Anne sen ‘terörist miydin’?

Berivan Bingöl’ün “Bizim Gizli Bir Hikayemiz Var-Dağdan Anneliğe Kadınlar” kitabında anne olmuş 20 eski gerilla kadının hikayesi var. “PKK’ye katılmış, bugün ise yurtdışında sürdürmek zorunda kaldıkları hayatlarına çocuklarıyla bağlanan, eski gerilla anneler”in gerçek yaşam öyküleri, en iyi yazılmış film senaryolarına bile taş çıkartır.

“Anne olduktan sonra bütün ideallerin gerçek olsa, bütün savaşlardan zaferle ayrılsan bile, çocuğunu kurban verdikten sonra bunların çok anlamlı gelmediğini fark ediyorsun. Biz mücadele içindeyken insanları anlamadan, hoyratça yaklaşabiliyorduk. Onların annesi olduğunu unutuyorduk. Kendi hayallerimizin peşinden giderken annelerin hayallerini yok edebildik. Biz, geride kalanları ‘öldürerek’ dağa geldik. Kim bilir, arkamızda ne korkunç travmalar bıraktık. Hepimizin kendi annesine düşünmeden dağa gitmesi, korkunç bir şey. Ölüm, ölen için hiçbir şeydir ama arkada kalanlar için çok acıdır. Bu bir anneye yapılacak en kötü şey.  Ne yazık ki, eskiden işin bu yönünü hiç düşünmezdim. Çocuğun olduktan sonra yaşama başka türlü bakıyorsun.” Bu sözlerin sahibi Dilan. 20 senelik gerilla geçmişi var. Şimdi anne, bir kızı var. Erbil’de yaşıyor.  Bu satırları da, Berivan Bingöl’ün “Bizim Gizli Bir Hikayemiz Var-Dağdan Anneliğe Kadınlar” kitabında söylüyor.

Eski gerilla, yeni anne

Aslında söyledikleri kitapta kendi “gizli hikayelerini” anlatan birçok “eski gerilla yeni anne”nin özeti gibi. Kendisi de bir anne olan Berivan Bingöl, İletişim’den çıkan kitabı “Bizim Gizli Bir Hikayemiz Var”la gerçekten çok çok farklı bir iş yapmış, kafasındaki gerilla ve annelik ilişkisi nasıl olur’un peşine düşmüş. Her zaman bulunup konuşulamayacak, varlığını belki de bilmek istemeyeceğimiz 20 kadını bulmuş, dağda geçirdikleri yıllardan tutun da örgütten ayrılmalarına, toplumla iletişim kurma ya da kuramamalarına, evlenmelerine, çocuk sahibi olmalarına ve en önemlisi de “annelik halleri”ne  odaklanmış. Kendisinin de anne olmasının avantajını kullandığı kesin. “Gerilla” dendiğinde hafif tedirginlik hissini, bu kitabı okurken, kaybediyorsunuz. Zira bu bir anlatma kitabı değil, anlama kitabı. Siz de anlamaya çalışıyorsunuz. Ayrıca kitapta, anlatılanlarda kendi annenden ya da kendi anneliğinden farklı bir şey bulamıyorsun. Savaşın değil, yaşamın kutsandığını ve bütün annelik klişelerinin ne kadar farklı olursa olsun yaşandığını görüyor ve şimdilerde daha sık sık ve ağır bir şekilde “terörist” damgalı bu insanların, annelik meselesinde nasıl da “herkesle aynı olduğunu” anlıyorsun.

Büyük ikilem

Berivan Bingöl, 20 eski kadın gerillanın hikayesi bir araya toplamak için Güney Kürdistan’a, Almanya’ya, Belçika’ya, İsveç’e ya da İsviçre’ye gitmiş, hepsinle saatlerce konuşmuş, bazen eşler çocuklara bakarken, bazen de çocuklar bacaklarda sallanırken. “PKK’ye katılmış, bugün ise yurtdışında sürdürmek zorunda kaldıkları hayatlarına çocuklarıyla bağlanan, eski gerilla anneler”in gerçek yaşam hikayeleri, en iyi yazılmış film senaryolarına bile taş çıkartır. Kadınların çoğu neredeyse 15 yılını dağda geçirmiş, dağın bütün zorluklarına, bütün ölümlerine alışmışlar. Ama ne tuhaftır ki, mesele çocuklara gelince işler değişiyor.

Dağdan beşiğe

Bingöl, eski gerilla yeni annelerle sadece annelik hallerini konuşmamış. Her biri bir şekilde örgütten ve silahtan ayrılan bu kadınların örgüte nasıl ve neden katıldıkları, orada geçirdikleri yıllar, dağdaki ilişkileri, ayrılma süreçleri, kırgınlıkları, kızgınlıkları ve şimdiki hayatlarıyla ilgili birçok detay var. Ama en çok da annelik. Elbette sıra dışı bir durum bu: Üç ya da dört yıl önce dağda elde silah çatışırken ya da bir mangayı yöneten bir komutanken, en sert kararları vermek zorunda kalan bir askerken, bir anda bebeğinin gazını ya da pilavın demini düşünen bir ev kadınına dönüşmüşsün. Nereden baksan büyük ikilem. Bingöl’ün konuştuğu bütün kadınlar bu ikilemlerden geçmiş.

