‘Maria Rita çok uzun, ikisinden birini seç’

Dünyanın bütün güzel
sesleri tek bir kelimeye
sığmış:

Maria, Maria, Maria,
Maria...

Maria!

Maria diye bir kızla tanıştım, daha yeni

Ve o an anladım ki

Bu isim benim için artık hiç olmayacak

Eskisi gibi.

(‘Maria’ – ‘Batı Yakası Hikâyesi’nden)

‘Batı Yakası Hikâyesi’nin ve ‘Maria’nın bestecisi olan Leonard Bernstein, bir gün ona ‘Rita’ olarak hitap etmiş, ve o günden sonra, ‘Rita’ olmak daha da özel olmuş, Maria Rita Epik için. İsimlerinin özellikleri, isimlerinin değiştirilmesi ve isimlerle yaşanan azınlık halleri üzerine, müzisyen Maria Rita Epik’le söyleştik.

İsimlerinizin, ‘Maria’ ve ‘Rita’nın anlamlarıyla başlayalım mı söze?

Annem koymuş bana bu ismi. Kız kardeşinin ismi Maria’ymış, Maria oradan. Rita ise, en sevdiği azize olan Santa Rita’nın ve çok sevdiği bir arkadaşının adından geliyor. Ben annemi 3,5 yaşımdayken kaybettim, onunla böyle konuları konuşma, tartışma şansım olmadı. Hep başkalarından duydum. Fakat ilginç anım şu: İlkokula başladığımda, öğretmenim Nezahat Gülcü, Allah rahmet eylesin, bana sormuştu: “Hangi ismini kullanıyorsun?” “Maria Rita.” “Çok uzun, ikisinden birini seç.” O anda bir kılıç ismimi ikiye böldü. Uzun yıllar Maria’yı kullandım. Mektuplarımı dahi Maria olarak imzalardım. Ta ki bunun beni çok rahatsız ettiğini anlayana kadar... Bilinçaltı bilinçüstüne çıktığında yine Maria Rita’yı kullanmaya, Maria Rita olarak imza atmaya başladım. Bu topraklarda bu iki isim de kulağa karmaşık gelebiliyor, bu yüzden genelde bana Maria derler. Bana Rita diyen çok özel ve önemli bir insan var: Besteci Leonard Bernstein, benim idolüm. Tanıştığımız zaman burnumu sıktı ve “Oo Rita, Rita” dedi. Onun tercihi Rita oldu ve hep bana öyle seslendi. Onun için Rita ismi benim için özel.

Azie Rita kimin için özel, kimler için önemli?

İtalyancada onun için ‘santa dei casi impossibili’ derler, yani imkânsızların, çok zor vakıaların, aynı zamanda çok zor evliliklerin azizesiymiş. Annem ve babam birbirine çok âşıkmış; dolayısıyla ismimin evliliklerine dair bir dilekle ilgili olduğunu sanmıyorum. Anneannem çok genç ölmüş, annem de genç öleceğinden endişe duyarmış, belki Azize Rita’dan bu konuda yardım istemiştir. Azize Rita, Hz. İsa’nın acısını paylaşmayı o kadar çok istemiş ki, bir kilisede duran, Hz. İsa’nın tacındaki dikenlerden iki tanesi ellerine saplanmış; biri sağ eline, biri sol eline. İnanca göre, bir mucize bu.

Siz de mucizelere inanıyor musunuz?

