Bir yandan savunmasını yaparken, diğer yandan kâtiplerin kendisine yakıştırdığı isimleri düzelttirmeye çalışırmış Av. Luiz Bakar. Yıllarca müvekkillerinin isimlerinin duruşma zaptına, nüfus kayıtlarına doğru şekilde yazılması gerektiği için de mücadele vermiş Lulu ile, isimler ve kişilerin isim özgürlüğü üzerine söyleştik…
İsminizin anlamı ile başlayalım mı söze; “Luiz” ne demek?
Bir şey demek değil ama benim ismimin bir hikâyesi var: Annemin benden önce bir kızı olmuş, 6 aylıkken bağırsak düğümlenmesinden vefat etmiş. O öldükten sonra annem, “bir kızım daha olursa ismini Luiz koyacağım” demiş çünkü annem Fransızlara çok meraklıydı. Fransızların Sainte Louise de Marillac isimli bir azizesi var. İsmim böyle buradan, bir azizeden geliyor yani.
Nasıl bir azizeymiş Saint Louise de Marillac?
Saint Benoit rahibelerinin kurucularından olan Louise de Marillac fakir hasta ve muhtaç insanlara yardım eden bir kadınmış, önce rahibe olmuş, sonra azize (Saint). Annemin bunlara merakı nereden dersen… Annem 1910 doğumlu imiş. Öyle olduğunu söylüyordu aslında ama belki de doğum tarihi daha eski, tam bilemiyoruz. 1915’te ailesi ile yazlığa Der Zor’a gitmişler ve orada ailesinin ¾’ü kaybolmuş. Köye geri döndüğünde her şeylerini kaybetmiş yokluk içindeymiş. Köyden İstanbul’a gelmişler. İstanbul’da Yahudilerin hahambaşısı anneme sahip çıkmış ve almış onu okula götürmüş. İki sene Esayan’da okumuş, sonra “ben Fransızca öğrenmek istiyorum” demiş. Saint Benoit’ya götürmüşler onu. Para yok pul yok. Soeurler (rahibeler), de demiş ki, “eğer bu kız Katolik olursa biz onu burada barındırırız. Hem yer, hem yatar, hem de okula gider.” Böylece annem Katolik olmuş. Çok severdi ama okulunu. Ölene kadar o Saint Benoit soeurleri, Fransız kültürü, Fransız dili… O sevgiden de bizim şansımıza adımız bu oldu! Ama kimse bana Luiz demez, Lulu der herkes. Lulu daha çok benimle bağdaşıyor herhalde. Zaten şunu da söylemeliyim ki; ben hiçbir zaman ismimi sevmedim. Nefret ettim.
Neden?
Bu bir Ermeni ismi değil, Ermeni okuluna giderken herkes acayip karşılıyordu. Sonra Luiz, yaşlı kadınlara verilen bir isim. Romanlardaki hizmetçi ismi. Herhalde aidiyet duygusundan dolayı, ben de benim de bir Ermeni ismimin olmasını isterdim. Onun için kendi kızlarıma Ermeni ismi koydum; Zulal ve Maral.
Kızlarınız Ermeni ismi taşıyor olmaktan memnunlar mı?
Çok memnunlar da Zulal (su için kullanılan bir sıfat , “berrak” demek), ömrü boyunca “Zühal” veya “Zülal” olarak yazılan veya telaffuz edilen isminin Zulal olarak söylenmesi için uğraşmaktan bıktığı için artık düzeltmekten vazgeçti. Maral’a da bazen Meral dendiği oluyor. Torunlarımın adları ise Ara ve Nune… Fakat nedense son zamanlarda Ermeniler Avrupai isimlere merak sardı, telaffuz dahi edemedikleri isimleri koyuyorlar; Felicity. Stephanie, Kay, Kevin, Robin, Alain , Debra , Tayra vs. İşin komiği Ermenistan’da da bu tür isimler tercih ediliyor Hamlet, Henrig, Lolita...
İsminizin Luiz olmasının, meslek yaşamınıza nasıl etkileri oldu?