Kaderi aynı olmasın

Gerilla annelerin birçoğu bir şekilde örgütle sorunlar ya da sağlık nedenleriyle silah bıraktıktan sonra hiç bilmedikleri bir hayatın içinde bulmuşlar kendilerini. Birçoğu aşkın bile ne olduğunu bilmeden “kendine benzeyen” bir “yoldaşı”yla evlenmiş ve çocukların çoğu planlanmamış. Ama kimse bundan pişmanlık duymuyor. Tıpkı hepsinin örgüte katılmış ve silah almış olmaktan gram pişmanlık duymaması gibi. Geçmişleriyle gurur duyuyorlar ama kendi çocuklarının aynı geçmişi yaşamasını pek de istemiyorlar. En ılımlısı Rojbin, “Çocuğum seçerse saygı duyarım. Ama açıkçası benimle aynı kaderi yaşamasını istemem” diyor. Diğer gerilla anneler ise daha mesafeli. Sorxwin, “Çocuklarım dağa giderse bunu kaldıramam, yıkılırım. Annem ben gidince felç geçirmiş, iki yıl ayağa kalkamamış. Hala sağ elini kullanamıyor. Ben annemden beter olurum” diyor. Serdıl ise daha iddialı: “Anne olmadan önce yurtseverliğin, milliyetçiliğin bir anlamı vardı. Oysa şimdi benim için hiçbir ülke, toprak, bayrak, ideoloji ya da örgüt çocuğumdan değerli değil.”

Anne olunca anlarsın

Yazar Bingöl, kadınların en çok konu annelerine ve yanlarında öldürülen arkadaşlarına geldiklerinde ağladıklarını yazıyor. Deniz, “Bir annenin çocuğunu yerde yatarken düşünmesi korkunç bir şey. İnsanın oturup ağlayası geliyor. Hiçbir anne bunu istemez. Umarım hiçbir annenin çocuğu böyle bir durumla karşı karşıya kalmaz. … Çocukları büyütürken beş yıl uykusuz kaldım, beş yıl uykusuz kalmak ne demek? Bir insan böyle büyüyor. O zamanlar ben bunu hissedemiyorsun ki… İnsan ancak yaşayınca anlıyor.  Şimdi annemi düşünüyorum da, ne çok çekmiş…” diye anlatıyor. Kitaptaki bütün kadınlar gibi annesine artık daha farklı bakıyor.

Öte yandan tabii ki gerilla anneler için annelik süreci diğer kadınlardan daha zor. Zaten neredeyse çocukken çıktıkları dağdan indiklerinde “hayat cahili” olarak kalmışlar. Bengi “Benim bildiğim tek şey, kendini savunma ya da saldırı pozisyonu. Bir çocukla ilişki nasıl olur, ona nasıl yaklaşılır, bilmiyorum ki” diye anlatıyor.

Ortak özellikler

Gerilla annelerin ortak özellikleri de var. Mesela birçoğu çocuklarına sevdikleri ölen arkadaşlarının isimlerini vermeyi tercih etmiş. Hepsi çocuklarını her nerede olurlarsa olsunlar, Türkçe, Kürtçe ve Zazaca öğreterek büyütüyor. Üstelik birçoğu aslında çocuklarını mümkün olsa Türkiye’de büyütmeyi istediklerini dile getiriyor, gerillalıktan gelen disiplin onları daha disiplinli anne yapıyor ve en kötüsü neredeyse sürekli gördükleri kabuslar. Çoğu kendini dağda bir çatışmanın ortasında çocuğunu kurtarmaya çalışırken görüyor.

Gizli hikayeler ortaya çıkacak

Gerilla anneler, gerillalıkla anneliği karşılaştırınca ortaya beklenmediğiniz bir şey çıkıyor. Annelik gerillalıktan zor.  Devrim “Gerilladan oturmuş bir sistem vardır, kurallar bellidir, sen de hazır olan sisteme uyarsın. Çocuk öyle mi… “ Nalin ise “Anneliğin en zor yanı, sürekli tetikte olma hali. Gerillada 24 saat sırtında silahın, ayağında ayakkabın, harekete hazır halde beklemek zorundasın. Bir anne de 7 gün, 24 saat, 365 gün tetikte” diyor.

Şimdilik birçoğu çocuklarına eskiden gerilla olduğunu açıklamamış, çocukların anlayabilecek kadar büyümesini bekliyorlar. Ortak bir nokta ise aslında kendileri için bir dilek: Bir gün, çocuklarıyla beraber gerillalık yaptığı yerlere gidip, görmek ve yaşadıkları arasında ölüm olmayan kısımları anlatmak.  

Kategoriler

Türkiye Gündem



Yazar Hakkında