‘Eğitimde amaç ve araç birbirine karışıyor’

Türkiye’deki eğitim sistemi özellikle yoğun sınav temposuyla sıkça gündeme geliyor ve eleştiriliyor. İlköğretim öğrencilerinin tabi tutulduğu TEOG sınavı ve bu sınav sisteminin sürekli olarak değiştirilmesi, gerek öğrencileri, gerek eğitimcileri olumsuz yönde etkiliyor. Türkiye’deki ve Ermeni okullarındaki eğitim sorunlarını, uzun yıllar Getronagan, Esayan ve Pangaltı Mıhitaryan liselerinde felsefe öğretmenliği yaptıktan sonra Tıbrevank Lisesi’nde müdürlük görevini üstlenen ve 2015-16 eğitim ve öğretim döneminin sonunda bu görevden ayrılan Armen Saruhanyan’la konuştuk.

Türkiye’deki eğitim sisteminin geçmişten bu yana üstesinden gelinemeyen sorunları var. Sizce temel sorunlar hangileri?

Eğitim de hayatın kendisi gibi çok hızlı değişen bir olgu olduğu için, yalnızca Türkiye’de değil, en gelişmiş ülkelerde de, eğitimle ilgili sorunlar bitmiyor. Türkiye’deki eğitim sisteminde gördüğüm en temel sorun, bu eğitim sisteminin, çocuğa hedefini belirleme konusunda yeterince destek olamaması. Amaç olması gereken şeyler araç oluyor. Bitmek tükenmek bilmeyen, birkaç yılda bir değişen bir sınav sistemi var. Bu durum, sistemin içeriğinin kaçırılmasına, ıskalanmasına sebep oluyor. Sınavda veya okulda başarı bir araçtır. İyi bir gelecek, kişinin kendi potansiyelini ortaya çıkaracağı, hak ettiği bir hayatı elde etmesi için bir araçtır. Fakat Türkiye’de bu, amaca dönüşüyor. Amaç, TEOG’da veya okullardaki sınavlarda başarı. ‘Başarı’ kavramının da içinin doldurulması gerekiyor. Başarı elde edildiği zaman nihai hedefe ulaşılmış olunuyor mu? Hayır. Bu başarının bir basamak, bir araç olması gerekiyor. Türkiye’de her şey sınavlarda başarıya odaklanmış. Çocuğun potansiyeli nedir, kendisi ne olmak istiyor? Bu sorulara odaklanmadığımız için ciddi sıkıntı yaşadığımızı, gelişmiş birçok ülkeden geri kaldığımızı düşünüyorum.

Sık sık sınava tabi tutulmak, öğrencilerin psikolojisini nasıl etkiliyor?

Şüphesiz, olumsuz etkiliyor. İç seslerini dinlemelerine engel oluyor. Hal böyle olunca, öğretmenler bazen çocuğun potansiyelinin farkına varamayabiliyorlar. Çünkü pek inanmadığımız bir sistemin içindeyiz ve ister istemez, bazen hatalar yapıyoruz; en büyük zararı da çocuklar görüyor.

Bunun yerine ne yapılabilir?

Bir eğitimci olarak, sistemin aksayan taraflarını görebilirim. Elbette çözüm yolları vardır ama bu beni aşar. Çünkü Türkiye’nin büyük bir nüfusu var; sosyoekonomik dağılımda büyük sıkıntılar yaşanıyor. Eğitim imkânı açısından büyük eşitsizlikler olmasına rağmen herkesten aynı sınavda başarılı olması bekleniyor. Bu, çok ciddi, belki de hallolması gereken ilk sorun. Dolayısıyla, ilk olarak bununla ilgili bir çalışma yapılabilir. Okulun daha ön planda yer alması gerekiyor. Sınav sistemi değiştirilmedikçe, dershanelerin rolü istediği kadar azaltılsın, bir fayda sağlanamaz. Bu sefer liseler veya ilkokullar dershaneye dönmeye başlıyor; bu da bence arzu edilen bir şey değil. Maddi imkânı olan çocuklar sınavlara çok iyi hazırlanabilirken, olumsuz ve yetersiz koşullarda eğitim gören çocuklar da var. Bu eşitsizliğin önüne geçilmeli. Birbirlerinden çok farklı koşullarda eğitim gören çocukların performanslarının aynı sınavda ölçülmesi, başlı başına bir sorun.

Ermeni okullarında bunlar dışında nasıl sorunlarla karşılaşılıyor?

