21. Yüzyılda Ermeni kimliğine Eleştirel Yaklaşımlar konferansının konuşmacılarından biri de Suren Tanielyan’dı. Yerevan’daki “Spürk (Diaspora) Araştırmalar Merkezi’nin kurucusu ve direktörü olan Tanielyan, Yerevan’daki Haçadur Abovyan adını taşıyan Devlet Pedagoji Üniversitesi’nde de ders veriyor. Tanielyan özellikle diaspora edebiyatı ve batı Ermenicesi’nin eğitim sorunları ile ilgileniyor. Bu konuda çok sayıda bilimsel araştırması bulunuyor. Tanielyan’ın batı Ermenicesi’nin bilhassa Sovyet ve günümüz Ermenistanı döneminde yaşadığı sorunlar üzerine sunduğu tebliği yayımlıyoruz.
Tarih boyunca rakip iki imparatorluklarla, onların ima ettiği uygarlıklarla, dilsel, edebi ve kültürel algılarla, bu iki imparatorluğun eğitim uygulamalarıyla, Ermenilerin batı ve doğu olarak ayrışmasının 170 yıllık bir geçmişi var.
Bu ayrışma ulusal tarihin belki de çözüm bulamamış algılarının, geleneksel sembollerinin veya onların yol açtığı komplekslerin farklı okunuşundan, sosyal olayların farklı değerlendirilmesinden kaynaklanmakta. Bu durum ne yazık ki bilimsel yorumlarda bile ayrışmaya yol açabildi. Özellikle 1915-1920 yılları itibarı ile doğu ve batı Ermeni olgusu arasında açık bir ayrışma olduğundan söz edilebilir. Sorunumuz bu iki kutbun öncelikle tanımlanmasını ve savunulmasını gerektiriyor. Burada savunma olarak tanımlanan şey esas olarak batı Ermenilerinin ürettikleri değerler topluluğudur. Nitekim tehlike altında olan da odur. Örgütlenmesini tamamlamış, güçlenmiş dominant karakterli ve egemenliğini bütün alanlarda dayatmış bir olgudur doğu Ermeniliği. Bu yüzden de Ermenistan kolayca “Büyük abi” pozisyonuna bürünebilmekte. Bu görüntüye Sovyet döneminden beri aşinayız. Mevcut bu durumun arka planında tarihsel rolümüzün çarpıtılmış algıları yatıyor. Bizler batı değerlerinin yok edilmesine sessiz kalanlarız.
Henüz başındayız
Şu kadarını bile söylemek durumun vehametini ortaya koyacaktır. Günümüzde Ermenistan’da Batı Ermenice eğitimi gerek yüksek okullarda, gerek orta okullar düzeyinde son derece iptidai bir düzeyde sürdürülüyor. Bu durumu ders saatlerini gözleyerek bile tespit etmek mümkün. Ayrıca edebiyat dersleri de kendi başına aynı kanaati oluşturmamız için yeterince somut bilgi içeriyor. Kendi kültürel potansiyelleri ile varlık gösteren kaç yazara rastlayabiliriz anılan bu eğitim programında? Parti değerleriyle hareket eden fakat milli karakterini koruyan ve edebi değerine sahip olan kaç yazardan bahsedildi ki 70 yıllık Sovyet Ermenistan’ın eğitim politikaları boyunca? Hamasdeğ, Avedis Aharonyan ve Muşeğ İşhan isimlerini hatırlamak bile bu konuda sürdürülen adaletsizliği görmek için yeterli olabilir. Şu anda sadece bu ölçekteki sorunların teşhisi değil aynı zamanda siyasi ve edebi kültürel kırılganlığın aşılması konusunun da henüz başlangıcındayız. Yani bilimsel potansiyel tarafından kırılganlığın aşılması sürecinin henüz başlarında bulunuyoruz. Kırılganlığın sınırlandırılması için mutlak addettiğimiz üç gruplamadan sözedilebilir
Günümüzde Ermenistan’da Batı Ermenice eğitimi gerek yüksek okullarda, gerek orta okullar düzeyinde son derece iptidai bir düzeyde sürdürülüyor. Bu durumu ders saatlerini gözleyerek bile tespit etmek mümkün. Ayrıca edebiyat dersleri de kendi başına aynı kanaati oluşturmamız için yeterince somut bilgi içeriyor.
