İstanbul’da tecavüze uğradıktan sonra balkondan düşerek hayatını kaybeden Jesca Nankabirwa’nın ölümüne ilişkin beşinci duruşma bu hafta görüldü. Göçmen Kadınlarla Dayanışma Grubu’ndan Emel Coşkun’la davayı ve mülteci kadınların durumunu konuştuk.
İstanbul’da tecavüze uğradıktan sonra balkondan düşerek hayatını kaybeden Jesca Nankabirwa’nın ölümüne ilişkin beşinci duruşma, 21 Ocak Perşembe günü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Daha önce genç kadının camdan düştüğü yönünde iddiaların dile getirildiği duruşmada, bilirkişi, Nankabirwa’nın cesedinin yüzü eve, sırtı dışarıya dönük olarak ve kolunda sırt çantasıyla bulunduğuna dikkat çekti. Bilirkişi, bu konumdan hareketle düşmenin ‘itme veya benzeri’ bir nedenden kaynaklanmış olabileceği söylendi. Hem Jesca davasının hem de Türkiye’deki mülteci kadınların yaşadığı sorunların takipçisi olan Göçmen Kadınlarla Dayanışma Grubu’ndan Emel Coşkun’la davayı ve mülteci kadınların durumunu konuştuk.
Jesca davasındaki son durumu özetleyebilir misiniz?
Göçmen bir kadın olan Jesca Nankabirwa’nın davası bu ülkede göçmen kadınların sessiz sedasız yaşadıkları erkek şiddetinin aslında görünür olduğu ender olaylardan birisi ve maalesef ölümle sonuçlandığı için haberimiz oldu. Jesca, Eylül 2014’te Türkiyeli bir erkek tarafından Fatih’te götürüldüğü bir adamın evindeki balkondan atılarak öldürüldü. Daha dramatik olan bir şey var, o da, eğer arkadaşları, gözaltına alınma riskini göze alarak karakolları gezip onu sormamış olsalardı, öldürüldüğünden bile haberimiz olmayacaktı. Arkadaşlar toplam beş karakol gezdiklerini, hastanelere baktıklarını ve ancak kaybolduktan dört gün sonra Jesca’nın bedenine ulaşabildiklerini söylüyorlar. Bize ulaştılar çünkü biz Kumkapı’da kadın göçmenlerle dayanışmak için ufak çaplı bir Türkçe kursu yapıyoruz. Oradaki katılımcıların arkadaşları bize durumu haber verdi. Zaten İstanbul’daki Uganda topluluğu fazla büyük değil, herkesin her şeyden haberi olabiliyor.
21 Ocak’ta Jesca’nın davasının dördüncü duruşması oldu. Feminist avukat arkadaşlarımız davayı takip ediyor. Bizzat Jesca’nın abisinden vekalet alarak müdahil olduk. Vekaleti almamız bile aylar sürdü. İlk duruşmada maalesef onun adına bir şey söyleyecek kimse yoktu, ne savcı ne de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın gözetmen avukatının konuya dair bir bilgisi vardı. Biz de vekaletimiz olmadığı için müdahil olamadık, ama ikinci duruşmadan itibaren dahil olduk. Mahkeme tanıkların tekrar dinlenmesini talep ederek keşif raporu istedi. Artık Jesca’nın öldürüldüğüne dair daha güçlü bir kanaat var. Açıklanan keşif raporu ile Jesca’nın camdan itildiğine dair görüş güçleniyor. Şimdi keşif raporu Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesi’ne gönderildi, onların raporu gelecek. Tanıkların ifadelerine göre zaten adam aşağı attıktan sonra itiraf etmiş, ama bizim öldürüldüğünü ispat etmemiz için iki yıl geçmesi gerekti. Bu arada sanık da hazırlandı, bir duruşmada ailesi avukat arkadaşlarımıza saldırdı. Her şeye rağmen biz Jesca’nın erkek şiddete uğramasının bir tesadüf olmadığını biliyoruz ve Jesca için ve onun gibi diğer kadınların yaşadıklarının görünür olması için adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Jesca davasını bırakmayacağız. Yüz yüze görüştüğümüz Jesca’nın ailesinin de tek isteği adil bir karar alınması. Bir sonraki duruşma 14 Nisan’da görülecek.
Göçmen kadınların yaşadıkları sorunlar neler?
