O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
M.C. Anday
Yüksek kültüre meraklı aydınlarımız küçümserler ama, halk edebiyatı, deyişler, türküler damıtılmış duygular, düşüncelerdir. Örnekse,
Azrail gelmiş de can almak ister
Benim can vermeye dermanım mı var
gibi bir ifade, söyleyenin halini böyle anlatan bir söz, kolay bulunur mu? İlden ile, dilden dile dillene söylene geçen türkü sözleri, şiirler, maniler, deyişler, deyimler, suyun sürekli yuvarladığı taşlar gibi, eşsiz benzersiz bir forma, biçime girerler, duyunca hayran kalırız.
Bir genç kadının istemeden gönderildiği evde, girdiği ailede mutsuzluğunu hangi şiir şu iki türküdeki gibi anlatabilir:
Gümüş ibriğidim kaynadım taştım
Kendi yağım ile kavruldum piştim
Bir kadir bilmezin eline düştüm
Eğil dağlar eğil kıymet bilinsin
Eğil dağlar benim sılam görünsün
ve:
Pembe gül idim soldum
Ak güle örnek oldum
Böyle mücevherler her dilde var. Önünde sonunda halklar, bütün hepsi, muktedirin zulmünden akıp gelir. Ayakta iseler, hala yaşıyorlar ve dillerini yaşatabiliyorlarsa, o dilin yüzyıllarca biriktirip getirdiği hazineye de sahip çıkarlar. Yeni ozanlar, halk aşıkları modern çağın dertleriyle yoğrulmuş yeni şiirlerle, yeni türkülerle beslerler o geleneği.
ABD’de Woody Guthrie, Lead Belly, Pete Seeger, Burl Ives, The Weavers, The Kingston Trio akla hemen gelen müzisyenler, müzik grupları. Onların izini süren büyük ve güçlü bir grup, Billie Holiday, Joan Baez, Bob Dylan, Janis Joplin, Leonard Cohen, Arlo Guthrie, Joni Mitchel, Harry Belafonte, Odetta, Tracy Chapman, Judy Collins, The Seekers, Peter Paul and Mary... sayın sayabildiğiniz kadar. Britanya ve İrlanda’da A.L. Lloyd, Ewan MacColl, Hamish Henderson, Peter Kennedy, Donovan, Mary O’Hara, Kathryn Tickell, Eliza Carthy, The Dubliners, Christy Moore gibi isimler öne çıkar.
Türkçe’de bu geleneğin örneği az değil. Ta Yunus çağından başlayarak, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan, Köroğlu, Eşrefoğlu, Karacaoğlan, Erzurumlu Emrah, Dadaloğlu, Seyrani, Bayburtlu Zihni, Aşık Veysel...
Ermeni halk edebiyatı, özellikle sözlü edebiyat ve türkülerde yaşayan Aşuğ/Kusan geleneği 12 yy.a uzanır. O geleneğin soykırımı aşarak günümüze ulaşması büyük ölçüde Gomidas sayesinde oldu.
Gomidas Vartabed Ermeni müziğinin Bach’ı, Schubert’i, Bartok’u sayılır. Bu abartılı bir değerlendirme midir? Belki bir miktar. Ama Bach’ın dini müzikte yaptıklarını, Schubert’in lied’e getirdiği tazeliği, Bartok’un halk müziği derlemeciliği ve uyarlamaları, bunların hepsi de Gomidas’ın üretiminde yer alır.
Gomidas Vartabed’in 5.000’in üstünde şarkı/türkü derlediğini, bunları notaya aldığını biliyoruz. Bunlar, talan edilmeyenler, onun kendi besteleriyle birlikte, bir büyük hazine olarak Ermenilere ve Ermenice’ye bırakılmış mirastır. Bundan böyle el konulması, işgal ve talan edilmesi mümkün olmayan, paylaşılması sevap olan bir miras...
İncil’de Yusuf’un Mısır’daki serüveni anlatılırken, yedi bolluk yılının ardından yedi kıtlık yılı geleceği söylenir. Ya da tersi, şimdi aklımda yok.
Şimdi biz de Türkiye’de 7 baskı ve tehdit yılının ardından yeni bir dönemin eşiğindeyiz.
7 yıldır susuz kalan özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik kanallarına su geliyor, su geliyor ve suya hasret kanallar, mahsun, kurak arklar uyanıyor; demek ki bağlar bahçeler şenleniyor, şenlik günleri geliyor.
Siyaset kanallarına her sözünden yalnız sevgi, fedakarlık ve barış fışkıran HDP suyu akıyor.
Bu fırsatı kaçırmayalım.
Sivas’ta bir köylünün yıllar önce Hırant’a söylediği gibi, su çatlağını bulsun. Korkusuz günler, barış günleri için HDP’yi yeşertelim.
Unutmayalım: HDP’ye verilmeyen her oy, hangi partiye verilirse verilsin, AKP’ye verilmiş sayılır.
Haydi! Ark biziz! Halk biziz! Arka su geldi... Uyanalım!
______________________
Hiç değinmek istemediğim bir konu, çünkü bundan söz etmek, yaşayanların hafızasına, aklına, izanına hakaret olur:
Erdoğan ecdadının yaptıklarına sahip çıkıyor. 1909’a kadar 200.000-300.000 Ermeninin katledilmesini dile bile getirmiyor. Sonraki katliam da, aralarında benim iki dedem, 1.500.000 milyon insanın katledilmesi de umurunda değil. Onun indinde “Afedersin Ermeni”yiz biz.
Peki CHP? 1934 Trakya Yahudilerine yapılanlar? 20 Tertip Nafia celbi? 20-40 yaş arası bütün gayrımüslümlerin askere alınıp ordunun silahları altında, rehin-esir olarak, yol inşaatında çalıştırılması? 20. yüzyılın en büyük mezalimlerinden biri olan varlık vergisi? Bunlar, bugünkü CHP’nin mirasına sahip çıktığı İnönü’nün işleri değil mi?
Gelelim MHP’ye... MHP yeminli Ermeni düşmanı. O güzel kadın, Meral Akşener, “Ermeni dölü” demedi mi? Demek ki yüz güzelliği ruh güzelliğini yansıtmıyor!
Kim kaldı? HDP.
Biz Hamidiye alaylarının biliyoruz. Biz 1884-1909 arasında 200.000-300.000 Ermeni’nin kimlerin elinde telef edildiğini biliyoruz. Biz iki Kürt aşiretinin yağma, talan, tecavüz, cinayet, katliam işlerinde nasıl görev aldıklarını, tarihte eşi olmayan o felakette ne yaptıklarını biliyoruz.
Öte yandan, bugünkü HDP yöneticileri de bunu biliyorlar. Bunu herkesten daha yüksek sesle söylüyor, lanetliyorlar. Çünkü, onlar da, başkalarından daha da beter olarak, korucu denilen, kendi soylarından 70.000 eli silahlı insanın nasıl kullanıldığını, neler yaptıklarını yaşayarak gördüler, biliyorlar.
AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin de benzer bir insani düzeye yükselmesini dileyelim.
Gelin, elbirliğiyle HDP’nin meclise girmesini sağlayalım. Can vermeye değil, yaşamaya dermanımız olsun diye... Barış olsun, neşemiz tazelensin diye...