Geçenlerde ağabeyim kalbimden ameliyat oldu, çok zor bir ameliyattı. Doktor büyük bir ölüm riskinin olduğunu söyleyince Azize Rita’ya dua ettim. Azize Rita yani Santa Rita de Casia, Casia’lı. Bizim İzmir’de onun adını taşıyan bir kilise yok ama çeşitli kiliselerde ona özel köşeler var. Çalışma odamda da onun bir imajı var. Ben Katolik olarak yetiştirildim ama yıllar içinde birtakım şeyleri başka türlü isimlendirdim. Şimdi kendimi Budizm’e çok yakın hissediyorum. Tabii, Katolik arkadaşlarım bunu çok hoş karşılamıyorlar. Katolikliği de bırakmış değilim, ayinlere gitmek hoşuma gidiyor, birtakım ritüelleri ve tabii ki Hz. İsa’yı seviyorum ama Budizm’i de kendime yakın hissediyorum ve kendime yakın hissettiklerimle yaşıyorum. Mesela Yahudiler evlerinin kapısına ‘mezuza’ (içinde Tevrat’tan pasajların bulunduğu kutucuk) koyarlar, bizde böyle bir âdet yoktur ama ben kapımın dışına mezuza gibi bir haç koydum. Girip çıkarken, her seferinde ona elimi değdiriyorum ve sonra haç çıkartıyorum. Arabaya bindiğimde “Bismillahirrahmanirrahim” de diyorum; kültürler birleşiyor. Hepsi bir bütün çünkü, ben buna inanıyorum.

Soyadınızın bir hikâyesi var mı?

Soyadımız Corsini imiş. dedem o Belediye’de çalışıyormuş, devlet memuruymuşş. Cumhuriyet kurulduğunda kanun çıkmış ve denmiş ki, “Devlet dairelerinde çalışanlar Türk olmalı. Türk olmayanlar işten çıkarılacak.” Dedem de “Ne işimi kaybetmek istiyorum, ne de bu ülkeden ayrılmaya niyetim var. Türk olalım” demiş. Kimse zorlamamış onu ismini değiştirsin diye. CHP’ye üyeymiş, galiba o zaman zaten herkes üyeymiş… Oradan bir arkadaşı demiş ki “Corsini çok ecnebi tınlıyor, şu soyadını değiştirsene.” Dedem de ‘Corsini’yi ‘Epik’e çevirmiş. Bundan memnun değilim. Maria Rita Epik adını seviyorum, şimdi biri bana Corsini dese rahatsız olurum ama keşke dedem soyadımızı değiştirmeseymiş diyorum. Çünkü ne de olsa soyu anlatıyor.

Kilise kültüründeki müzik, meslek seçiminizde etkili oldu mu?

Ben İtalyan rahibelerle büyüdüm. Annem ölünce beni erkenden anaokuluna verdiler. İtalyan rahibelerin okuluydu. Ve evet, benim içime ilk müzik tohumunu eken onlar, kilisede duyduğum ilahiler. Kilisenin, müziğime çok büyük etkisi var. Hatta soprano Zehra Yıldız öldüğü zaman onun için bir Ave Maria yazdım.

"Fikret Kızılok bana dedi ki, ‘İsmini değiştirelim, Su Epik yapalım.’ O isimle çıktı kasetim. Direnemedim o sırada. Aslında hiçbir zaman özümsemedim ama bana aynen şöyle demişti: ‘Benim ismim Jak Kızılok olsaydı Türk toplumunda bu kadar benimsenmezdim. İsmin senin için olumsuzluk yaratıyor."

Türkiye’de müzik hayatında ‘Maria Rita’ ismini taşımak nasıl bir durum?

Sıkıntısı oldu. Fikret Kızılok arkadaşımdı. Bülent Ortaçgil’le birlikte kurdukları Çekirdek Sanat Evi’nde kaset çıkarmak için çalışıyordum. Fikret (Allah rahmet eylesin, biraz dominant bir insandı) bana dedi ki, “İsmini değiştirelim, Su Epik yapalım.” O isimle çıktı kasetim. Direnemedim o sırada. Aslında hiçbir zaman özümsemedim ama bana aynen şöyle demişti: “Benim ismim Jak Kızılok olsaydı Türk toplumunda bu kadar benimsenmezdim. İsmin senin için olumsuzluk yaratıyor.” Bunun farkındayım, çünkü ilk kasetim çıktığında yabancı müzikler bölümüne koymuşlardı. Yaşadığımız toplumun bir yansıması bu. Bu isimle hiçbir zaman Türk kabul edilmiyorsunuz. Birinci soru “Türk müsünüz?”, arkasından gelen soru “Türkçeniz ne kadar güzel, kaç senedir Türkiye’desiniz?” Gençliğimde beni çıldırtan sorulardı bunlar. Şimdi yaşlandım, olgunlaştım, artık gerçekleri kabulleniyorum.

