YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

‘Edi bese’yi duyan yok

Hangi biriyle başlamalı? Şırnak’ın Cizre ilçesindeki çatışmalarda yaralanan 23 kişi ve beş cenaze, bir evin bodrum katın bekliyor günlerdir. Tekrar edeyim, günlerdir. Son olarak Çarşamba günü eve ambulanslar geleceği bildirildi ancak somut bir gelişme olmadı. Yaralıların bazılarının durumu ağır. Bekleyenlerle görüşmek isteyen gazetecilerin konuşmaları, bomba ve patlama sesleriyle kesiliyor. Son gelen haberler, bölgeye ambulanslar gitmesi için İçişleri Bakanlığı’ndan izin çıktığı yönündeydi ama öyle anlaşılıyor ki, ambulanslardan önce zırhlı araçlar harekete geçmiş durumda. 

Bu gelişmeler üzerine, üç HDP’li milletvekili açlık grevine başladı. İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüşen HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, HDP’li vekiller Meral Danış Beştaş ve Osman Baydemir, yaralılar sorunu çözülene kadar İçişleri Bakanlığı’nda açlık grevi yapma kararı aldılar. Aynı gün Osman Baydemir TBMM Genel Kurulu’nda gözyaşları içinde bir konuşma yaptı. Şöyle dedi: “Şu anda o bina ateş altında ve çökme riski var. Allah aşkına, Muhammed aşkına, her neye inanıyorsanız onun aşkına, o binada ölenler sizsiniz, sizsiniz, siz. O binada ölenler MHP sırasıdır, HDP sırasıdır, CHP sırasıdır, AKP sırasıdır. Allah’tan korkmuyor musunuz?”

Baydemir bu cümlelerini “Edi bese, edi bese, edi bese” (Yeter artık) diyerek noktaladı.

Aynı gün çatışmaların sürdüğü Diyarbakır’ın Sur ilçesinin altı mahallesinde 56 gündür uygulanan sokağa çıkma yasağı genişletildi ve listeye beş mahalle ile bir cadde daha eklendi. Böylece 15 mahalleden oluşan Suriçi’nde, 11 mahalle ve bir caddede sokağa çıkmak yasak hale geldi. Bölgeden gelen son haberler, bu mahallelerde oturanlardan bazılarının Suriçi’ni terk etmeye başladığı yönünde.

Aynı saatlerde İnsan Hakları İzleme Örgütü İstanbul’da 2016 Dünya Raporu’nu açıkladı. Kurumun icra direktörü Kenneth Roth, 2015 yılında Türkiye’de insan hakları ikliminin kötüleştiğini söyledi. Roth, çözüm sürecinin sona erdirilmesinin ardından insan hakları ihlallerinin arttığını, Güneydoğu’da yaşanan şiddetin çok ciddi şekilde yükseldiğini ve AKP’nin, basına ve muhaliflere karşı ciddi bir baskı operasyonu yürüttüğünü söyledi. Aynı toplantıda konuşan, örgütün kıdemli Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair Webb’in sözleri ise şöyle: “Çatışmalardan en çok zararı Kürtler gördü. Medya üzerindeki aşırı baskı nedeniyle olan biteni görmek ve bilmek de mümkün olmuyor. Çatışmalar aylardır devam ediyor. Önce polis savaşıyordu, sonra asker de katıldı. PKK’nin de bu duruma gönüllü olması bölgede ciddi bir savaş ortamına dönüştü. Bölgedeki her şey savaş sisiyle örtülmek isteniyor. Sivil kayıplar çok yükseldi. (...) Şu ana kadar Cizre için AİHM beş ara karar verdi ve hiçbiri uygulanmadı.”

Aynı gün Freedom House, 2016 Dünya Özgürlük Raporu’nu açıkladı. Rapordaki şu cümle dikkat çekici: “Göçmen akınının engellenmesinde Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyan Avrupa Birliği, Erdoğan’ın muhalif basına baskı yapılması ve 1 Kasım seçimleri öncesinde ülkenin güneydoğusunda özensiz askeri operasyonlar düzenlenmesi gibi icraatlarına göz yummuş görünüyor.”

İçiniz karardı, biliyorum ama devam etmek durumundayım. Bu gelişmelerin tam bir gün öncesinde, Türkiye’nin, Suriye’deki krize bir çözüm bulmak için Cenevre’de yapılacak toplantıyla ilgili rezervini konuşmaktaydık. Ankara, Cenevre’deki toplantıya, Suriye’deki Kürtleri temsil eden en önemli örgüt olan PYD’nin katılması durumunda toplantıyı boykot edeceğini açıkladı. Başbakan Davutoğlu, “PYD gelmesin ama Kürtler gelsin” diye bir çıkış yaptı ama bu, bölgedeki fiili durumla hiç ilgisi olmayan bir çıkıştı. Belli ki Türkiye’nin bu ambargosu üzerine PYD’ye davetiye gönderilmedi. Gelişmeleri İMC TV’ye değerlendiren PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, “İşin perde arkasında neler döndüğünü bilmiyoruz. Ama bize yansıdığı kadarıyla Türkiye barış istemiyor ve başka taraftan bazı delegeleri öne sürüyor. Bu, Suriye’nin iç işlerine müdahaledir” diye konuştu.

Bunlar, sadece iki günün gelişmeleri. Ama buna iki gün demek, bir yandan da yersiz. İki gün artı onlarca yıl, belki de yüz yıl. Türkiye ısrarla kendi Kürtleriyle barışmak istemiyor ya da bu barışın illa kendi istediği şartlarda ve kendi çizdiği çerçeve içinde olmasını istiyor, bunu dayatıyor. Bu olmadığı sürece elindeki sınırsız gücü kullanmaktan çekinmiyor ve işin doğrusu, bütün bu olup bitenler genel olarak dünyanın pek umurunda olmuyor, çeşitli sebeplerle. Ama burada esas mesele, dünyanın değil ,Türkiye’nin duymaması. “Edi bese” çığlıklarına kulağını kapatanlar ve başını öte yana çevirenler, tarih önünde sorumluluğunuz büyük.