çok aydınlatıyorlar.
“1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler” ve “Ermeni Soykırımı” gibi devasa çalışmalardan sonra siz şu sıralar ne üzerinde çalışıyorsunuz?
Yaptığım iki temel çalışma var. Biri Soykırım’dan önce, diğeri Soykırım sırasında... Şimdi hemen hemen beyaz bir sayfa olan Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemi ele aldığım üçüncü kısım üzerinde çalışıyorum. Bu konuda temel sorunları masaya yatırmamış olan Türk resmi tarihçiliği var. Bu konu üzerinde çalışıyorum. Kurtulanların geri dönüşü, özellikle Ankara’dan İstanbul’a kadar olan bölgelerde, Mustafa Kemal’in ve Jön Türklerin epeyce çetrefilli ilişkileri... Sanırım epeyce ilginç olacak...
“Yeni çalışmama Rumlara yapılan kırımları, sürgünleri de katacağım, çünkü geri dönmeyi başaran veya kalabilen son Ermeniler de Rumlarla beraber sürgün edildiler.”
Hangi tarihleri kapsıyor çalışmanız?
Kasım 1918’deki Mütareke’den yaklaşık 1922 tarihine kadar. Rumlara yapılan kırımları, sürgünleri de katacağım, çünkü geri dönmeyi başaran veya kalabilen son Ermeniler de Rumlarla beraber sürgün edildiler. Bu sürgün sürecini savaş dönemindeki olaylarla karşılaştırmalı bir şekilde araştırıyorum. Bir çok benzerlikler var. Sanırım Kemalist bu ilk dönemi Jön Türkler’in imha çalışmasının farklı şekilde uygulanan bir devamı olarak algılayabiliriz.
Hrant Dink Vakfı tarafından düzenlenen bu toplantılar ışığında, Türkiye’de yapılan çalışmaları nasıl değerlendirirsiniz?
Şüphesiz bu son 10 yılda, İstanbul’da bulunan birkaç üniversite bünyesinde yoğunlaşmış, genelde eğitimini yurtdışında almış başarılı akademisyenler tarafından konunun ele alındığı, ciddi gelişmeler gözlemliyoruz. Tabii onların öğrencileri de var... Gelen yeni nesilin ileriki yıllarda yaptıklarımızı iki aşama daha yukarıya taşıyacağını söylemek isterim. Belirtmem gerekir ki Türkiyeli araştırmacılar arasında epeyce de Ermeni var. Özellikle kadınlar ve genelde Getronagan Lisesi mezunu kişiler. Bütün bunlar sürprizdi... Diaspora yıllar boyunca Türkiye Ermenilerini yok saymıştı. Herhangi bir beklenti içinde olmama konusunda ikna olmuşlardı. Fakat şimdi entellektüel anlamda ne kadar ilginç gelişmeler olduğuna tanıklık ediyoruz. Hrant Dink Vakfı bunun en güzel örneklerinden biri, bir iç dinamik var.