1979’da Eurovision’a katılma hazırlıkları içindeyken de bu gerçeklerle yüzleşmişsiniz...

Siz bana Yahudi olduğunuzu söylediğinizde aklıma ilk olarak bu geldi. Katolik olduğum halde, o dönemde ille bana vurmak istedikleri için Yahudi olduğumu söylediler. Eurovision Türkiye seçmelerini kazandığımda benim için atılan başlıklardan biri şuydu: “Yahudi asıllı İtalyan, İsrail için biçilmiş kaftan.” Yahudi değilim. Böyle yapıştırdılar. Yarışma Kudüs’te yapılıyordu, fakat Kudüs’te yapılacağı bizim Dışişleri’ne çok sonra bildirilmiş. Dışişleri bunu duyunca tepki göstermiş. Çünkü o dönemde, Arap Müslüman ülkeler, Kudüs’ü İsrail’in bir kenti olarak kabul etmiyorlardı. Dediler ki “Şarkıcınız Kudüs’e gidecek olursa, biz de size petrol vermeyiz.” Ekonomimiz çok kötü durumdaydı. Benden gitmememi rica ettiler ama tabii ki bu bir emirdi, ve gitmedim.

Bunun gibi durumlardan, azınlık olduğunuz için yaşadıklarınızdan etkilenip yarattığınız besteler de var mı?

‘Thalassa’ var, o şarkıda mübadele sırasında acı çekmiş insanların duygularını dile getiriyorum. Sözleri yarı Yunanca, yarı Türkçe. Britanya’ya dokundurmam da: “Zeytin, sakız ağaçlarıydık biz, bir karayelle savrulduk.” Karayel kuzeybatıdan eser. Bir arada yaşayan iki toplumken, oradan gelen rüzgâr yüzünden savrulduk.

Uğur Mumcu için de bir şarkı yazmışsınız...

Canımı çok yakan bir ölüm... Hrant Dink’in öldürülmesi de öyle. Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya başsağlığı dilemek istiyordum, yapamıyordum. Sonra anladım sebebini. Dedim ki kendime, “Sen önce bir sanatçı olarak vazifeni yerine getir, şarkı yaz, sonra...” Ve oturdum, o şarkıyı yazdım. Çok iyi hatırlıyorum, küçücük bir odada, mum yaktım ve elime gitarı aldım. Kayıt yaptık, sonra o şarkı kaset olarak çoğaltıldı. Şarkıyı radyolara da yolladım. Uğur Mumcu’nun ölümünden acı duymayan insanların olduğu bütün radyolar hariç tüm radyolar, ölümünden tam bir sene sonra, 24 Ocak 1994’te, 13:26’da yayınlandılar şarkıyı. O yayından sonra, ODTÜ’de okuyan yeğenimle, Güldal Hanım’a kaseti gönderdim. Beni aradı, sohbet ettik. Ertesi sene beni anma toplantısına davet etti; orada, Atatürk Spor Salonu’nda şarkıyı söyledim. Kaç kişi vardı önümde, bilmiyorum. Hrant Dink’i kaybettiğimizde de çok yıkıldım. Onu televizyonda izlerken içim titriyordu. Öldürüldüğünde hem Hrant Dink için yıkıldım, öyle değerli bir insanın kaybından dolayı, hem de hâlâ ülkemde böyle bir şeyin yaşanabiliyor olmasından dolayı çok büyük üzüntü duydum. Azınlıkların hâlâ namlunun ucunda olduğunu hissetmek çok acı.

Kategoriler

Toplum

Etiketler

İsimler Hikayeler


Yazar Hakkında