Bir Ermeni ve bir Yahudi askere gider...

Yönetmen Deniz Özden ‘Ali değil Ari Komutanım’ adlı belgeselinde, askerî üniformanın tektipleştirdiği bedenlerde saklı olanlara odaklanıyor. Film, bir Yahudi ve üç Ermeni Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, zorunlu askerlik görevlerini yerine getirirken başlarına gelenleri konu alıyor.

Şişli Belediyesi Kent Kültür Merkezi’nde 14 Ekim Çarşamba akşamı gösterilecek olan bir belgesel film, başlığıyla dikkat çekiyor: ‘Ali değil Ari Komutanım’. Yaklaşık 20 dakika süren filmin adı bile çok şey anlatıyor. Filmde, bir asker, onu inatla ‘Ali’ olarak kaydetmeye çalışan komutanına, yılmadan ismini tekrarlıyor. 1990 doğumlu, eğitimine halen Beykent Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde devam eden yönetmen Deniz Özden, Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlerin askerlik anıları üzerine bir belgesel kurgulamış. Filmin serüveni ise, Özden’in, arkadaşının babasından dinlediği bir hikâyenin etkisiyle başlıyor.

Ayrımcılık hikâyeleri

Bir gün bölüğe komutan girer ve başlar vaaz vermeye: “Bu dünyada iki tane şerefsiz millet vardır: Biri Yahudiler, diğeriyse İngilizler.” Bunu duyan askerler önce tepki göstermez, hatta belki bazıları komutana hak verir. Sonra aralarından biri ilk fırsatta çıkıp sorar komutana: “Ben burada vatanî görevimi yapıyorum, benim gibi bir şerefsizin burada ne işi var?”

Bu Yahudi askerden daha önceki dönemlerde Anadolu’da askerliğini yapan bir Ermeni, dokuz arkadaşıyla birlikte, özel görevle Silivri’deki bir birliğe gönderilir. 10 saat süren yolculuğun ardından bölüğe ulaşan askerlerin isimlerini okuyan bölük komutanı, bir isimde bir tuhaflık sezer ve ânında, gruptaki ‘gâvur’un geri gönderilmesi komutunu verir. Ermeni asker geldiği yere gönderilir ve bölüğünde alay konusu olmaktan kaçamaz.

Özden’in filmi bunun gibi askerlik anılarından oluşuyor. Belgeselde, pozitif ayrımcılık hikâyeleri de anlatılıyor. Yönetmene göre, Hrant Dink’in katledilmesinin ardından askeriyede bazı değişimler yaşanmış. Örnek olarak, askerliği sırasında şoförlük yapan ve komutanından sürekli olarak şamar yiyen bir askerin, Ermeni olduğunu açıklamasının ardından âdeta ayrıcalıklı bir muameleyle gördüğünü anlatıyor. Özden, “Gayrimüslimlere karşı ayrımcılığın her türlüsü mevcut” diyor.

Ali değil Ari Komutanım - It's Ari sir, Not Ali - Ce n’est pas Ali, c’est Ari mon commandant (Official Teaser ) from Deniz Özden on Vimeo.

‘Gerçekler filmden daha sert’

Belgeselde, gayrimüslimlerin askerde yaşadıklarını kendi ağızlarından dinliyoruz. Bu kişilerin yüzleri gösterilmiyor, kimlikleri gizli tutuluyor. Yönetmen, filmi, acımasız gerçekleri yüzümüze vurmaktan ziyade, izleyenleri düşünmeye sevk edecek şekilde kurgulamaya çalıştığını söylüyor ve ekliyor: “Maalesef hayat, filmlerden daha sert.”

Film, Hrant Dink’in yazdığı bir askerlik hatırasıyla kapanıyor. Bölüğündeki herkes erbaşlığa yükseltilirken kendisi er olarak bırakılan Hrant Dink’in, sesinin duyulmaması için elindeki anahtarı tenekeye sürterek yürüdüğünü ve ağladığını anlattığı yazısının ardından ekran kararıyor.

Sadece Dink’in değil, Aris Nalcı ve Rifat Bali’nin yazdıkları da Özden’e araştırma ve yapım sürecinde rehberlik etmiş. Hazırlıkları yaklaşık bir yıl süren film aslında bitmemiş; hikâyeler de, görüşmeler de hâlâ devam ediyor. Özden, bu belgeselin yapım maliyetlerini, birçok festivalde gösterilen ve toplam 14 ödül kazanan ‘Bir Maç Günlüğü’ filminin geliriyle karşıladığını anlatıyor. Konuyla ilgili daha söylenecek çok söz, dinlenecek çok insan olduğuna, bunun uzun metrajlı ve profesyonel yapımlarda tekrar tekrar işlenmesi gerektiğini düşündüğünü belirten genç yönetmen, projenin devamının maddi desteğe ve yapımcıların ilgisine bağlı olduğunun altını çiziyor. 

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema



Yazar Hakkında