Rita Ender'in 'İsimler Hikayeler' köşesinde bu hafta Rafael Demircan var.
“Uzun bir süredir her şeyde, gündelik olmayan şeyler vardı.”
Sevgi Soysal
İsminiz yüzünden dayak yemek gündelik hayatınızın bir parçası olmuşsa, size “Ermeni piçi” diye hitap ediliyorsa ve yıllarınızı bir takma isimle geçirdiyseniz, “her şeyde gündelik olmayan şeyler” olduğunu düşünürsünüz. Ve belki de sadece, çocuklarınız gündelik yaşamlarını gündelik yaşam gibi yaşayabilsin diye, okyanusların ötesine taşınırsınız. Avustralya’da, aklında hep Türkiye’yle yaşayan, Gençlerbirliği Spor Klubü’nün emektarı ve uğuru Rafael Demircan’la söyleştik.
‘Rafael’ ne demek?
Bir meleğin ismiymiş. Yanılmıyorsam, askerlerin koruyucu meleği... Babam, 1915’te ölen dedemin ismini bana koymuş. Hıristiyanlarda ve Musevilerde çok kullanılıyor bu isim.
Dedenin ismini toruna vermek bir aile geleneği mi?
Benim babam da dedemin tek oğlu, ben de babamın tek oğluydum; onun için koymuşlar. Biz Ankara-İstanozluyuz, o zaman, yani 30-40 yıl öncesine kadar hemen hemen her aile böyle yapardı. Fakat Ankara’da bir Ermeni olarak yaşamak çok zorlaştı, son 50 yıldır çok zor. Ben okula başladığımda, ilk gün, ismim yüzünden çok değişik tepkilerle karşılaştım, gariplikler yaşadım. Arkadaşlarım ismimi söyleyemez, Rafa Yafa, Apoel, Papi, Rapi gibi isimler uydururlardı. Çocukken koymuyordu bu ama büyüdükçe daha çok zorlamaya başladı beni. Şimdi, buraya (Avustralya) geldikten sonra ismim kıymete bindi. Hayatımda ilk kez bir şey oldu: Buraya geldiğimin ikinci gününde, bir devlet memuru bana “Ne güzel isminiz var” dedi.
Türkiye’de isminiz sizi neden zorladı?
Özellikle askerde çok dayak yedim. “Ermeni piçi, bu nasıl isim!” deyip döverlerdi. Zaten askerliğimi hastanede bitirdim – üç ay hastanede yattım, iki ay hava değişimi aldım, ancak öyle bitti. Arsızlar askerde onbaşı çavuş olunca iyice sadistleşiyorlar...
Kendinizi onlara karşı savunurken ya da savunmazken, kimliğinizi, Ermeniliği de koruyor gibi hissediyor muydunuz?
Evet. Ben milliyetçi değilim ama hırsımdan daha fazla Ermeni oluyordum. Ayrıca ben de çok akıllı uslu, mazlum biri değildim. Bazen ben de delirirdim, zaten Gençlerbirliği’nde arkadaşlarım bana ‘Deli Rıfat’ derlerdi. Gençlerbirliği’ne 15 sene hizmet ettim.
‘Rafael’ değil, ‘Rıfat’ olarak mı hizmet ettiniz?
Evet, ama zaten ben 15 yaşımdan beri Rıfat’ım. 15 yaşından sonra çalışmaya başladım. Okulda çok horlandım. Bugün, o günlere bakınca, okulda yaşadıklarımın resmen eziyet olduğunu söyleyebiliyorum. Bir-iki öğretmen beni sürekli döverdi, bir fırsatını bulup tokadı basarlardı. Çok horlandım. ‘Öğretmen’ dediğimiz kişilerin içinde resmen ırkçı olanlar vardı, şimdi anlıyorum. Orta ikiye kadar dayandım, sonra okulu bıraktım. Okuyamadım. Bir parfümeri mağazasına çırak olarak verdiler beni. Ustam ve aynı zamanda ‘gınkayr’ım (gınkahayar, vaftiz babası) ‘Rıfat’ derdi bana, ondan sonra hep Rıfat oldum. Ustam da Gençlerbirliği taraftarıydı. Ben küçükken top oynamadım ama babamdan kalma taraftarlığım vardı. Babam beni beş yaşındayken maçlara götürürdü. Koyu taraftar oldum. Askerden döndükten sonra kendi iş yerimi açınca da Cebeci Stadı’ndaki Gençler’in (Gençlerbirliğispor) tüm maçlarına gittim ve bir anda kendimi takımın içinde buldum. Takımda samimi olduğum her insana hemen Ermeni olduğumu söylerdim.
Neden?
Çünkü Ermenilere o kadar çok küfür ediliyordu ki, hiç olmazsa beni tanıyanlar küfür etmesin diye düşünürdüm. Takım İkinci Lig’de olduğu zamanlar çok az taraftarımız vardı, ama Birinci Lig’e çıkınca iş büyüdü, ben küçüldüm. Ermeni olarak çok göze battığım söylendi. İkinci Lig’de gücüm yettiği kadar para harcadım, işlerim de bu yüzden bozuldu. Ama sevenler de olmadı değil. Çok sevilirdim. İnsanlar sever ama devlet bizleri sevmez. Asker, polis, memur vs. olamayacağımızı biliyordum zaten ama kanunları iyice öğrenince... Çocuklarım için Türkiye’den çıktım.
Siz çocuklarınıza nasıl isimler verdiniz?
Ankara’da çocuklarına Ermeni ismi koyan en son ben oldum, öyle biliyorum. Sonra hep Türkçe isimler koydular. Benim çocuklarımın isimleri Ermeni isimleri ama kolay isimler. İlk oğluma ‘Aret’, küçüğüne ‘Arev’ dedim. Aret’in manası yaratıcı imiş, Arev de Ermenicede güneş demek. Kızıma Selin ismini koyduk. Bu isimler kolay, o yüzden arada kaynar diye diye düşündüm.
Kaynamasına gerek kalmadan, onlar için Türkiye’den gittiğinizi söylediniz. Bugün bu kararınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
2000’li yıllarda, ilk Agos okumaya başladığım zaman, “Artık Ermenilik konuşuluyor, keşke Türkiye’den çıkmasaydım” diye düşünüyordum ama 19 0cak’tan sonra “Yaşanmaz oralarda” dedim. Sanırım şimdi de çok parlak değil azınlıkların durumu. En son Kamp Armen’in yıkılması beni iyice yıktı. Diğer yandan, Kamp Armen için mücadele eden insanları da görüyorum. İnsanlar arkamızda duruyor. Eskiden bizim arkamızda bu kadar durulmazdı. Bunun için çok çalışan, uğraşan insanlar var. Hepsini takdir ediyorum ve hepinize “Kolay gelsin” diyorum.