Ermeni okullarında yaşanan sorunların temel olarak iki kaynağı var: Okullarımızın ülkenin genel eğitim sisteminin içinde yer alması ve kendi iç yapıları. Ülkedeki eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunlar, sınav sistemleri, müfredatlar zaten bir şekilde Ermeni okullarını da etkiliyor. Diğer yandan, küçük bir toplum olmamız bir handikap yaratıyor. İnsanların birbirini tanıyor olması, profesyonellik açısından önemli bir sorun oluşturabiliyor; ahbap-çavuş ilişkisi zaman zaman sıkıntılara yol açıyor. Daha geniş bir vizyon olması gerekiyor. Okullarda, yetişmiş, gerçek anlamda eğitimci bulundurma konusunda sıkıntı çekiyoruz. “Okullarda hak etmeyen insanlar çalışıyor” demek istemiyorum tabii; söylemek istediğim, sayıca az olduğumuz için kaliteli eğitimci sayımız da kısıtlı. Bu durum, Ermeni okulları için büyük bir dezavantaj.

Okulları konuşurken, vakıf yönetim kurullarını dışarda bırakamayız. Yönetim kurulu üyelerinin bu işi amatör olarak yapmaları da durumu zorlaştırıyor. Herkesin bir işi var, hayat kavgası var; işinden, gücünden, sosyal hayatından vakit artırıp vakıf işleriyle uğraşarak topluma hizmet veriyor bu insanlar. Ama iyi niyet ya da çok çalışmak ile, verimlilik veya doğru şeyler yapmak arasında fark var. Yönetim kurulu üyelerine haksızlık yapmak istemiyorum ama bu işleri amatörce yürüttüğümüz, organize olamadığımız, yönetim kurulu üyeleri arasında eğitim konusunda işinin ehli olanların sayısı çok düşük olduğu için sıkıntılar yaşıyoruz.

Ayrıca, yıllardır konuşulmasına rağmen liselerin çeşitlendirilememesi, eğitim alanında önümüzü tıkıyor. Çocukların isteklerini, farklı alanlardaki potansiyellerini gözardı ederek hepsini bir sınıfa tıkıyoruz. Özellikle 9. ve 10. sınıftaki çocuklara mecburi derslerle yüklü bir müfredatı dayatıyor, onlardan kayıtsız şartsız bu derslerden başarılı olmalarını bekliyoruz. En azından sanat okulu, sosyal bilimler lisesi, meslek lisesi gibi okullar açılıp liseler çeşitlendirilebilir.

Türkiye’deki Ermeni okullarında, yurtdışında uygulanan bir eğitim modeli denenebilir mi?

İlköğretimde hareket alanı daha fazla olabilir. Özellikle ilköğretimde, mevcut müfredatın çok daha verimli kullanılabileceğine inanıyorum. Çünkü çocuğun eğitime bakışı ilköğretimde şekilleniyor. Çocuk dokuzuncu sınıfa geliyor, yeri geldiğinde sınıfta durmayı, ödev yapmayı, öğretmeni dinlemeyi bilmiyor. Bunlar ilköğretimde şekillenmesi gereken şeyler. Dokuzuncu sınıfta branş öğretmenlerinin çocuğa bunları öğretme lüksü yok. Dolayısıyla, çocuklar liseye biraz sıkıntılı başlıyorlar. Tabii ki ilköğretimdeki mevcut sıkıntılar da insanın elini bağlıyor ama yine de mevcut müfredatla daha fazlasının yapılabileceğine inanıyorum.

Bütün okullar, Millî Eğitim Bakanlığı’nın müfredatına uymak zorunda. Fakat bu müfredatı verimli kullanabilir miyiz, düşünmek lazım. Mevcut müfredat çok verimli değil ama, biz onu olduğundan daha da verimsiz hale getiriyoruz. Örneğin, sekiz yıllık ilköğretimin ikinci dört yılında, ‘Düşünme Eğitimi’ adlı seçmeli bir ders var. Kaç okulumuz bu dersi programa alıp işleyebiliyor, emin değilim. Bunun temel nedeni, TEOG’da bu dersin olmaması. Oysa çok önemli bir ders... Anadilimizi öğretmek konusunda da ciddi sorunlarımız var. Evet, anadili sadece okulda öğrenilmez ancak metot sorunumuz olduğunu da kabul etmek gerek.

