YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Öz yönetim ve devlet..

“Artık gelecek yüzyılda bir Kürdistan gerçeği olacak. Belki bağımsız devletleri olacak Kürtlerin, federal devletleri de. Kantonları da olacak, özerk bölgeleri de. Kürdistan büyük bir coğrafyadır. Bu kocaman coğrafyada Kürt halkı nerede nasıl yaşamak istiyorsa önce kendisi karar verir geri kalanlar da buna saygı duyar. Kardeşlik hukuku böyle gelişir.”

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın geçtiğimiz hafta sonu DTK Kongresi’nde yaptığı konuşmanın en önemli cümleleri bunlar. Belli ki zaten HDP’yi ve Kürt siyasetini daha da köşeye sıkıştırmak isteyen devletin ve merkez medyanın da rahatsız olduğu cümleler de bunlar. Bilindiği gibi bu konuşma ve DTK’nın öz yönetimi sahiplenen ve tartışmaya açan bildirisinden sonra hem Demirtaş hem de diğer HDP yöneticileri hakkında soruşturma açıldı. Bölgede aylardır süren operasyonlar, çatışmalar ve bu konuda üretilen argümanlar düşünüldüğünde hem ‘90’lara hem de ‘30’lara döndüğümüzü söylemek mümkün. AKP, bu sütunlarda defalarca yazıldığı üzere Kürt meselesinde kendi istediği çözüm olmadığı sürece meseleye bastırma, tedip ve savaş politikalarıyla karşılık verme konusunda hayli mahirleşti ve bunun ideolojik argümanlarını kurmak için de sadece kendi çeperlerinden değil, hem MHP ve milliyetçi çevrelerden hem de Batı’daki seküler çevrelerden destek bulabiliyor. Dolayısıyla Kürtler bu denklemde aslında yalnızdır.

Demirtaş’ın şuraya aktardığımız açıklamalarına mesela bakacak olursak, şu kadar yıllık maceradan sonra buna bir halkın artık kendi kaderini eline alma çabası olarak da bakabiliriz ve meseleye böyle bakınca (mesela konuşmada Kürtler yerine başka bir milletin ismini koyduğumuzda) denklemi anlamak daha da kolaylaşabilir. Zaten Demirtaş’ın bunu bütün bir coğrafyaya şamil şekilde söylediği ve Türkiye özelinde bir arada yaşama iradesini vurguladığı da açıktır. Yani kastedilen sadece Türkiye değil, hem Türkiye, hem Irak, hem İran, hem de Suriye.

Evet, yalnızdır dedik ama şu da var elbette: Bu yüzyılın, Kürtlerin yüz yılı olduğu ne zamandır söyleniyor, yazılıyor. Zaten bu öylesine bir analiz değil, bölgedeki gelişmeler de bunu gösteriyor. Bilhassa siyasal Kürt hareketinin Rojava yani Kuzey Suriye’de kazandığı etkinlik, bu analizi destekleyen en önemli gelişme. Türkiye’deki çözüm sürecinin de, kazanılan bu etkinliğin de etkisiyle (tek neden bu değil elbette) devlet tarafından bozulduğunu söyledik.

Kürt hareketi, devletin bu yeni dengeye sert yanıt vermesiyle artık çıtayı yeni bir yere koymuş durumda. Zaten aynı günlerde Rojava’daki Kürt ve Arap güçlerinin Türkiye’nin kırmızı çizgisini aşması yani Fırat’ın batısına geçmesi tesadüf olmasa gerek. Dolayısıyla Kürtler her ne kadar Türkiye’de yalnız gibi gözükse de bölge dengelerine bakacak olursak güçsüz değiller. AKP’yi, devleti ve “Batı”yı sıkıntıya sokan da bu.

Peki bu öz yönetim hamlesinden sonra ne olacak? Öncelikle bu yeni durumun mevcut “bastırma” politikalarını daha yükseltmeden siyasi düzlemde tartışılması elbette ki daha hayırlı olacaktır. Devlet ve onun ideolojik partnerleri her ne kadar tem tersi makamdan çalıyorsa da bu, sürdürülebilir bir durum değil. Beri yandan denklemin Kürt ayağında da aynı DTK bildirisinde altı çizildiği gibi “içeriğinin doldurulması” ve bunun –altını çizmek gerek- siyasi ve toplumsal bir müzakere yoluyla ilerletilmesi şart. Herkesin ve bu topraklarda yaşayan tüm halkların içine sinecek bir çözüm bulmak durumundayız.

Devletin şu aşamada buna yanaşmayacağını görmek zor değil. Ancak şunu görmek de zor değil: Adil bir çözüm bulunmadıkça meseleyi çözmek git gide zorlaşacak. 2016 bu açıdan hayati önemde.