Jesca’nın öldürülmesi bize Türkiye’deki göçmen kadınların yaşadığı sorunların gerçekten çok büyük ve çok acil olduğunu gösteriyor. En yaygın olanından başlarsak ciddi bir emek sömürüsü var ve bu durum hemen hemen göçmenlerin çalıştığı her alanda görünür. Göçmenler ucuz işgücü olarak görülüyor, zaten genelde kimsenin yapmak istemediği işlerde görüyoruz onları; ev içi bakım ve temizlik işleri, atölyelerde ya da fabrikalarda ortacılık, taşıma, inşaat, temizleme vs. Ortalama çalışma süreleri vatandaşlardan daha fazla ve daha az ücret alıyorlar. Taş takma işinde çalışan göçmen kadınlar biliyorum; günde 10-12 saate kadar çalışıyorlar. Kadınlar özellikle kapalı alanlarda çalıştırıldıkları için yaygın biçimde tacize ve erkek şiddetine uğruyor. Daha geçen gün Türkiye’ye yeni gelen bir göçmen kadın arkadaşımız işyerinde uğradığı durumdan bahsetti. Yan binadaki tuvalete giderken, arada işçilerden birisi kolundan tutup çekmeye kalkmış. Tekstil atölyesinde ortacı olarak çalışan bir başka göçmen kadın, patronun onun tek başına mesaiye kalmasını istediğini söyledi.
Afrikalı göçmen kadınlara karşı çok daha derin bir ırkçılıktan da bahsetmek mümkün. Kadınlar bunların farkında, ama cinsel taciz ekonomik şiddetle birlikte geliyor. Eğer kabul etmezse haftalığını alamıyor, maaşından kesiliyor. Hatta kendi ülke vatandaşları bile onları polisle korkutabiliyor. İşyerinde, sokakta, hatta evde sürekli olarak korkuyorlar. Bu korkunun en büyük sebebi elbette oturma ve çalışma vizelerinin olmaması, biz bu duruma kısaca kâğıtsız olmaları diyoruz. Bu kâğıtsızlık durumu onların sadece emek sömürüsü karşısında değil, cinsel taciz ve tecavüz durumunda bile sessiz kalmalarına yol açabiliyor.
Göçmenler uğradıkları mağduriyeti şikâyet edebiliyorlar mı?
Göçmen kadınların uğradıkları hak ihlallerini ve erkek şiddetini şikâyet edebilecekleri bir yer maalesef yok. Türkiye vatandaşı kadınlar için bile bu çok zor iken, göçmenlerin bu mekanizmalara başvurması neredeyse imkânsız. Sığınmacılara verilen geçici kimlik kartı yoksa hiçbir sosyal hizmetten yararlanamıyorlar. Kaldı ki, kimlik kartı olan Suriyelilerin bir kısmı bile zaten haklarından habersiz ya da erişimde ciddi sıkıntılar yaşıyor. Göçmenler için ayrıca bir de dil engeli var. Türkiye’de kâğıtsız göçmenler için maalesef herhangi bir özel hizmet ya da başvuru mekanizması bulunmuyor. Çünkü onlar burada yaşıyor sayılmıyor. Mülteci ve sığınmacı kadınlar için de bu mekanizmalara ulaşmak çok zor.
‘İkamet ve çalışma izni gibi belgelerin alımının
kolaylaştırılması şart’
Göçmen
Kadınlarla Dayanışma Grubu ayrımcılığa uğrayan göçmenler
için ne gibi desteklerde bulunuyor?
Biz Sınır Tanımayan Kadınlar - Göçmen Kadınlarla Dayanışma Grubu olarak göçmen kadınların, kadın ve göçmen olmaktan kaynaklı yaşadıkları sorunların görünür olması için çaba gösteriyoruz. Normalde herhangi bir hizmet götürmek gibi bir amacımız yok ama en fazla ihtiyaç duyulan alanın Türkçe eksikliği olduğunu gördük ve küçük çaplı bir dil kursu başlattık. Bu kurs aynı zamanda kadınlarla iletişim kurduğumuz bir yer haline geldi, bilgi akışı sağlandı. Daha ziyade Afrikalı kadınlarla iletişim halindeyiz. Yasal destek, tercüme, bilgi edinimi gibi sorunlarına mümkün olduğunca çözüm üretmeye çalışıyoruz ama asıl amacımız, hem kamuoyu hem de siyasilerin gözünde bu konuda farkındalık yaratmak. O yüzden Jesca davası bizim için çok önemli. Benzer şekilde diğer göçmen kadınların da mağdur olmamaları için, haklarını savunabilmeleri için bir güvenceye sahip olmalarını istiyoruz. Bunun en temel aracı ise ikamet ve çalışma izni gibi belgelerin alımının kolaylaştırılması. Ama daha önemlisi, göçmen kadınların erkek şiddetine uğradıklarında hiç sorgulanmadan, sınırdışı edilme korkusu yaşamadan gidebilecekleri bir başvuru ve destek mekanizmasının kurulması gerekiyor.