İlkokulda sınıf tekrarı yok gibi bir algı var; bu durum velilerin hoşuna gidebiliyor ama aslında çocuğun aleyhine, çünkü öğrenci hazır olmadan mezun edildiğinde lisede başarılı olamıyor. Tabii, çocuğu sınıfta bırakarak terbiye etmeyeceğiz ama en azından şunu kabul etmeliyiz ki eğitim dediğimiz sistemin de kuralları, yaptırımları var.

Burada bir ikilem söz konusu. TEOG’da öğrencilerin başarılı olması bekleniyor; hal böyle olunca, Ermeni liselerine gidenlerin sayısı azalıyor. Belli başlı liseleri kazanan öğrencilere diyecek bir şey yok ama öğrencilerin çok da başarılı olmayan başka liselere gönderilmesi, Ermeni liselerinin işini zorlaştırıyor.

Türkiye’deki eğitim sistemi ile gelişmiş ülkelerdeki eğitim sistemi arasındaki başlıca farklılıklar neler?

80 milyonluk ülke olimpiyatlardan sadece bir altın madalyayla dönerken, dört milyon nüfuslu bir Avrupa ülkesi nasıl oluyor da sekiz-on tane madalya kazanabiliyor? İçerik ve şekil burada birbirine giriyor. Bizde şekil daha ön planda. Biz, ‘Bu yıl şu kadar öğrenci üniversiteden mezun oldu’ diye bakıyoruz; Avrupa’da, ilkokula başlayan bir çocuğun bizim bildiğimiz anlamda üniversiteye devam etme olasılığı %5 ile %10 arası değişiyor. Böyle bakıldığında biz daha iyi bir orana sahibiz ama Avrupa’da o yüzde %5-10’luk dilimde yer alanlar, hayatını gerçekten üniversitede okuduğu bölümde öğrendiği meslekle kazanıyor. Türkiye’de üniversiteyi bitiren gençlerin çok azı mezun olduğu bölümle ilgili bir işte çalışıyor. Türkiye’de 200’e yakın üniversite var ama bunların büyük bir kısmı tabela üniversitesi. Herkes üniversiteye giriyor ama iş bununla bitmiyor ne yazık ki.

Türkiye’deki okullarda 9. sınıfta mecburi dersler vardı, 10. sınıftan itibaren öğrenci üniversitede hangi bölümde okumak istiyorsa ağırlıklı olarak branşla ilgili dersler alıyordu. Bu iyi bir şeydi fakat şimdi bunu 11. sınıfa çektiler. Oysa Avrupa’da, bırakın 10’u 11’i, öğrenciler 7. sınıftan itibaren kendi potansiyeline uygun dersleri alıyor.

Ermeni liselerinden bu yıl mezun olan öğrencilerin LYS sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana göre başarısız değiller. Ermeni okullarını, sınavda Türkiye’nin %1’lik dilimine girmiş öğrencilerin devam ettiği okullarla kıyaslıyoruz. Bu öğrenciler zaten üniversitede okuyacağı bölüme hazır olarak gidiyor o okula. Bizim liselerimize gelen öğrencilerin büyük çoğunluğunda böyle bir durum söz konusu değil. Okullarımıza kaydolan öğrenciler, elenenin eleneni konumunda. Böyle baktığımız zaman, sınavla öğrenci alan okullara göre daha geride kalıyoruz tabii ki. Bunları göz önünde bulundurursak ve Türkiye geneline bakarsak, üniversite sonuçlarımız iyi sayılır. Tabii, yine bu ‘başarı’ kavramının içini doldurmamız gerek. Evet, her öğrencimiz bir üniversiteye giriyor, ama mezun olduktan sonra kaçı aynı alanda işe giriyor, belli değil.

Başka okula kayıt yaptıran velileri dinlemeliyiz 

Velilerin, çocuklarını Ermeni okulları dışındaki okullara kaydettirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu değiştirmek biraz da okullarımızın durumuna ve tutumuna bağlı. Ben de ailelerin, çocuklarını özellikle ilköğretimde Ermeni okuluna kaydettirmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Ancak o ailelerin de dinlenmesi, çocuklarını başka okullara kaydettirmelerinin sebeplerinin araştırılması taraftarıyım. Peşinen yargılamak bence kolaycılık; söz konusu aileleri dinlememiz, okullarımız hakkında ne düşündüklerini anlamamız gerekiyor. Mutlaka bizim de yapacağımız şeyler, düzeltmemiz gereken noktalar var. Ve bunları yaparken, egolarımızı bir kenara bırakmamız şart.

Kategoriler

Toplum Okullar Gençler



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.