1- Kırılganlığın siyasi kapsamı
1926 yılında Sovyet Ermenistanı nüfusunun yüzde 60’ı göçmen veya kaçak olarak ana vatana sığınan batı Ermenilerinden oluşmaktaydı. Onların etnik aidiyeti Ermenistan’da önemli bir kırılmaya uğradı ve zaman içerisinde farkına bile varılmadan yok oldu. Bu süreçte Batı Ermeni kültürünün dünyaca ünlü tiyatro oyuncusu Vahram Papazyan dahası edebi şahsiyetler Kurken Mahari, Keğam Sevan ve başkaları çok hızlı bir şekilde ve inanılmaz bir kolaylıkla kimliğin en önemli unsuru olan dili rejime uyum göstermek için kolayca kurban ettiler. Oysa İstanbul’da ve diğer diaspora merkezlerinde yaşamak zorunda kalanlar için durum hiç de böyle gelişmedi. Ancak Doğu Ermenicesiyle yazan Gostan Zaryan, Harut Gostantyan, Hagop Garabents, Yeğişe Ayvazyan ve diğerleri İstanbul’da ve diasporada mevcut olan bütün şartlar altında Doğu Ermenicesiyle yazmaya devam ettiler. Bu yazarları aynı şeyle suçlayamayız.
Kimlik kaybını farkeden ve buna karşı tepki veren aydınlardan biri Şahan Şahnur oldu. Avrupa’da ve ABD’de Batı Ermenileri yine ortamın şartlarına uymaktaydılar. Bu da milli değerlerin temel taşları olarak kabul edilen tarihsel hafızanın aidiyet bilincinin kültürel mirasın anlamlandırılmasının kaybına yol açmaktaydı. Kimlik kaybının yol açtığı erozyonu bugün net bir şekilde gözlemlemek mümkün. Dünkü Amerika Ermenisi bugün Amerikalı olmuştur, Arjantin Ermenisi Arjantinli, Fransa Ermenisi de Fransız olmuştur. Bütün dünyada gözlemlenen bir tabloyla karşı karşıyayız herkes bu sürece karşı mücadele etmek istiyor ama sonucu değiştirmek mümkün değil.
2- Kırılganlığın dil ve edebiyat boyutu
Burada batı ve doğu Ermeniceleri arasındaki orantısız eğri ile karşılaşıyoruz. Orantısızlığın kaynağında Sovyet Ermenistan’ında daha 1922 yılında siyasi kaygılarla uygulanmaya başlanan “Apeğyan imla sistemi” bulunuyor. Amaç genç Sovyet cumhuriyetini “dış” Ermenilerden soyutlamaktı. Unutmayalım ki o yıllarda enternasyonalizm adına özgün Ermeni alfabesini kaldırmak yönünde de çabalar vardı. Nitekim bu uygulama Azerbaycan ve bir dizi Orta Asya cumhuriyetinde uygulandı. Bu süreçte Hovhannes Tumanyan’ın ve onla aynı görüşteki Ermeni yazarların, edebiyatçıların, eğitimcilerin yaklaşımı eleştirilerle karşılandı. Tumanyan net bir şekilde Apeğyan’ın ve dönemin eğitim bakanı Boğos Magintsyan’ın yeni düzenlemeyi mutlak surette dayatmalarına karşı çıkmaktaydı.
Batı Ermenilerinin, dahası doğu Ermenicesi konuşan İran Ermenilerinin bu düzenlemeye karşı çıkmaları tam bir sürpriz oldu iktidardakiler için. Ancak bu kahramanca direnişe karşı Sovyet Ermenistanı yöneticileri de, günümüz bağımsız Ermenistandaki iktidar odakları da duyarsız kalmaya devam ediyorlar.
