Soykırım’dan kurtuluşun haritasını çizmek

Beş Avrupalı kadının Ermeni Soykırımı mağduru olan çocukları ve kadınları kurtarmak için verdikleri mücadele, bir belgesel filme konu oldu.

2015 yapımı ‘Map of Salvation’ (Kurtuluş Haritası) adlı belgesel, yalnızca Büyük Felaket’in tanıklıklarına değil, kurtarma ve hayata döndürme çabalarına da odaklanıyor. 

Maria Jacobsen, Karen Jeppe, Bodil Biorn, Alma Johansson ve Anna Hedvig Büll. Kadınları ve çocukları Ermeni Soykırımı’ndan kurtarmak için çalıştılar. Barınaklar kurup yardım topladılar. Bu beş kadının yaklaşık yüz yıl önce kıyımın yaşandığı topraklarda hayatları pahasına verdikleri mücadele, ‘Map of Salvation’ (Kurtuluş Haritası) adlı belgesel filmin konusu oldu.

National Cinema Center of Armenia (Ermenistan Ulusal Sinema Merkezi) işbirliğiyle hazırlanan filmin çıkış fikri ve prodüksiyonu, Man Pictures adlı yapım şirketinin kurucusu, Ermenistanlı Manvel Saribekyan’a ait. Aram Shahbazyan’ın yönettiği yapımın senaryosunu, 2005’ten beri Ermenistan’daki Shoghakat TV’de yayınlanan ‘Third Millenium’ (Üçüncü Milenyum) adlı programın sunucusu olan Anna Sargsyan yazmış.

Anlatıcılığını, Finlandiyalı yazar ve tarihçi Svante Lundgren’in üstlendiği filmde, bir Soykırım haritası çiziliyor. Tarihsel gerçeklerin ve yaşananların özetiyle başlayan anlatı da bu harita üzerinden ilerliyor; olayların nerede başlayıp nasıl sürdüğü ve hangi bölgelerde yoğunlaştığı gösteriliyor. Ancak burada çizilen, sadece felaketin değil, aynı zamanda kurtuluşun haritası. Bu hikâye, Ermeni Soykırımı’na tepki olarak açığa çıkan insani adımlara ışık tutuyor.

Şiddete karşı yaşasın hayat

‘Map of Salvation’da, Avrupalı beş kadın misyonerin, Danimarkalı Maria Jacob-sen ve Karen Jeppe, Norveçli Bodil Biorn, İsveçli Alma Johansson ile Estonyalı Anna Hedvig Büll’ün Soykırım öncesinde başlayan süreçte ve sonrasında Ermeni halkına yardım etmek, kadınları ve çocukları yaşatmak için gösterdikleri çaba anlatılıyor. Misyonerlerin, bir kısmı ekrana yansıyan, yakınlarına yazdıkları mektuplar, birinci dereceden Soykırım tanıklıkları oluşturuyor. Bu kadınların ortak noktası, Ermeni kurbanlara yardım edebilmek için güvenli hayatlarını, ailelerini kendi istekleriyle terk etmiş ve herhangi bir karşılık beklemeksizin, kendilerini onlara yardıma adamış olmaları.

Maria Jacobsen, 1905’te, 22 yaşındayken, Kopenhag’da bir çocuk hastanesinde hemşire olarak çalışmaya başlamıştı. 1907’de, bir teklif üzerine Harput’a doğru yola çıktı. Bu ‘bilinmeyene yolculuk’ sırasında, Berlin’deki tren istasyonunda, Anadolu’dan dönmekte olan Rahibe Laura ile karşılaştı. Rahibe ona bakarak gözyaşı döktüğünde, neyle karşılaşacağını az çok tahmin edebilen Jacobsen, yine de, Ermeni yetimlere yardım etmek için çıktığı yolculuğa devam etti.

19 yaşındaki Alma Johansson’un İsveç gazetelerinde gördüğü, Ermenilere yönelik katliamlara ilişkin haberler kaderini değiştirdi. 21 yaşında ebe olarak Osmanlı topraklarına gelen ve bir Alman yetimhanesinde görev yapmak üzere Muş’a gönderilen bu genç kadın, çocukların bile hariç tutulmadığı sürgün emirleriyle mücadele etti.

Karen Jeppe, 1903’ten, öldüğü yıl olan 1935’e kadar Suriye’de, Anadolu’dan kaçan Ermeni göçmenlere yardım etmek için çalıştı. Tanık olduğu acılardan sonra Danimarka’ya dönüp orada yaşamayı hiç düşünmedi. Kendi ülkesinde kendini sürgünde hissediyordu. Halep’teki Ermeni mezarlığına gömüldü.

Estonyalı misyoner, Anna Hedvig Büll, yaşamının son yıllarını geçirdiği, emekli misyonerlerin kaldığı evde, bir gün, kimsenin anlamadığı bir dilde konuşmaya başladı. Ermeni halkına yardım etmeye çalışırken onların dilini de öğrenmişti. Adana Katliamı’nın ardından, 1911’de, henüz 24 yaşındayken, Maraş’taki Alman yetimhanesinde öğretmenlik yapmaya giden Büll, şehirde binlerce yetim ve dulla karşılaştı. O dönemde Maraş’ın diğer adı ‘yetimler şehri’ydi.

Eğitimli bir hemşire ve ebe olan 34 yaşındaki Bodil Biorn, 1905’te, hâlâ ilkel tedavi yöntemlerinin kullanıldığı bir coğrafyada, Muş’ta bir klinik kurdu. Biorn’un evlatlık çocuğundan olan torunu, bir gün onun çantalarını buldu. Ermeni Soykırımı’na tanıklık eden bir misyonerin değerli arşivi böylece gün ışığına kavuştu.

Kahraman değil, insan

En umutsuz durumlarda bile bir çıkış yolu arayan kurtarıcılara ithaf edilen ‘Map of Salvation’ filmi, Soykırım’ın 100. yılında yayınlandı. Prömiyeri 22 Nisan 2015’te Yerevan’da, 25 Nisan 2015’te Gümrü’de yapılan film, Tahran ve Beyrut’ta da gösterildi. 90 dakika uzunluğundaki, çekimleri Türkiye dahil dokuz ülkede ve 29 farklı şehirde yapılan, 380 bin dolar bütçeli filmin yapımında, başta Norveç, Danimarka, Almanya ve İsveç’te olmak üzere, misyonerlere ve tanıklara dair belgeleri içeren çok sayıda arşive başvuruldu. Bu sırada ortaya, filme ilham veren kadınlara ait fotoğraflar, mektuplar, günlükler çıktı.

Savaşın ve katliamın bireylerin yaşamını nasıl etkilediğini göstermekle kalmayıp, bireysel çabalarla şiddetin sonuçlarının değiştirilebileceğini ortaya koyan belgeselde, söz konusu beş kadın için ‘kahraman’ teriminin kullanılması pek isabetli bir tercih değil. Onlar kahramanlık değil, insan olmanın gereğini yapıyorlar; iyiliğin ve insani değerlerin unutulduğu bir dönemde, bu idealler için savaşıyorlar. Bu yaklaşım filmde yer yer göze batsa da, şüphesiz, izlenmeye değer bir yapımla karşı karşıyayız. Ancak, dünyanın çeşitli yerlerinde gösterilmeye devam eden ‘Map of Salvation’ın Türkiye’de gösterilip gösterilmeyeceği henüz belirsiz.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema



Yazar Hakkında