Ben Onnik Dinkjian'ın okuduğu geleneksel Ermeni şarkıları vesilesiyle, birçok Ermeni müzisyen keşfettim. İnsanın aslında burnunun ucunda olan şeylere ulaşmasını 'keşfetmek' olarak adlandırması ne tuhaf değil mi? Ama Türkiye'deysek işler genelde böyle yürüyor. Onnik'e biraz da bana bu keşiflere kapı açtığı için minnettarım.
Dinlediğim Ermeni müzisyenler içerisinde Onnik Dinkjian'ın yeri bende hep ayrı olmuştur.
İki hafta önce Onnik'in BGST Organizasyon'un düzenlediği bir konser için Diyarbekir'de sahne aldığını öğrenince, sıkı bir Onnik hayranı olarak heyecanla, konsere katılanların Twitter'dan paylaştıkları fotoğraflara uzun uzun bakıp iç geçirmiştim: Diyarbekir'e gelen Onnik, İstanbul'a da gelir miydi?
Gerçi Onnik, iki yıl önce Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi'nin 60. yıl kutlamaları kapsamında İstanbul'da bir konser vermişti ama bundan benim ancak konser olup bittikten sonra haberim olmuştu. Evet, kaçan konser büyük oluyordu.
Onnik'in Diyarbekir konseri fotoğraflarına bakarken, iki hafta sonra İstanbul'da, Boğaziçi Üniversitesi'nde oğlu Ara'yla birlikte sahne alacağını öğrenince, işte bu yüzden 'çocuklar gibi' sevinmiştim. Bu konseri kaçıramazdım! Onnik zaten bir de 'Diyarbekiri Hokin – Ermenice Diyarbakır Şarkıları' diye yeni bir albüm çıkarmıştı, sürekli bu albümünü dinlediğimden, içimdeki Onnik aşkı daha da büyümüştü.
Ben Onnik'i nereden tanıyordum?
Onnik'i bir kerecik olsun görmeye/canlı dinlemeye dair bu büyük istediğim nereden geliyordu? Sahi, ben Onnik'i nereden tanıyordum? Boğaziçi'nde az sonra başlayacak konser öncesi dışarıda tek başıma sigara tüttürürken, bu sorular aklımda yanıtlarını arıyordu.
Ne 90'ların İstanbulu'nda, Kardeş Türküler grubunun bir üyesi gibi, Onnik'in üzerinde 'Diyarbakır Ermeni Şarkıları' yazan 'doldurma' bir kaseti elime geçmişti, ne de çevremde bana kendi müziklerini dinletmeye meraklı bir Ermeni arkadaşım vardı... Sahi, ben Onnik'i nereden tanıyordum? Ben sadece Van'da, üzerinde yaşadığım topraklarda bir zamanlar dinlenmiş/duyulmuş, sonra da susturulmuş/susmuş seslere kulak kabartmaya hevesli bir lise öğrencisi idim. Ama yine o yaşlarımda da 1915'in yaşanmadığı bir 'Türkiye'de, Onnik'i doğrudan keşfedebileceğimi de biliyordum.
Onnik'in şarkılarına 'etnik müzik' başlığı altında paylaşımlar yapan blog'lardan birinde denk geldiğimi hatırlıyorum. İlk dinleyişimden itibaren beni etkisine almıştı. İlk olarak 'Hoy Nazan' şarkısına vurulmuştum, şu 2007'de çıkan 'Voice Of Armenians' adlı albümünde yer alan. (Bu yüzden Onnik Baba, konserde bu şarkısını söylerken tüm şarkıya kendimce, yerimden büyük heyecanla eşlik etmiştim.)
Sonra yine 'Hele Hele' parçası ve 'Yardile - Karnan Dzaghig - Anooshig Aghchig' potpurisi... Bu şarkılar başta olmak üzere, 'Voice Of Armenians' albümünü kaç kere dinlediğimi ben bilirim, hani plaktan dinlesem plağı eskitecek kadar bir dinleme.. Ve tabii 'Kele Nazo', 'Yar Ko Parag / Bingeol', 'Dele Yaman', 'Yerevan' parçaları... Onnik'in parçaları bende hep bir huzur, keyif ve geçmişi hayal etme gücü uyandırıyor. 'Kadim' olanın doğasında böyle bir şey var herhalde.
Oğlu Ara'yla zaten tanışıyormuşuz
Tabii o zamanlar bir yandan Onnik'i dinliyorum, bir yandan da 'Kimdir bu adam?' diye bilgi toplamaya çalışıyorum. İlkin Diyarbekirli olduğunu öğreniyorum, sonra Ara adında kendisi gibi müzisyen bir oğlu olduğunu... “Ara şu Sezen'in bazı şarkılarındaki Ara mı?” derken, 'Sarışınım', 'Tükeneceğiz' şarkılarını ve pek tabii yine Ara'nın bestelediği Ahmet Kaya şarkısı 'Ağladıkça'yı anımsıyorum. Evet, Onnik'in oğlu, bildiğimiz Ara! Ve bu üç parçayı çok seven biri olarak, aradaki bu bağlantıyı fark ettiğimde bayağı bir etkilendiğimi hatırlıyorum.
Ben Onnik'in okuduğu geleneksel Ermeni şarkıları vesilesiyle, birçok Ermeni müzisyen keşfettim. İnsanın aslında burnunun ucunda olan şeylere ulaşmasını 'keşfetmek' olarak adlandırması ne tuhaf değil mi? Ama Türkiye'deysek işler genelde böyle yürüyor. Onnik'e biraz da bana bu keşiflere kapı açtığı için minnettarım.
Sonra üniversite vesilesiyle İstanbul'a gelmek, biraz daha yaş almak ve biraz daha detaylı bilgi sahibi olmak. Mesela Onur Günay ve Burcu Yıldız'ın 'Garod' (Hasret) belgeselini seyredip, Onnik'in kişisel tarihine dair yeni şeyler öğrenmek... Onnik'in memleketi Diyarbekir'in kendine özgü Ermenice aksanıyla konuşup şarkı söyleyen son Ermenilerden biri olduğunu öğrenmek mesela. Onnik'i ve okuduğu parçaları daha iyi anlayıp, daha çok sevmek... 1915'te yaşananları Diyarbekir özelinde öğrenmek ve şehrin 'Gavur Mahallesi' gerçeğiyle tanışmak. Onnik'in hemşerileri Udi Yervant ve Mıgırdiç Margosyan'la da sonradan tanışmak. Bir de, Onnik'in dedesi ve nenesinin evlendiği Surp Giragos Ermeni Kilisesi'nin restorasyonuna şahit olmak.
İşte tüm bunları aşama aşama öğrenirken, aklımın bir yerinde hep Onnik parçaları çalıyordu, hala da çalıyor... 1915'te bu topraklarda neler yaşandığını aşama aşama öğrenirken, benim çok önceden Onnik'le tanışmam çok faydalı oldu diyebilirim. Ara Dinkjian, 2015'in başlarında Agos'a verdiği bir söyleşide, “(Şarkılarımızın) başka yerlerde yarattığı etkiyi çok da bilmiyoruz aslında. Biz çalıp söylüyoruz, biri bir kayıt yapıyor. O kayıt Fransa’ya, Beyrut’a İstanbul’a gidiyor” diyordu. Ara, haklı olarak yarattıkları etkiyi bilmiyor ama ben kendimden çok iyi biliyorum.
Çok yaşa be Onnik Baba!