Sonuçta “dış” Ermeniler, Şahan Şahnur veya Hamasdeğ, Hagop Oşagan veya Vahan Tekeyan, Zare Khrakhuni, Rober Haddeciyan, tüm İstanbullu yazarlar, Zaven Biberyan, Zahrad, Vart Şigaher, İkna Sarıaslan, Mıgırdiç Margosyan ve daha pek çokları klasik yazım kuralına sahip çıkarak kültürel mirası korudular. Bu mücadelenin başında ise 20. Yüzyılın başlarında şekillenen ve bu güne değin aşılamayan edebiyat birikimini görmek gerekir.
Bizce gerekçe ve sonuç yazının birlikteliğinde saklı. Misak Medzarents ve Vahan Deryan, Taniel Varujan ve Hovhannes Tumanyan, Siamanto ve Yeğişe Çarents aynı imla kuralları ile yazmaktaydılar. Diasporadaki Ermeni yazarlar klasik yazım kurallarını sadece Apeğyan imlasına karşı değil, aynı zamanda globalleşen dünyaya karşı da savunmaktalar.
3- Kırılganlığın eğitim boyutu
Eğitim ve dil sorunları birbirleri ile yakın bir ilişki içindedirler. Var olan gelecek nesillere aktarılmak zorunda. İyi de bu aktarım nasıl gerçekleşiyor? Ermenistan örneğini gözlemleyerek bu aktarımın problemli olduğunu söylemek mümkün.
Müfredat programlarında Batı Ermenicesi genel olarak göz ardı edilmektedir. Bu konuda daha önce değişik platformlarda dile getirdiğimiz bir dizi tespiti yinelemekte fayda var. Devlet okullarında batı Ermenicesi bilgileri son derece yetersiz aktarılmakta. Yazarların yaşam öyküleri ile sınırlı kalan bu dersler, lise düzeyindeki okullarda da aynı yetersizlikle işlenmekte. Öğrenciler Ermenicenin bu iki önemli dil grubu arasında kelime dağarcığı, dilbilim ve imla kuralları konularında büyük tereddütlerle boğuşmak zorunda kalmaktalar. Sonuç olarak doğu Ermenicesi ile eğitim alan öğrenci batı Ermenicesi ile yazan yazarın eserini algılamakta zorluk çekiyor. Samimiyetle itiraf etmeliyiz ki öğretmen de bu zorluğu öğrenci kadar yaşamakta.
Aynı dehşet manzara yabancı diller konusunda büyük aşamalar kat eden üniversitelerde de karşımıza çıkıyor. Edebiyat fakültelerinin yarı yıl programları içinde haftada sadece bir ders süresi ile işlenen batı Ermenicesi konusunda öğrencilerden beklentilerimiz yüksek olamaz. Bu durum bir anlamda değersizleştirme ise, diğer bir anlamda da kimliğin tahrip edilmesidir.
Halep’in yıkılışından sonra Ermenistan’a göç eden Suriyeli Ermeni öğrencilerin Batı Ermenice ile ders işleyen tek bir okul dahi bulamamaları tesadüfle açıklanamaz.
Dilsel kimliğin gerçekten yeniden inşası meselesini ulusça tartışmak zorundayız. Tembelliğe ve ondan kaynaklanan aptallığa müsaade edemeyiz.
Bugün Ermenistan Cumhuriyeti siyasi stratejisini devlet sembolleri ile ifade etmeye kalktığı için genel bir Ermeni kimliğinin oluşması için gereken özeni göstermiyor.
Neden öfkeliyiz?
Bu kadar öfkeli olmamızı da açıklamak zorundayım. Olsun Diaspora’da olsun Ermenistan’da mihenk taşının kimlik sorunu olduğu sayısız bilimsel toplantı düzenlendi. Bugün Ermenistan Cumhuriyeti siyasi stratejisini devlet sembolleri ile ifade etmeye kalktığı için genel bir Ermeni kimliğinin oluşması için gereken özeni göstermiyor. Beklenirdi ki kimliğin tanımı, öncelikle manevi ve edebi sorunların devlet düzeyinde bilinçlendirilmesiyle sağlansın.
Çeviri: Pakrat Estukyan-Varduhi Balyan