Almanya'nın kendi geçmişindeki soykırımla nasıl yüzleştiği sorusuna cevap niteliğinde, dönüm noktası 8 olay.
1) İsrail’e maddi tazminat
Federal Almanya, İsrail Devleti’ne üç buçuk milyar Mark tazminat ödedi. Bu tazminatın gerekçesini 1949’da Federal Almanya’nın ilk başbakanı olan Konrad Adenauer, “Nasyonal Sosyalistlerin Yahudilere karşı yaptığı haksızlığı mümkün olabildiğince telafi etmek zorundaydık” sözleriyle ifade ediyordu.
Türkiye Cumhuriyeti ise soykırım her gündeme geldiğinde topluma ‘üç T’ (tanıma, tazminat, toprak) tabusunu diretti. Tarih boyunca her hükümet sözcüsü, Türkiye’nin 1915’i tanıması halinde Ermenilerin tazminat ve toprak talep edeceğini iddia ederek toplumda bir ‘üç T’ paranoyası oluşturdu.
2) Berlin’de ‘Holokost Anıtı’
Dönemin Alman hükümeti, Mayıs 2005’de başkent Berlin’in merkezinde Holokost’ta hayatını kaybedenlerin anısına 19 bin metrekarelik bir alanda toplam 2711 beton bloktan oluşan bir anıt inşa etti. 25 milyon avroluk bir maliyeti olan anıtın açılışı, Holokost’un 60. yıldönümünde, 10 Mayıs 2005’te yapıldı.
Türkiye ise tarihiyle yüzleşmek yerine 1915 faillerinin isimlerini okul, sokak, cadde, bulvar isimlerine vererek onları tabiri caize onore ediyor. Bunlara örnek olarak İstanbul Bomonti’deki Talat Paşa İlköğretim Okulu’nu, İzmir Konak’taki Talat Paşa Bulvarı’nı, Kâğıthane’deki Talat Paşa Mahallesi’ni gösterebiliriz.
3) Ders kitaplarının yazımı
Almanya, Holokost’la yüzleşme konusunda maddi tazminatın yanı sıra tarih kitaplarındaki anlatımda da değişikliğe giderek önemli adımlar attı. Ders müfredatının değişikliği 1980’li yıllarda başladı.
Buna karşın Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı 1915 konusunu tarih boyunca milliyetçi bir dille ele aldı. Bunun başlıca örneği, I Dünya Savaşı sırasında Millet-i Sadıka olarak gösterilen Ermenilerin Sovyetler Birliği’yle işbirliği yaptığı ve Türkiye’yi sırtından vurduğu, tehcirin ise kaçınılmaz bir güvenlik önlemi olduğu iddiası. Üç nesil, tarih kitaplarında anlatılan bir ‘ihanet’ hikâyesini okudu, okumaya da devam ediyor .
4) İsrail’le ittifak
İsrail Devleti’nin kurulduğu 1948’den bu yana Almanya ve İsrail, birbirlerinin en önemli müttefikleri konumunda.
Ancak Türkiye, Ermenistan’la Azerbaycan arasında yaşanan Karabağ sorununu vesile ederek Ermenistan’la olan sınır kapılarını 1990’lı yılların ortasında kapattı. İki ülkenin sınırları halen kapalı durumda.
5) Holokost’un biricikliği
Alman Federal Meclisi, geçen hafta oylamaya sunduğu Ermeni Soykırımı tasarısı metninde de ifade ettiği gibi, Holokost’u 20. yüzyılın en büyük katliamı olarak görüyor ve, “Almanya’nın suçlu ve sorumlu olduğu Holokost’un biricikliğinin bilincindeyiz” diyor.
Türkiye ise soykırımı inkâr ettiği gibi bunun açıklamasını da ‘Soykırım yapmadık, vatan savunduk’ şeklinde yapıyor. Ülkedeki kimi milliyetçi siyasiler bu söylemin bir adım ötesine geçerek, “Bugün olsa yine yapardık” görüşünü ifade eebiliyor.
6) Holokost’un inkârı suç
Almanya’da Holokost’un inkârı suç sayılıyor. İnkâr edenler hapis cezasından para cezasına pek çok farklı şekilde cezalara çarptırılıyor.
Türkiye’deyse durum pek iç açıcı değil. 1915 soykırımının inkârının olağan bir hal almasının ötesinde, konuyla ilgili ülkede ‘Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği’ (ASİMDER) ve ‘Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği’ (ASİMED) adlı dernekler bulunuyor.
7) Willy Brandt’ın diz çökmesi
7 Aralık 1970’te Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın Varşova Gettosu kurbanları için yapılan anıtın önünde diz çökmesi tarihi bir dönüm noktası oldu. Almanya, Holokost’la yüzleşme ve geçmişi unutturmama adına
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ise son döneme dek 1915’le ilgili hiçbir siyasi adım atmazken, son iki yıldır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından taziye mesajı yayınlanıyor. Ancak mesajda asıl vurgu savaş halindeki ortak ve karşılıklı acı üzerineyken, verilen mesajda fail ve sorumlulardan bahis bile bulunmuyor.
8) Ayrımcı dil nefret söylemi
Almanya’da Holokost’a giden süreçteki totaliter rejim ve bu rejimin hizmetindeki ayrımcı ifadeler özenle ayıklanırken devlet bakanlarının ağzından ‘Ermeni dölü’ söyleminin yayıldığı, Kürt halkına yönelik Sur ve Cizre’deki saldırılar sırasında özel harekâtın anonslarında halen Ermeni kelimesi üzerinden hedef göstermeler yaşanıyor. Devlet söylemindeki ayrımcı dil; basında, futbol başta olmak üzere popüler kültürün farklı mecralarında pervasızca yeniden üretiliyor.