“Dünyaya gelen bir insan, denize düşer gibi rüyaya düşer.”
Joseph Conrad
Judit De Taranto Deventurero’yla, rüyaya düşmeden seçilen isimler ve o isimleri ömür boyu taşımak üzerine söyleştik.
İsminizin anlamından başlayalım mı söze?
Tevrat’ta geçen bir kadının adı olduğunu biliyorum ama onun nasıl bir kadın olduğunu bilmiyorum. Tevrat’ta ‘Yehudit’ olarak yer alıyor . Detaylı olarak bilmiyorum, araştırmadım ama sanırım bir prenses; birtakım planlar yaparak, bir şekilde ülkesini kurtaran biri.
İsminizin size nasıl verildiğini biliyor musunuz?
Babaannemden alınma. Babaannem de Judit De Taranto. Ablası Fransa’da yaşıyormuş ve bu ismi çok seviyormuş, o koymuş ismini. Ben de babaannemin ismini aldım.
Babaannenizin ismi, size Yahudi geleneği gereği mi verildi?
Evet, ben babaannemin adını, ağabeyim de rahmetli babamın babasının adını aldı. Ağabeyimin adı Beri Baruh. ‘Baruh’, babamın babasından.
Türkiye’de Judit ismini taşımak nasıl bir durum?
Keyifli. Ben memnunum bu ismi taşımaktan. Farklı olması hoşuma gidiyor. Fakat tabii zor da... Yurtdışında ne kadar kolaysa, burada o kadar zor. Öncelikle, ismim ‘j’ harfiyle başlıyor. ‘J’, Türkçede çok incelikli, algılamakta zorlanılan bir harf. Anlamıyorlar, kendilerince isimler yaratıyorlar. Juliette diyen ya da manasızca isimler uyduran çok oluyor. Ben de kabulleniyorum, ne yapayım…
Düzeltme gereği duymuyor musunuz?
Yerine göre... Ya bırakıyorum, ya da mesela eğer resmî bir yerdeysem, “Ben yazayım” diyorum. Veya kodluyorum. Soyadımın da anlaşılması zordu, evlendikten sonra daha da zor oldu! Benim soyadım De Taranto idi, evlenince Deventurero oldu. İkisi birden hiçbir yere sığmadığı için kendi soyadımı bıraktım. Zaten bırakmak zorundaydım, ikisiyle birden burada yaşayamam. Biriyle bile zor.
Soyadlarınızın hikâyelerini biliyor musunuz?
İspanya’dan geldiğini biliyorum, zaten dedem İspanyol vatandaşı. İspanya’dan buraya göç edildikten sonra, aile Türk vatandaşlığına geçmemiş. İlk defa dedemin çocukları Türk vatandaşı olmuş. babam Edirne doğumlu. De Taranto, İspanya’dan gelmeyi anlatıyor ama İtalya’da Taranto diye bir şehir var. Biz hikâyenin İspanya’ya kadar olan kısmını biliyoruz fakat muhtemelen öncesi İtalya’ya dayanıyor. Zaten De Taranto, ‘Taranto’dan’ gibi bir manaya geliyor. Dolayısıyla herhalde işin en dibi İtalya’ya varıyor. Deventurero ise direkt İspanyayla ilgili. İspanya’da Deventurero diye bir köy var, eşimin ailesi herhalde oradan gelmiş. Benim de İspanyol vatandaşlığım var. Pasaportumda annemin soyadını taşıyorum: De Taranto Yafet. İspanya’da hem annenin, hem babanın soyadı alınıyor. Yani benim çocuğum doğacağı zaman De Taranto Deventurero olacak.
Çocuğunuzun ismini seçtiniz mi?
Seçtik ama söylemiyoruz. Söylemiyoruz, çünkü bizim dinde, sünnette açıklamak gibi bir kural var. Nasıl Müslümanlarda doğumda isim kulağına fısıldanır, böyle bir gelenek vardır, bizde de sünnette, sinagogda ilan edilir. Ben sünnete kadar beklemeyeceğim tabii ki, doğumda söylerim.
Kimseye söylemediniz mi?
Ailemle paylaştım. Onlar kendileriyle paylaşmam için de doğumu beklememi istediler ama paylaştım.
Seçim süreci nasıldı?