Adliyede mübaşirler çok dalga geçerdi. Bir mübaşir vardı, bana Luiz Mariano derdi; “Hoş geldin Luiz Mariano Hanım.” Erkek zanneden çok oluyordu. Telefon açıp “Luiz Bey ile mi görüşüyorum?” diyene “Hanım!” diye cevap verdiğim çok oldu. Sonra, Yahudi bir avukat vardı, Luiz diye, herkes onunla beni karıştırıyordu. İsmimden ne olduğum önce pek belli olmuyordu ama sonunda, hep Ermeni vakıflarıyla ilgili davalarımız olduğu için ve müvekkillerimin çoğunluğu Ermeni olduğu için benim de Ermeni olduğum anlaşılıyordu. Sonunda diyorlardı ki, “hah, bu da Ermeni.” Bir de kâtiplerin bana yakıştırdığı isimler vardı ki… Druiz, Duyiz, Deniz, Ruiz, Lusi, Filiz... Tabii yalnız benim değil, müvekkillerin ismi de yanlış yazılıyordu. Üstelik mesela şöyle yanlış yazılıyor: Duruşmadayız, aynı duruşma içinde, aynı ismi kâtip zapta üç kez farklı şekillerde geçiriyor. Bir duruşma ortasında dedim; “Daha şu anda aynı ismi 3 kez farklı yazdınız, ben bunu sonra nasıl düzelteceğim?” Nüfus memurları ile de ayrı olaylarımız oldu. Bir Varujan olayımız vardı ki… Nüfus kâğıdında Varujan yazıyor, Tapu kütüğüne yazarken Verujan yazmışlar. Şimdi bu “e” mi “a” mı?! “Ay avukat hanım, bu e mi a mı?” Valla bence “a”, cemaatte söylenen şekli bu. Kayıtlara bakıyor. Adamın baba ismi aynı, ana ismi aynı, doğum tarihi aynı. Sonra bana bakıyor, “aynı kişi olduğunu ispat edelim”. Eh edelim. Nüfusa müzekkere yazalım ve soralım; Varujan ile Verujan aynı kişi mi? Haydaa. O zaman böyle metro filan da yok, bin vapura git Üsküdar’a… O, e-a için üç kere Sultanahmet’ten Üsküdar’a gittim. Nüfus memurları da bu isimleri yanlış yazıyorlar. Bir keresinde, “Bu yanlış, bu isim böyle değil” dedim, bana dedi ki; “Siz de doğru dürüst isim koyun.” Tepem attı. Dedim; “sana mı soracağım ne isim koyacağımı!” Fakat ben şunu anlamıyorum, şimdi mesela Fransa’ya gitsen orada da Çinlisi var, Kuzey Afrikalısı var, onların da isimleri acayip ama hiç zorluk çekilmiyor. Bizde nasıl sürekli sorun oluyor? Kuzey Afrikalı’ya, “il est français” ( O Fransızdır) diyor ve olay bitiyor. Hâlbuki bizde… Abim Diran’ın da böyle çok hikâyesi vardı, o da avukattı. Hukuk fakültesine giderken, -o zaman sınavlar hem sözlü hem yazılıydı- bir dersin yazılısından 20 üstünden 20 almış, sıra sözlüye gelmiş. Sözlüde hoca, bir Diran’a bakıyor bir kâğıda. Bakıyor duruyor, bakıyor duruyor, bakıyor ve soruyor; “Siz hangi azınlığa aitsiniz?” Şimdi bu imtihanda sorulacak bir şey mi? Ama sorulur…
Sormalarının doğal olduğu, doğrudan bu konuya dair olan isim değiştirme davalarına da baktınız mı?
Baktık. 1915’te Anadolu’da dönme durumları yaşandı. Sonra, bunların bir kısmı İstanbul’a geldi, Patrikhane’de vaftiz oldu ve kendi kimliklerine dönüş yaptı. Yaptılar ama mesela adamın ismi Sercan Mehmetoğlu. E dedi ki; “Ben madem vaftiz oldum ismimi de değiştireyim.” Birkaç tane ismi değiştirdik, ama bir tane vardı ki olmadı, değiştiremedik. Şahit götürdük, şahit dedi ki; “Ben bunu tanıyorum, yan köyden komşumuzdur. Biz top oynarken ona hep Melkon derdik.” Hâkim dedi ki, “Peki sen komşu köydensen bunu nasıl biliyorsun, niye top oynamaya oraya gidiyorsun?” Adamın niyeti bozuk. O sırada bu davalara nüfus memuru da geliyordu, o davadaki memur da kalktı dedi ki; “Efendim biz her din değiştirenin adını değiştirirsek bu işin sonu gelmez.” Ve değiştirmediler. Temyiz ettik ama olmadı. Sonunda çocuk yıldı, “Serkan” kaldı...