Çok enteresan oldu, çünkü çok çok kolay oldu. Daha cinsiyetini bilmezken benim bir isim hoşuma gitti, İzi’ye (eşi, İzi Deventurero) “Bu isim olsun mu?” dedim, “Güzel bir seçenek, olabilir” dedi. Erkek ismi seçmiştim, kız için bulamıyordum. Sonra erkek olduğunu öğrendik. “Bu olsun mu?”, “Olsun.” Çok kolay bir süreçti. Anlamına baktım fakat anlamına göre seçim yapmadım. Kayınpederimin adı Albert; ‘a’ harfinden türettim. Albert biraz ‘old fashion’ (İngilizce, eski moda) olduğu için doğrudan onu almak istemedim fakat ona da bir ‘honneur’ yapmak (Fransızca, hürmet göstermek), aynı geleneği sürdürmek istedim. Hoşuma gidiyor, seviyorum gelenekleri sürdürmeyi. Böyle karar verdik.
Türkçe bir isimde mi karar kıldınız?
Hayır. İzi’nin kimliğindeki ismi İzzet. Babası korkusundan, askere gidecekler vs. diyerek oğullarının adını Türk ismi koymuş: Erol ve İzzet. Fakat şöyle enteresan; kimse onları Türk isimleriyle çağırmıyor. Okul veya resmî yerler haricinde herkes Eli ve İzi diyor. Zaten askerde formasının üstünde ismi değil soyismi yazıyormuş, o yüzden çok bir şey fark etmemiş. Göğsünde koskocaman ‘Deventurero’ yazarken adının İzzet olması hiçbir şey ifade etmiyor yani. Zaten sonunda kayınpederim de söyledi, “Keşke isimlerini hiç Türkçeleştirmeseydim” dedi
Herhangi bir dilde, biri için, yaşamı boyunca sahip olacağı bir ismi belirlemeyi nasıl tarif edersiniz?
Güzel bir süreç. Bizim için şöyleydi: İzi’yle zevklerimiz pek tutmaz. Bir şey seçerken hep zıtlaşırız. Birimizin “çok güzel” dediğine, diğerimiz “çok çirkin” der. O yüzden çocuğumuzun ismi konusunda sonsuz bir tartışmaya gireceğimizi düşündüm. Fakat acısız bir süreç oldu, hâlâ şaşırıyorum. Ama bunu yaşıyor olmak çok keyifli. Sevdiğin bir isim olsun istiyorsun, güzel bir isim olsun istiyorsun. Bir de işin şu tarafı var: Kimsenin, çocuğuna, sevmediği bir insanın ismini vereceğini sanmıyorum. Bunun gibi, aslında farkında olmadan dikkate aldığın çok şey var.
Kabbala’yı dikkate alanlar da var...
Evet. Kayınvalidem çok dindar biri. Bu konuları çok araştırır. Biz ismi söyledikten sonra araştırdı ve memnun kalıp, çok olumlu geri dönüşler yaptı. Mesela ‘a’ harfiyle başlaması iyiymiş, ilk harf olduğu için çok değerliymiş.
İsimler aslında kimliklerimizle böyle bağlar da kuruyor...
Evet. Bir kere, Türkiye’de otomatik olarak gayrimüslim olduğumuz ortaya çıkıyor. Bundan gocunmuyorum hiç. Aksine, bunu söylemek bazı durumlarda hoşuma gidiyor ama bazen Türkiye’deki koşullar gereği saklamak durumunda kalıyorum. O zaman İspanyol kökenli olduğumu söylüyorum, çünkü o anda “Yahudi’yim” desem başıma ne geleceğini bilmiyorum. Hatta şöyle bir örnek vereyim: Mavi Marmara olayları zamanında Akatlar’da oturuyordum. İsrail Konsolosluğu’nun önünde sürekli olarak protesto yapılıyordu; afişler, metrodan akın akın inen insanlar... Bir gün eve dönüyorum, metrodan indim. Polis, metrodan inen herkesin kimliğini alıp kontrol ediyor ve geri verirken bağırıyor; Ayşe Yılmaz! Bağırıyor; “Bilmemkim!” “Allahım” diyorum, “N’olur, benimkini bağırmasın.” Etrafta insanlar bana düşman. Evet, bana değiller ama düşmanlar. Öyle bir durumda ismimin söylenmesini ve tabii ki kimliğimi açığa vurmayı tercih etmiyorum.